Allah(cc)’nun El-Vahid (Vahidul Ehad) Sıfatı
Vahidul Ehad
Vahid ve ehad Yüce Allah’ın zati isimlerindendir. Vahidul ehad iki kelime olup her ikisi aynı kökten gelerek ism-i fail manasında kullanılmaktadır. Kelime olarak biricik, birtek ve eşsiz gibi manalara gelir. Yüce Allah’ın sıfatı olarak el-Vahid; eşi ve benzeri olmayan, misali ve ortağı bulunmayan, cüzlere bölünmeyen, en ezeli ve en baki olan ve birliği sayı olarak değil yegane varlık olandır. El-Ehad ise; eşi benzeri dengi ikincisi olmayan, araz ve cevher olmayan, bir mekan ve cihette bulunmayan cisimlere ait özelliklerden uzak olan hulesa tek ve yegane ilah olandır. Her iki isim birleştiğinde elif-lam takısı ve aleniyeti ile el-Vahidul Ehad ism-i şerifi sadece Allah (c.c)’a mahsus olup kullara verilmesi caiz olmaz. Bu itibarla Yüce Allah’ın zatı, sıfatı ve fiilleri cüzlere ayrılamaz manasını da içermektedir. Ehad ism-i şerifi Kur’an-ı Kerimde sadece İhlas Suresinin birinci ayetinde geçmekle beraber Vahid ism-i şerifi ise Kur ‘an-ı Kerimde 36 ayet-i Kerimede geçmektedir. Ayrıca bu ism-i şerif birlikte birçok hadis-i şeriflerde de zikrolunmaktadır. Bu isimler ayrı ayrı da zikrolunmuşlardır. Vahid ve Ehad isimleri lügatta aynı manayı ifade etselerde aralannda ince anlam farkı vardır. Ehad sadece Yüce Allah için kullanılan daha beliğ bir isimdir. Ancak Vahid lafz-ı ise hem Allah (c.c) için hem de başka varlıklar için kullanılır. Bazı alimlere göre her Ehad, Vahiddir ancak her Vahid, Ehad değildir. Ehad nefi, Vahid ispat bağlamında kullanılır. Vahidul Ehad çokluk için kullanılmaz Allah (c.c)’dan başkası için de asla kullanılamaz. Kur’an-ı Kerim’de genelde Yüce Allah’ın Rahman ve Rahim isimleri gibi ikisi beraber kullanılmıştır. Vahidul Ehad bir tek olandır. Bu birlik sayı olan bir anlamında değildir. Bölünmeyen, parçalanmayan, ortağı, eşi ve benzeri bulunmayan, öncesi sonu olmayan ve Yüce Allah’ın ulı1hiyetinin bir tek oluşuna delalet edip sonradan var olmayan, yok olmayan, zatında, sıfatlarında ve fiillerinde O’na denk bir varlık yoktur.
Kur’an-ı Kerimde Yüce Allah’ın birliğine dair ifade içeren birçok ayet-i kerimeler mevcuttur. Bunlardan iki tanesini okuyalım:
يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لاَ تَغْلُواْ فِي دِينِكُمْ وَلاَ تَقُولُواْ عَلَى اللّهِ إِلاَّ الْحَقِّ إِنَّمَا الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ اللّهِ وَكَلِمَتُهُ أَلْقَاهَا إِلَى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِّنْهُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرُسُلِهِ وَلاَ تَقُولُواْ ثَلاَثَةٌ انتَهُواْ خَيْرًا لَّكُمْ إِنَّمَا اللّهُ إِلَهٌ وَاحِدٌ سُبْحَانَهُ أَن يَكُونَ لَهُ وَلَدٌ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَات وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَفَى بِاللّهِ وَكِيلاً
Ey Kitab ehli! Dininizde sınırlan aşmayın ve Allah hakkında ancak hakkı söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, ancak Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı (emriyle onda var ettiği) kelimesi ve kendisinden bir ruhtur. Öyleyse Allah’a ve peygamberlerine iman edin, “(Allah) üçtür” demeyin. Kendi iyiliğiniz için buna son verin. Allah, ancak bir tek ilahtır. O, çocuk sahibi olmaktan uzaktır. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. Vekil olarak Allah yeter.( Nisa Suresi: 171)
Bütün peygamberler insanları tevhid akidesine çağırmışlardır.
