Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah(cc)’a mahsustur. Salat ve selam, O’nun sevgili Rasulüne, pak ehli beytine ve kıyamete kadar yolunu sürdürenlerin üzerine olsun.
Elbette sizi, korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle deneriz. Sabredenlere müjdele.Bakara- 155.
İnsan, maddî-manevî hayatının bütün boyutlarıyla her an bir imtihan içindedir. Korku denen duygu, insan için bir deneme alanı olmakta ve Allah tarafından imtihana konmaktadır. Korku denen duygunun çeşitli alanları ve boyutlan vardır, insanın doğasında bulunan bu duygu, bir çok davranışımızı etkilemekte, yönlendirmekte ve düzenlemektedir.Korku ile imtihan, fazilete de, rezalete de sebep olabilir. Peki, korku ile yapılan imtihanı geçen kimseler neler kazanmaktadırlar?
- Cennet
Rabbinin makamından korkana iki cennet verileceği beyan edilmektedir:
Rabbinin huzurunda durmaktan korkan kimselere iki cennet vardır. Rahman/46
Bu ayette, mahşerde Allah’ın huzuruna çıkacağını bilerek korku duyan ve buna göre davranan kimseye ödül olarak iki cennet birden verileceği müjdelenmektedir. Kişinin, her an ilahî huzurda olduğunu hissederek kendisini disipline etmesi ona cenneti kazandırmaktadır. Bu manada korku, en güzel eğitici ve koruyucudur.
- b. Siyasi iktidar
Korkunun mercii Allah(cc) olunca, ödüller de farklılaşmaktadır.
Ve onlardan sonra sizi mutlaka o yerde yerleştireceğiz. İşte bu, makamımdan ve tehdidimden korkan kimselere mahsustur. [İbrahim/14]
Allah’ın makamından ve azabından sakınan ve kimseye zulmetmeyen kişileri Yüce Allah yok ettiği toplumlardan sonra, yeryüzünde idareci yapar ve onlara siyasî güç verir.Ancak Allah’tan korkmayanlar, haksız yere zulmederler,fesad ve bozgunculuk çıkarırlar, insanlan.delalete küfrün bataklığına doğru sürüklerler.. Allah’tan korktuğu için vahye tabi olup yeryüzü imarını ilahi emirler dogrultusunda adaletle saglayan müminler imtihanı kazanmış olurlar. Hz. Adem’in oğlu Kabil, kardeşi Habil’e “Ben seni öldüreceğim” dediği zaman, Habil ona, “Ben seni öldürmem” diye karşılık vermişti. Onun “Ben seni öldürmem” demesinin arkasında bulunan manevî duygunun ne olduğunu şu ayetten öğrenebiliriz:Andolsun ki, sen öldürmek için elini bana uzatsan, ben sana öldürmek için el uzatacak değilim. Ben alemlerin rabbi olan Allah’tan korkarım.Allah korkusu, Habil’i, kardeşini öldürme teşebbüsünden alıkoymuştur. Korku, insanı erdeme götüren etkenlerden biridir. Böylece Habil korku sayesinde imtihanı geçti. Demek ki, Allah’tan korkan insan, adam öldüremez. İnsan öldürmeyen toplumlar da siyasî iktidara layıktırlar.
- Tevhid inancı
İnsanın gönlünde tevhid inancının oluşması için eğitilmiş ve dengelenmiş bir korku duygusuna ihtiyaç vardır. Allah’a asi olmaktan korkmak, şirke sapmayı önlemekte ve tevhid inancının ağacını gönle dikmektedir. En’am/14 ile 15 ayeti arasındaki ilişki, korku duygusu ile şirk ve tevhid inancı arasındaki sıkı ilişkiyi göstermektedir:
De ki: “Bana müslüman olanların ilki olmam emredildi. Ve sakın müşriklerden olma denildi”.
De ki: “Ben Rabbime isyan edersem gerçekten büyük bir günün azabından korkarım”.
Korku şirk de dahil Allah’a isyanı önler. Şirk önlenince, tevhid inancının tohumu atılmış olur. Böylece tevhid inancının dayanağı olan duygulardan birinin de korku olduğu anlaşılır.
