Allah(cc)’nun El-Mü’min Sıfatı
El-Mü’min
Mü’min: kökünden gelir. El-mü’min ism-i faildir. Başındaki elif lam lamutarife olarak Allah (c.c)’a has olduğunu ifade eder. Kelime olarak Mü’min; inan emniyette olan, emniyet veren, kat’i bir şekilde tastik eden ve itikad eden, korkusuz olan, güvende olan, boyun eğen ve güven veren gibi manalara gelir.
Yüce Allah’ın sıfatı olarak el-Mü’min; mahlukatına güven veren, emniyet veren, şek ve şüpheleri gideren, mücizelerle peygamberlerini tasdik eden demektir.
Yüce Allah öyle bir varlıktır ki, bütün emniyet ve eman ona racidir. Çünkü emniyet sebeblerini o açıklamış, korku yollarını o kapatmıştır. Korku mahalli olmadan emniyet, helak olma tehlikesi olmadan da korku tasavvur edilemez. Mü’mini mutlak o varlıktır ki, bütün emniyet ve emanın kaynağı asla ondan başkası olamaz. İşte o da Allah’dır.
Diğer bir manayla Mümin olan Allah kullarına va’dinde sadık olan demektir. Tasdik manasına olan imandan gelir. Yahut, kıyamet günü kullarına, azabına karşı garanti veren, güven veren demektir, bu mana “eman” kelimesinin manasından gelir. O bütün peygamberleri tasdik edicidir. Kullarına emniyet veren, Kendinin ve peygamberlerinin doğruluğunu, verdiği haberlerin doğruluğunu ortaya koyan, kullarına yaptığı vadinde sadık olandır.
Mü’min kelimesi, Allah (c.c)’ın isimlerinden olduğu gibi Allahu Teala’nın inanan kullarına vermiş olduğu isimdir. Allah (c.c) için Kur’an-ı Kerim’de bir ayet-i kerimede geçmektedir. O ayet-i kerimede yukarıda okuduğumuz Haşr Suresinin 23. Ayeti kerimesidir. Kullar için Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetlerinde vardır. Hadis-i şeriflerde de birçok yerde Mü’min kelimesi geçmektedir. Bunlardan birer tanesini okuyalım; إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ أَعَدَّ اللَّهُ لَهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
Şüphesiz Müslüman erkeklerle Müslüman kadınlar, Mü’min erkeklerle Mü’min kadınlar, itaatkar erkeklerle itaatkar kadınlar, doğru erkeklerle doğru kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, Allah’a derinden saygı duyan erkekler, Allah’a derinden saygı duyan kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, namuslarını koruyan erkeklerle namuslarını koruyan kadınlar, Allah’ı çokça anan erkeklerle çokça anan kadınlar var ya, işte onlar için Allah bağışlanma ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.( Ahzap Suresi: 35)
Kişi iman etmekle Allah’ın emniyetinde olur. Bu manada Yüce Allah’ın el-Mü’min ism-i şerifi Allah (cc)’un kullara zulmetmeyeceğini bildirip güvende kılması ve onların üzerinde korkuyu kaldırması manasına da gelmektedir. Onun korumadığı ve güven vermediği hiç kimse güvende olamaz. İman edip iman üzere yaşayan ve iman üzere ölen kimseleri Allah (c.c) ebedi hayatta saadetle sayısız ve sonsuz nimetlerle mükafatlandıracağını birçok ayet-i kerimede ifade buyurmaktadır. Mü’min dünya hayatında, bu iman halini ancak ümid ve korku arasında yaşamakla koruyabilir. Ürnid besleyip Allah korkusunu üzerinden atmakla imanı gittiği gibi tamamen korkup ümidini yitirdiği vakitte imanı gider. Mü’minin kalbinde ürnid ve korku terazinin birbirine musavvi gelen iki kefesi gibi olmalıdır.
Okuduğumuz ayet-i kerimeden sonra şimdide bu hususda ki bir hadis-i şerifi okuyalım;
Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalatu vesselam) ölmek üzere olan bir gencin yanına girmişti. Hemen sordu: “Kendini nasıl buluyorsun?” “Ey Allah’ın Resulü, Allah’tan ümidim var, ancak günahlarımdan korkuyorum” diye cevap verdi. Resülullah (aleyhissalatu vesselam) da şu açıklamayı yaptı: “Bu durumda olan bir kulun kalbinde (ümit ve korku) birleşti mi Allah o kulun ümid ettiği şeyi mutlak verir ve korktuğu şeyden de onu emin kılar.”( Tirmizi, Cenaiz 1 l; İbnu Mace, Zühd 31)
Mü’min, kalbinde ümit ve korkuyu dengeli tutmak suretiyle imanını muhafaza etmeye çalışmalıdır, şöyle ki Mü’min ümidini terazinin bir kefesine, korkusunu da diğer kefeye koysa her ikisi de müsavi gelmelidir. Eğer ümidini Allah’tan keserse ya da Allah’ın gazabından emin olup kendini garantide görürse yine imanını kaybeder, esasen imanı veren ve koruyan el-Mü’min isminin tecellisiyle ancak Allah (cc)’dur. İman Yüce Allah’ın koruduğu ve korumasını emrettiği şeklinde muhafaza edilir.