Hakikatte Allah (c.c) zatında, sıfatlarında ve fiillerinde tektir, eşsizdir ve yegane bir olandır. İnsanlar peygamberlerin tebliğatmdan uzaklaşınca Allah (c.c)’ın dinini nefislerinin heva ve heveslerine ve şeytana tabi olarak tahrif ederek küfre ve şirke dalmışlardır. Son ilahi kitap Kur’ an-ı Kerim daha detaylı ve daha bariz bir şekilde ortaya koymaktadır. Mü’min olanların bu akideyi bozmadan olduğu gibi inanmaları şarttır. Buna göre Allah (c.c) mutlak yaratıcı olarak dilediği bütün şeyleri yapmaya kadir olduğu gibi uygulama gücünede ancak bizzat O sahiptir. Yani ulühiyyetin ve rububiyyetin yetkileri sadece b bir tek (vahidul ehad) olan Allahu Teala’nındır. Bu yetkiler kısmen dahi başkasına ait olamaz. Bütün mahlukatın varlığı O’na bağlıdır ve onun hükmü bütün mahlukat üzerinde geçerlidir. Ezeli ilmi ile belirlediği bir süre sonunda tüm varlıklar O’na dönüp hayatlarının hesabını vereceklerdir. Emretme ve yasaklama yani kanun koyma yetkisi yalnız O’na aittir. Allah (c.c) kullarından diledine mükafat, dilediğini de ceza verir. Ancak ceza ve mükafata götüren yollan gösterip sonucunda ödüllendirmesi ya da cezalandırması kulların itikad durumuna ve işledikleri amellere ve liyakata göredir. Yani iyilikler ve kötülükler ceza ve mükafat olarak birer vesiledir.
Tevhid Suresi de denilen İhlas Suresinin nüzul sebebi Allah Rasulü (s.a.v)’e Yüce Allah hakkında sorulan soru üzerine nazil olmuştur. Diğer ayet-i Kerimeleri de alakalı olmakla beraber konumuz gereği İhlas Suresinin birinci ayetini okuyalım.
قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ
De ki: “O, Allah’tır, bir tektir.”( İhlas Suresi: 1)
Bil ki bu ayetin i’rabı ile ilgili çeşitli ihtimaller var. Zamiri, Allah isminden kinayedir. Buna göre “Allah” lafzı, mübtedarun haberi olarak merfudur ve “ahad” kelimesi hakkında, senin “Zeyd kardeşindir, ayaktadır” şeklindeki cümlede caiz olan ihtimaller, caizdir.
Zamir-i ş’endır. Bu durumda, “Allah” lafzı, mübteda olarak merfu olur, “ahad” kelimesi de onun haberi olur ve bütün cümle, zamir-i ş’enının haberi olur. Buna göre ayetin takdiri: “Durum, gerçek ve söylenecek söz şudur: O Allah birdir” şeklinde olur.
1) Bu, “Vahid” manasınadır. “E’had, isnan (bir-iki) denilmesi, caizdir.” “Ehad”ın aslı “vahid”dir. Fakat vav’ı, (hafiflik-kolaylık olsun diye) hemzeye kalb olunmuştur. Araplar, vucüh-ucüh; (yüzler), visade-isade (yastık) gibi, ötreli ve kesreli varlıklarda çokça yaparlar.
2) Vahidi ve ehad, müteradif iki isim değildir. Ezberi; “Allah’dan başka hiçbir varlık, “ehad” olarak tavsif edilip de mesela veya denilemez. Ama “raculün vahidun”, yani “bir adam” denir. Fakat “raculun ahad” denilmez. Ehad, Allah’ın, kendi zatı için seçmiş olduğu sıfatlarındandır. Binaenaleyh bu sıfatta, hiçbir şey O’na ortak olamaz” demiştir.
Vahid İle Ehad Arasındaki Fark
Alimler “vahid” ile “ehad” arasındaki fark ile ilgili çeşitli izahlarda bulunmuşlardır:
1) Vahid “Ehad”a dahildir ama “Ehad” “Vahid”e dahil değildir.
2) Sen mesela, “Falancaya hiçbir vahid koyamaz” dediğin zaman, “Fakat iki kişi karşı kor” diyebilirsin. Ama “ehad” kelimesi böyle değildir. Dolayısıyla eğer, “Falancaya hiçbir ehad karşı koyamaz” dediğin zaman, “Fakat ona iki kişi karşı kor” diyemezsin.