En’am/80-81’de de tevhid inancı ile korku arasındaki ilişkiye dikkat çekilmektedir. Allah’tan başka ilahe edinmenin, korku duygusunun iyi yönlendirilememesinden kaynaklandığına işaret eden bu ayetlerde mealen şöyle buyurulmaktadır:
Ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden korkmam. Siz, Allah’ın size haklarında hiçbir hüküm indirmediği şeyleri O’na ortak koşmaktan korkmazken, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden nasıl korkarım? Şimdi biliyorsanız söyleyin, iki gruptan hangisi güvende olmaya daha layıktır? [En’am/80-81]Allah’tan korkma güvene; sahte ilahelerden korkmak ise güvensizliğe götürmektedir. Demek ki korku tevhide, tevhid de güvene giden süreci başlatmaktadır Öyle ki korkulan şey, insanın, imanını belirleyecek kadar önemlidir:
İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Şu halde eğer iman etmiş kimseler iseniz onlardan korkmayın, benden korkun. [Al-i Imran/175]
Şeytan da insanın içine korku salar ve insanı masivadan korkmaya sevk eder. Aslında şeytandan korkmak, bir iman zaafıdır. Yüce Allah bu ayette “İnanıyorsanız benden korkun” demekle, kimden korkulması gerektiğini öğretmektedir. Demek ki, korkunun derecesine göre, iman belirlenmiş olmaktadır. Şeytan ‘ (Elbette ben alemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım) [Haşr/16] dediği halde, insanı kendinden korkması için şartlandırmaktadır. Âl-i imran/175’te sözü edilen şeytanın, insten olan bir şeytan olabileceği de hatırdan çıkarılmamalıdır.
- Açlıkla imtihan
Yüce Allah’ın insanları açlıkla nasıl imtihan ettiğini, Nahl/112’den öğrenmekteyiz:
Allah bir ülkeyi örnek verdi: Bu ülke güvenli, huzurlu idi; ona nzkı her yerden bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara yaptıklarından ötürü açlık ve korku sıkıntısı tattırdı. Nahl/112
Yüce Allah bir ülke halkına bol nzık vererek onların, nimete şükredip etmeyeceklerini dener . Yüce Allah da onlara, nankörlükleri nedeniyle açlık elbisesini giydirir. Bu denemeden başarıyla geçemeyen kimseler, nankörlük yapmaya başlarlar Görüleceği gibi, ayetle, önce toklukla sonra açlıkla sınanma gelmektedir.
Yüce Allah, ihsan ettiği bolluktan sonra, onları bir de nimeti kısarak imtihan eder ve nimetin azlığından dolayı isyan edip etmeyeceklerine bakar. Fecr/15-16 ayetleri, bu imtihan şekline işaret etmektedir
Yüce Allah insanı bol nzık vererek imtihan ettiğinde, insan “Rabbim bana ikram etti” der. Onu denemek için rızkını daralttığında ise; bu sefer, “Rabbim bana ihanet etti” der.
Böylece insan, imtihanı kaybeder. İnsan aç kalınca, isyan eder ve sahip olduğu rızkın azlığından dolayı Allah’ın kendisine ihanet ettiğini iddiaya yeltenir.
Nimetlere karşı nankörlük edenlere Yüce Allah açlık elbisesi giydirir. Hikmet ve imtihan gereği nimetin kısılmasından dolayı isyan eden kimse de imtihanı kaybettiği için cehenneme gider.
Diğer taraftan açlık, insanı düşmanının kapısına düşürür; kimi zaman da, doymak için pek çok manevî değerlerden fedakarlık yapmaya sevkeder. Midesini doyurmak için gönlünden fedakarlık yapma durumu, insan için çok ciddi bir imtihan anını ifade eder. Açlığın bulunduğu yerde, manevî değerlerin erozyona uğraması doğaldır.
Bazı insanlar açlık ve fakirlik korkusu ile muhtaçlara yardım etmez; zekat vermez, infak etmez. Açlık korkusu kişiyi bu amellerden ahkoyar ve böylece ilahî imtihanı kaybetmesine sebep olur. Açlık korkusu insana haram lokma yemeyi güzel gösterir. Aç kalma korkusunu mazeret göstererek, nimetin kaynağına helal,haram ölçüsüne bakmadan kazanma yoluna gider. Bu davranış biçimi de imtihanın kaybedilmesine vesile olur.
