KELİMELER VE KAVRAMLAR (37) FISK-FASIK
FISK-FASIK
İsyan, Allah’ın emrini terk, hak yoldan çıkma, günah işleme tohumun kabuğunu delip çıkması. Fısk’ın çoğulu fesekâ ve füssâk’tır. Istılahi anlamı ise, büyük günahları işlemek veya küçük günahlarda devam etmek suretiyle Allah’a itaat etmekten çıkmak (Muhammed Hamdı Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, I, 282). Ayette “Rabbinin emrinden, O’na itaattan dışarı çıktı” (el-Kehf, 18/50) denilmiştir. Emrini tanımayan, sapkın, günah işleyen, fesatçı, kötülük eden, amel etmediği halde kelime-i şehâdet getiren ve inanan kimse anlamlarında kullanılır (İbnü’l-Manzûr, Lisânü’l-Arab, X, 308; el-Cürcânî, et-Ta’rifât, fâsık mad)
Fıskın; Günahı çirkin kabul etmekle beraber, zaman zaman işlemek, devamlı olarak günah işlemek ve günahın çirkinliğini inkâr ederek işlemek (Kâdı Beydâvı, I, 58) şeklinde üç mertebesi vardır. Üçüncü mertebe, küfür mertebesidir. Yani günahın çirkinliğini ve kötülüğünü kabul etmeyerek haram olduğuna inanmayarak işleyen kimse dinden çıkmış olur.
Fıskın sahibine Fâsık denir. Fâsıkın üçüncü mertebesinde olmayan fâsık, günahkâr mümindir.[1]
Fasıklar, Allah’ın emir ve yasaklarını dikkatsizce çiğnemelerinden sebep, ilahi rahmet üzerlerinden çekilmiştir.Doğru yoldan uzaklaşma sonucunda dünyevi ve uhrevi noktada hüsrana uğramışlarıdır.
Bu gibi davranışlarda bulunan kimselerle ilgili Kur’an’da şunlara yer verilmiştir;
“De ki: “Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah’tan, O’nun Resûlü’nden ve O’nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez.”(Tevbe/24)
Dünya malına meyledip te Allah yolunda cihad etmekten yüz çevirenelere de fasık denmektedir.
“Eğer Allah’a, peygambere ve ona indirilmene iman etselerdi, onları dostlar edinmezlerdi. Fakat onlardan çoğu fasık olanlardır.”(Maide/81)
Allah’a gerçekten iman edenler, kafirleri ve müşrikleri veli (dost,sırdaş,yönetici) tutmazlar.Çünkü bu gibi kimseler müminlere veli olamazlar.Kur’an’ın bu buyruğuna rağmen kim onları veli edinirse onlar fasıklardır.[2]
Peygamberlerden azim sahibi olanlar gibi sen de sabret. İnkârcılar için acele etme. Onlar kendilerine söz verileni gördükleri gün, dünyada sadece gündüzün bir müddeti eğlendiklerini sanırlar. Bu bir bildiridir. Fâsıklardan (yoldan çıkanlardan) başkası helak edilir mi hiç!” (46/Ahkaf, 35)
“Bir şehri (toplumu) yok etmek istediğimiz zaman, şımarık varlıklılarına (mütreflere) yola gelmelerini emrederiz. Ama onlar fısk işlerler/yoldan çıkarlar. Artık o şehir yok olmayı hak eder. Biz de onu yerle bir ederiz.” (17/İsrâ, 16)
“Fâsıklar, Allah’la yapılan ahdi (sözleşmeyi) kabulden sonra bozarlar. Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi ayırırlar. Yeryüzünde fesad (bozgunculuk) çıkarırlar. Hüsrâna/ zarara uğrayanlar, işte onlardır.” (2/Bakara, 27)
“İman eden kimse, fâsık (yoldan çıkmış) kimseye benzer mi? Bunlar bir olmazlar. İman edip salih amel işleyenlere, yaptıklarına karşılık, varacakları cennet konakları vardır. Ama fâsık olanların (yoldan çıkmışların) varacağı yer ateştir. Oradan çıkmak isteyişlerinin her defasında geri çevrilirler ve onlara ‘yalanlayıp durduğunuz ateşin azabını tadın’ denir.” (32/Secde, 18-20)
“İnkâr edenler ateşe sunuldukları gün, onlara ‘dünyadaki hayatınızda sizin için güzel olan her şeyi harcadınız, onların zevkini sürdünüz. Ama bugün, yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızın ve fıskın (yoldan çıkmanızın) karşılığında, alçaltıcı bir azap göreceksiniz.” (46/Ahkaf, 20)
BÜYÜK GÜNÂHLAR (KEBÂİR);
Allah’ın emirlerine aykırı davranış, kötü amel, isyan, karşı gelme, suç, kabahatlerin büyükleri. İslâm literatüründe bu tür fiillerin bir kısmı büyük günah, bir kısmı da küçük günah olarak adlandırılır. Bu tabirin geçtiği ayetlerde şöyle denilmektedir: “Eğer size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi ağırlanacağınız bir yere sokarız. ” (en-Nisâ, 4/31)
Büyük günah,mümin olan insanı imandan çıkarmaz ve küfre sokmaz.