3) “Vahid” kelimesi, müsbet (isbat) için, “ehad” kelimesi ise, menfi (nefy) için kullanılır. Mesela, müsbet (olumlu) manada, “Bir (vahid) adam gördüm” dersin; menfi manada da, “Hiçbir kimse (ehad) görmedim” dersin, binaenaleyh bu, umum (genel mana) ifade eder.( Tefsir-i Kebir Mefiitihu’l-Gayb İhlas Suresi)
Bir görüşe göre; “Vahidul Ahad” Allah lafza-i celalinden bedeldir. Ayet-i kerimenin başındaki kul (deki) lafzının bulunması sonraki lafızların terkibinin oluşması peygamberin gücünün dışında olduğunun bir ifadesidir.
Ayet-i kerimedeki “ahad” kelimesinde bazı alimler kelimenin aslının “vahede” kökünden geldiğini “vav” harfinin dile kolaylık olsun diye i’lal gereği olarak “ahed” okunduğunu söylemişlerdir. Yine bazı alimlere göre kelimenin başında takdiri olarak elif lam-ı tarif vardır. Bu varlığı kabul edenler ism-i has olduğundan dolayı söylemişlerdir. Yine bazı alimlerde lam-u tarifin vahdeniyeti ilahiye tazim için bulunmadığına kail olmuşlardır.
Yine ulemadan bazılarına göre “ahadiyet” Yüce Allah’ın zatında birliği ifader, vahidiyet ise sıfatlarında yüce Allah’ın birliğini ifade eder demişlerdir.
Ehl-i sünnet ulemasına göre gerek Allah (c.c)’ın zatında birlik ve gerekse de sıfatlarında birlik sayı ile değildir, yani rakamlarla ifade olunmaz. Bu birlik, teklik, eşsizlik ve yegane varlık oluşu manasında anlaşılır.
Yüce Allah’ın zatına mahsus olan “Vahidul Ehad” ism-i şerifleri ile alakalı bir hadis-i şerif ve aynı zamanda İhlas süresinin sebebi nuzulunu okuyalım:
Ubey bin Ka’bdan (r.a) rivayet edilmiştir; müşrikler Peygamberimize “- Ya Muhammed! Rabbinin nesebini bize anlat.” Bunun üzerine bu süre nazil oldu. Ahmed bin Hanbel, Tirmizi ve ibni Cerir tahriç etmişlerdir. Sadece Tirmizi ve ibni Cerirde şöyle bir ziyadelik vardır. Samed; O’dur ki doğurmadı ve doğrulmadı, çünkü O doğrulan bir şey değildir. Doğrulan şey ölücüdür. Ölen şeye mirasçı olunur. Muhakkak ki Aziz ve Celil olan Allah ölmez ve mirasçıda olmaz. Hiç bir şey O’nun dengi değildir. O’nun benzeri ve muadili yoktur. Hiçbir şeyde O’nun misli değildir.
Yüce Allah’ın el-Vahidul Ehad olan zatına mahsus ismini bilen her Mü’min şu hakikatı idrak ederki; kul tevhid inancına hiçbir şirk karıştırmadan Yüce Allah’a ibadet etmeye muhtaçtır. İnsanda asıl olan beden veya azaları değil, ruh ve kalbdir. Beden ve azaların yaşamak için su, hava ve gıdaya ihtiyacından fazla insanın esası olan ruh ve kalbin tevhid inancına ve Allah (c.c)’a ibadet etmeye ihtiyacı vardır. Böylelikle ruh ve kalb ise kendisinden başka ilah olmayan Allah (c.c)’a ibadet etmedikçe düzelmez ve huzur bulamaz. İnsan dünyada ne kadar imkanlara sahip olsa çeşitli zevk ve eğlencelere dalsa gerçek huzuru bulamaz. Çünkü bu zevk ve lezzetler sınırlıdır, sonsuza kadar devam etme imkanı yoktur. Bu gerçeği aklen de tespit eder.
Yüce Allah’ın zatına ait olan el-Vahidul Ehad sıfatı kullardan hiçbirine isim olarak verilmez. Vahdaniyet konusunda (Allah’ın zati sıfatlarında) yukarıda açıklama yapıldığı için burada daha fazla izahata girmiyoruz.