- Mallardan, ürünlerden noksanlaştırmakla yapılan imtihan
Mallan noksanlaşararak imtihan etmeye birkaç açıdan bakılabilir. Yüce Allah bir toplumu, topraklarını noksanlaştırmak suretiyle imtihan eder.,Sel,yangın gibi afetlerle, arazilerini ziraat yapılamaz hale getirir. Taşınır veya taşınmaz mallarını noksanlaştırararak deneme yoluna gider. Ekonomi alanındaki bu sıkıntılar, malların da bir imtihan konusu olabileceğini göstermekte; “Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır” [Teğabün/15] ayeti de buna delil teşkil etmektedir. Malın noksanlaşması ile açlık arasında sıkı bir bağ vardır. Mal bolluğu gibi, mal noksanlığı da bir imtihandır..
- Nefislerden noksanlaştırmakla yapılan imtihan
“Nefislerin noksanlaştırılması” hem batıni hem de zahiri açıdan değerlendirilebilir. Batıni yapının sağlam olması, zahiri kabiliyet ve yeteneklerin iyi kullanılmasını temin eder. Akli melekeler sağlam bir bedende faaliyetlerini daha iyi yapar.
Gençliğinde bütün batıni ve zahiri güçlerini normal olarak kullanan bir insan, ihtiyarladıkça bu güçleri kullanamaz hale gelir. Aklında, hafızasında, görme ve işitme melekelerinde noksanlaşma olur. Bu da bir imtihan konusudur.”Nefislerden eksiltme” savaşlarda ve afetlerde çocuklarını kaybetmek manasına da gelebilir.
- (Sabredenleri müjdele).
Bütün bu imtihan alanlarından, ancak sabır ile muzaffer çıkılabilir. Buradaki sabır, pasiflik değil, tam tersine problemlerin çözümünü sağlayacak gayret manasına gelmektedir. Allah Teala, bu gayret içinde olanları müjdelemektedir.
Ayetin genelini ele aldığımız zaman şöyle diyebiliriz: Yüce Allah, insanoğlunu, korku,mal,can,eş,evlat,aile,bolluk,darlık vd. gibi hayatın her alanında imtihan etmiştir. İmtihan olmadan insanın gelişmesi çok zordur gösterilen çabanın içinde, insanın gelişim tohumlan da vardır.
Musibet Karşısında Gösterilecek Tavır:
- Sabredenler, kendilerine bir musibet geldiğinde, “Biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz” derler.
Sabredenlerin, musibet karşısındaki tavırlarını anlatan bu ayet, aynı zamanda bir eğitim faaliyetinde bulunmaktadır. Başka bir ifadeyle, insanın başına her zaman musibet gelme olasılığı vardır. Bu musibete karşı nasıl bir tavır takınılması gerektiğine açıklık getiren ayetin bu kısmı, ağırlığı altında ezilmeden musibetin altından kalkmanın yolunu öğretmektedir.
Allah’ın kulu olduğunu ve O’na döneceğini hatırlayıp tevekkül etmek,. Yüce Allah musibete karşı gösterilmesi gereken tavrı öğretirken, iman ile sabrı birleştirmekte sabır ve namazla yardım istenmesini emretmektedir
Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım isteyin! Çünkü Allah, sabredenlerle beraberdir. Bakara-153
Musibet Karşısında Allah’a Sığınanlara Üç Ödül:
- İşte Rablerinden af ve rahmet onlaradır. Ve doğru yola girenler de onlardır.
Üç ödül, ayette üç kelimeyle ifade edilmektedir salâvat, rahmet ve hidayet. Musibet karşısında “Biz Allah’ın kuluyuz ve O’na döneceğiz” diyerek tevekkül gösteren kimselere Yüce Allah üç ödül vermektedir
- (Rablerinden af onlaradır).Başlarına gelen bela karşısında Allah’a tevekkül eden kimseleri, Allah bağışlamaktadır.
- (Ve rahmet vardır onlara).Bela karşısında Allah’a sığınıp tevekkül eden kimseler, affedilmekle kalmayacak, rahmete de kavuşacaklardır. Afdan sonra rahmetin zikredilmesi manidardır. Allah’ın rahmeti, affından sonra gelmektedir.Rahmet kavramı acıma, şefkat, merhamet, inayet, yumuşaklık, anlayış manalarına gelmektedir. Demek ki, Yüce Allah kendisine sığınıp tevekkül edenlere acımakta ve şefkatle muamele etmektedir.