İbn Ömer (ra)’den rivayet edildiğine göre, büyük günahlar şunlardır;
1) Haksız yere adam öldürmek.
2) Namuslu kadına iftira etmek.
3) Zina etmek
4) Harpten kaçmak.
5) Sihir yapmak.
6) Yetim malı yemek.
7) Ana-babaya asi olmak.
8) Haramda ileri gitmek.
9) Faiz yemek (Ebu Hureyre (ra)’nin ilavesi)
10) Hırsızlık yapmak
11) İçki içmek (Hz. Ali (ra)’nin ilaveleri)[3]
Allah’ın emirlerine isyanın her çeşidi günah ise de, değer olarak hepsi bir değildir. Bir kısmına sağire (cem’i seğâir), bir kısmına da kebire denmiştir. Sağire küçük günah demektir. Büyük ve küçük günahlar arasında çok kesin bir sınır çizmek zordur. Zira küçük günahlarda ısrar etmek de kebire sayılmıştır.
Günahların büyük ve küçük diye taksimi ayet ve hadiste rastlanan bir keyfiyettir. Mesela bir ayette (mealen): “Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız sizin öbür kabahatlarınızı örter ve sizi şerefli bir mevkie sokarız” (Nisa 31) buyrulmuştur. Diğer bir ayette güzel davrananlar, “Küçük günahlar hariç olmak üzere, günahın büyüklerinden ve fuhuşlardan kaçınanlar” (Necm 32) olarak tarif edilirler.[4]
Tevbe ile veya iyi amellerle silinebilen küçük günahlar, çeşitli nedenlerle büyük günaha dönüşür. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.)’den: “Üzerinde ısrar edildikçe, küçük günah yoktur.” anlamında bir rivayet (İbn Ebi Şeybe, Musannef; Deylemi) vardır. “Hiçbir küçük günah yoktur ki, küçük (önemsiz) görüldüğü halde büyümesin; Hiçbir büyük günah yoktur ki, tevbe/istiğfar edilerek küçülmesin.” Başka bir hadis-i şerifte ise, göze önemsiz görünen günahlardan açıkça sakındırılmaktadır: “Ey Âişe! Göze önemsiz gibi görünen günahlardan sakın! Çünkü bu günahlar için, Allah tarafından görevlendirilmiş bir görevli vardır.” (İbn Mâce, Zühd 29) Ahmed bin Hanbel’in Müsned’inde (Müsned-i Ahmed, I/402, V/331, VI/70) ise, mezkür hadisin devamı şöyle biter: “… Çünkü küçük günahlar insanda bir araya gelince onu helak eder. Tıpkı çöl bir arazide bulunup da, yanına kavmin işçileri gelen şu adamın hali gibi: O adam ve diğerleri odun taşıyıp üstüste yığarlar ve bir yığın meydana getirirler. Derken odun yığınını ateşe verirler ve (küçük küçük olan, ama bir araya gelince kocaman bir yığın olan bu çalı çırpının ateşiyle) o çölde bulunan bütün canlıları yok ederler.”
Küçük günahları önemsememek, bunlarda ısrar etmek, insanı büyüklerini yapmaya hazır hale getiren psikolojik ve ruhî bir değişikliğe uğratır.[5]
Küçük günahlarla ilgili aşağıdaki tavırlar, bizi böyle bir ruh haline yaklaştırırlar:
1- Küçük günahlarda ısrar ve bunlara devam;
2- Günahı önemsememe, zira günahı gözümüzde büyütmek, kalbin nefret ve hoşnutsuzluğundan kaynaklanırken, aldırmamak da ona alışkanlık kesbetmeden ileri gelir;
3- Küçük günahtan haz duyup onunla şımarmak ve bunu bir nimet elde etmek sanıp, bedbahtlık sebebi olduğundan gafil bulunmak;
4- Allah’ın, kendisini cezalandırmamasına ve hilm göstererek mühlet tanımasına (istidrac) aldanmak;
5- Günahı işleyip, ondan sonra da bunu başkalarının yanında söylemek; Allah’ın bu suçu örtmesine karşı aşırı bir duyarsızlık ve gaflet olduğu gibi, aynı zamanda duyan kimseleri de suça teşvik olacaktır.[6]
İslam şeriatına göre fıskın 3 derecesi vardır ;
Birincisi; Günahı çirkin kabul etmekle beraber, yine de zaman zaman şeytanın vesvesesine veya nefsine uyup günah işlemektir.İradesi zayıf insanlarda bu hal tekerrür eder.