- (Onlar hidayete erenlerin ta kendileridir).Af ile rahmet, insanın önündeki doğru yolu açmaktadır. Allah’tan gelen af ile rahmet, hidayeti de beraberinde getirmektedir. Ayetteki hidayete erme, yani doğru yolu bulma ameliyesi belli oluşumlardan sonra insanın gönlünde başlayan bir işlemdir.Allah’ın affi ve rahmeti, insanın gönlünde çok önemli değişimler meydana getirerek doğru yolu bulabilecek bir anlayışın oluşmasını temin etmekte ve neticede, insanın önündeki yollarından doğru olanını seçebilmesini kolaylaştırmaktadır,Korku ve açlıkla, maldan, nefis ve ürünlerden noksanlaştırmakla imtihana tabi tutulan ve imtihanı başaran kimse, Allah’a sığınıp tevekkül etmiş demektir.
Ahirette: “Onlar için hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.” (Âl-i İmrân, 3/170) sırrına ermeniz için dünyada biraz bu sıkıntıları tadacaksınız. Düşmanların hücumu korkusu, kıtlık ve darlıktan dolayı açlık, savaş ve savaş masrafları dolayısıyle mal ve can eksikliği, kazanç ve e v lat eksikliği cinsinden herhalde biraz birşey ile imtihan edileceksiniz.Bu mutlak ifade içinde bu âyet, İslâm dininde farz kılınacak olan bazı hükümlere ve sorumluluklara bile işaret etmektedir. Korku Allah korkusuna, açlık Ramazan orucuna, mal eksikliği zekata, can eksikliği cihada, şehitliğe ve hastalığa; ürün eksikliği, evlat eksikliği kazanç zayiine işarettir.Bu acı ve sıkıntıların her birinden böyle biraz çekmekle mükellef bulunmak, ahirette büyük büyük nimetlere ulaştıracaktır. “Ey Muhammed! Sen sabredenleri ise müjdele. o sabredenleri ki kendilerine bir musibet dokunduğu vakit, yani “mümine eziyet verecek her şey, onun için bir musibettir.” hadis-i şerif i gereğince eziyet verecek herhangi bir zarara uğradıkları zaman: “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” derler. “Biz, her halde Allah’ınız ve mutlaka O’na dönüp varacağız.”diyeAllah’a teslim olduklarını arzedip teselli bulmuş olarak sabrederler. Bunu y alnız dil ile değil, yaratılış gayesini düşünerek bütün kalb ile söylerler.” Biz Allah’ınız” demekte malı, canı, her şeyi Allah’a teslim ve Allah’ın mülkü olan her şeyde, hatta canlarımızda ve bedenlerimizde bile dilediği gibi yönetim hakkı olduğunu ve acı tatlı O’nun hiçbir tasarrufuna itirazın caiz olmayacağını itiraf ile Allah’ın dilediğini yapmasına, kaza ve kadere razı olduğunu açıklama vardır. Bu makam, pek büyük bir makamdır. Bu makamı kazanan nefse: “Nefs-i râdıye: Allah’ın e mrine râzı olmuş nefis” denir.Bu ise, isteklerin sonu ve mertebelerin en üstünü olan en büyük rızadır. Lezzetlerin en büyüğü de rıza lezzetidir. . En yüksek hedef ve en büyük rıza işte bu ebedî lütuftur.
İnsanın nefsi önce “nefs-i emmare: Kötülüğü emreden nefis” iken, kuran ve Hz. Muhammed’in(sav) ahlâkı olan büyük ahlâk ile ilerleyip gelişerek ikincide “nefs-i levvâme: Kötülüğünden dolayı kendini kınayan nefis”, üçüncüde “nefs-i mutmeinne: Kötülükten temizlenerek Allah’a yaklaşıp huzura eren nefis”, dördüncüde “nefs-i râdiye: Kendisine sonsuz nimetler bahşeden Rabbinden razı olan nefis”, beşincide “nefs – i mardiyye: Allah’ın kendisinden razı ve hoşnut olduğu makbul nefis” olur ki, Fecr sûresindeki: “Ey huzur içinde olan nefis! Sen Rabbinden razı, o da senden razı olarak Rabbine dön.” (Fecr, 89/27-28) şeklindeki ilâhî hitap, bunun beyanıdır.
Elhamdulillahirabbilalemin