İkincisi; Günah olduğunu kabul ve ikrar ettiği halde, sık sık aynı haramları işlemektir.İçki müptelalarında veya kumar düşkünlerinde bu hal görülür.
Üçüncüsü; Haram olduğunu inkar edip, ısrarla yapmaktır.Bu üçüncü hal, insanı küfre götüren fısktır.Fıskın birinci ve ikinci mertebelerinden bulunan mükellefin günahı bırakması ve tevbe etmesi esastır.Üçüncü mertebede bulunan mükellefin ise, tecdid-i iman etmesi İslama teslim olması şarttır.Bu izahtan sonra şunu söylemek mümkündür: Her fasık kafir değildir ancak her kafir mutlaka fasıktır.Firaset sahibi müminler buradaki inceliği kolayca kavrayabilirler.[7]
Allah’a karşı işlenen günahlar; Allah cc karşı işlenilen en büyük günah şirk ve küfürdür. İşlendiğinde Bu günahın temizlenmesi ancak imanı yenilemekle mümkündür ve bu günah işlendiğinde kişinin iman sahibi iken işlediği bütün ameller nekadar salih de olsa boşa gidecektir. Müminler bu konuda uyanık olmalıdırlar.
De ki: “Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin: Yalnız Allah’a ibadet edelim. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi Allah’tan başka Rabler edinmesin.” Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: “Şahit olun, biz müslümanlarız.”( Ali İmran 64)
Hani Lokmân, oğluna öğüt vererek şöyle demişti: “Yavrum! Allah’a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür.” (Lokman 13)
İnsanlara karşı yapılan günahlar;Bu günahlar kulların kendi aralarında birbirlerine karşı olan ilişkilerde haddi aşıp birbirlerinin haklarına tecavüz etmesi ile meydana gelir ki hak sahibi vazgeçmediğinde kişi sorumludur.
Onlardan biri, kız ile müjdelendiği zaman içi öfke ile dolarak yüzü simsiyah kesilir! Kendisine verilen kötü müjde (!) yüzünden halktan gizlenir. Şimdi onu, aşağılanmış olarak yanında tutacak mı, yoksa toprağa mı gömecek? Bak, ne kötü hüküm veriyorlar!(Nahl 58 59) (Hıyanet etmemek /İsra 34) , (İftira etmek/ Nur 11),(Kusurları araştırmak/Hucurat 12)
İnsanın kendi nefsine karşı günahı; İnsanoğlu kendi iradesi ile tercih yapabilen ve bu iradesi ile sorumlu olan bir varlıktır. ‘İnsanın sevap veya mükafat, azab veya ceza görmeye esas teşgil eden ihtiyarı fiilleri vardır’[8] İnsan kazanabilen bir varlıktır, bunun neticesi olarak ya kendi nefsine karşı adil yada zalim olacaktır. Bu durum, günah işlendiğinde ‘Nefsine zulmetti’ kelimesi ile ifade olunmaktadır ki ferd ve toplumun Rab Teala ile arasındaki bağın gevşemesine, MAAZALLAH kopmasına kadar gidebilir.
Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır.(Nur 30)
Ey müminler, sizden önceki ümmetlere olduğu gibi, günahlardan arınasınız diye, sayılı günler olarak oruç tutmak size de farz kılındı.(Bakara 183)
İslam hem ferdi hem içtimai olarak emirler ve yasaklar getirmiştir. Bu emirler iman etmiş müminler için ikinci ihtimali bulunmayan yolun sonunu görebilmek için emin ve kesin çizgilerle belirlenmiş bir metotdur. Müminler bu kaidelere bağlıdır ve böyle kalmalıdır.
Peygamberimiz (sas) kötülüğün hikmetini bizlere şu şekli ile bildimiştir;
Birr(İyilik)Kalbini (Nefsini) kendisiyle tatmin olduğu şey, ism (Günah) ise, göğsünü sıkan (seni huzursuz eden) şeydir.[9]. Buradan da anlaşıldığı üzere kötülüğün asıl yeri kalptir eğer bizler kalplerimizi hadisin gereğince temizlemez isek sonuç itibariyle felah yerine gazaba düçar oluruz.
[1] Şamil İA
[2] H.Ece İslam’ın Temel Kavramları
[3] Ömer Nesefi/Akaid-Bayrak Yayıncılık sh.53
[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/35-36.
[5] F. Razi, Tefsir-i Kebir, Mutaffifin 14. ayetin tefsiri
[6] Gazzali, İhya, IV/40-41
[7] Yusuf Kerimoğlu-Kelimeler ve Kavramlar sh:164
[8] Taftazani.Şerh-u Akaid
[9] Müslim Birr 5