sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA HUCURAT SURESİ (1. VE 3. AYETLER)

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA HUCURAT SURESİ (1. VE 3. AYETLER)
24.08.2022
431
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun

Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla

1- Ey iman edenler, Allah’ın Rasulü’nün huzurunda öne geçmeyin(1) ve Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.(2)
2- Ey iman edenler, seslerinizi peygamberin sesi üstünde yükseltmeyin ve birbirinize bağırdığınız gibi,(3) ona sözle bağırıp-söylemeyin; yoksa siz şuurunda değilken, amelleriniz boşa çıkar-gider.(4)
3- Şüphesiz, peygamberin yanında seslerini alçak tutmakta olanlar; işte onlar (var ya) , Allah onların kalplerini takva için imtihan etmiştir.(5) Onlar için bir mağfiret ve büyük bir ecir vardır.

AÇIKLAMA

1. Allah’ı Rabbi ve Allah’ın Peygamberi’ni rehberi ve doğru yolu gösterici olarak kabul eden kişi, bu inancında doğru ve samimi ise Allah’ın ve Rasulü’nün bir buyruğu olup olmadığını, varsa ne olduğunu araştırıp öğrenmeden kendi kendine fikirler ve görüşler ortaya süremez. Bu, imanın ilk ve temel şartıdır. Bu bakımdan ikaz olarak buyrulmaktadır ki, Ey iman edenler! Allah’ın ve Rasülü’nün önüne geçmeyiniz, yani onların önüne geçerek yürümeyiniz, arkadan yürüyünüz, öne geçen olmayınız, peşisıra giden olunuz.
Bu buyruğun kendi hükmü içinde, Ahzab Suresi’nin 36. ayetinde, daha ileri düzeyde bir yaklaşımı vardır. Orada (Ahzab Suresi’nde) : “Allah ve Rasülü’nün hüküm koyduğu konularda hiçbir müslümana kendi kendine karar verme yetkisi bırakılmamıştır,” manasında bir hüküm vardır.
Burada da (Hucurat Suresi’nde) : “İman edenlerin muamelat ve hareketlerinde önden giderek kendiliğinden kararlar almaması, ilk önce Allah’ın Kitabı ve Peygamberin Sünneti’nde bu konularda ne gibi emirler buyrulduğunun araştırılması gerektiği” şeklinde bir ihtar vardır. Ayrıca bu durum müslümanların sadece şahsi işlerine münhasır kılınmamıştır. Bilakis onların her çeşit sosyal ilişkilerine de şamil olmaktadır. Aslında bu, İslam anayasasının temel maddesidir ve İslam devleti, onun adalet mekanizması ve meclisi de bu hükme uymak zorundadır. Bu hükmün dışında ve karşısında serbest bir karar alınamaz.
Müsned-i Ahmed, Ebu Davud, Tirmizi ve İbn Mace tarafından da şu hadis, sahih isnadlarla rivayet edilmiştir: “Peygamber (s.a) , Hz. Muaz b. Cebel’i Yemen’e vali olarak gönderirken ona şöyle sormuştur: “Ey Muaz! Neye göre hüküm vereceksin?” Muaz: “Allah’ın Kitabı’na göre” diye cevapladı. Hz. Peygamber (s.a) “Allah’ın Kitabı’nda herhangi bir konuda hüküm bulamazsan neye müracat edeceksin?” diye sordu. Muaz: “Allah’ın Rasulü’nün Sünneti’ne müracaat ederim” dedi. Hz. Peygamber (s.a) : “Onda da bulamazsan?” diye sordu. Muaz: “O zaman ben kendim içtihad ederim,” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.) onun göğsüne elini koyarak: “Peygamber’in temsilcisine Peygamber’in sevdiği yolu benimseten Allah’a hamd olsun,” diye buyurdu. Allah’ın Kitabı’nı ve Peygamberin Sünneti’ni kendi karar ve kanaatlerinin üstünde tutmak, daha doğru karar verebilmek için herşeyden önce onlara müracaat etmek, bir müslüman yargıç ile müslüman olmayan yargıç arasındaki ayırıcı farktır.
Bunun gibi kanun koyma konusunda da ilk kaynağın Allah’ın Kitabı, daha sonra da Allah’ın Rasulü’nün Sünneti olduğu konusunda ittifak edilmiştir. Bu ikisine karşı veya bunlarla ilgisiz bir kararda bütün ümmetin icma’ı olsa bile alınan karar geçerli (meşru) değildir. Kaldı ki ümmetin fertlerinin kıyas ve içtihadı tek başına ne değer taşıyabilir?

2. Yani eğer Allah ve Peygamberini önemsemeyip kendi kendinize hüküm verir ve rastgele görüşlerinizi, Allah’ın ve Peygamberi’nin emirlerinin üstünde tutarsanız biliniz ki bütün sözlerinizi duyan ve niyetlerinizi bilen Allah’la karşılaşacaksınız.

3. Bu, Peygamber’in (s.a) meclisinde oturanlara ve onun emrinde ve hizmetinde bulunanlara verilen bir terbiyevi davranış şeklidir.
Bu ayetin iniş sebebi de, Peygamber’le (s.a) ilişkide bulunan ve onunla sohbet edenlere, (ona) hürmet etme konusunda son derece dikkat etmelerinin gerektiğini anlatmak içindir. Hiç kimsenin sesi o yüce Peygamber’inkinden daha yüksek ve fazla olmamalıdır. Peygamberimizle konuşurken rastgele birisiyle veya kendi seviyelerindeki biriyle konuşulmadığı unutulmamalıdır. Allah’ın Rasulü ile konuşuyorlar; bu bakımdan rastgele bir insanla konuşma ile Peygamber’le konuşma arasında fark olmalı ve hiçkimse onun seviyesinden daha yüksek bir sesle konuşmamalıdır. Her ne kadar bu edep ve terbiye Hz. Peygamber’in (s.a.) devrinde bulunan insanlara Peygamber’le nasıl konuşacakları öğretilmişse de, daha sonra gelen insanlar da Hz. Peygamber’in (s.a.) mübarek adı anılınca veya onun bir buyruğu anlatıldığında yahut hadisleri okunduğunda aynı edebi göstermelidir. Bununla birlikte bu ayette imalı olarak: İnsanların, kendilerinden büyük kişilerle konuşurken nasıl hareket etmeleri gerektiği de açıklanmaktadır.
Bir kişinin hürmete layık, manevi değerlere sahip büyük zatların önünde kendi arkadaşları veya sıradan insanlara davrandığı gibi davranmaması gerekir.

4. Bu ayetten, Hz. Peygamber’in (s.a) konumunun ne kadar mühim ve yüce olduğu anlaşılmaktadır. Makamı ne kadar yüce olursa olsun, Hz. Peyamber’in (s.a) dışında bir kimseye yapılan hürmetsizlik, Allah indinde “küfür” olarak tavsif edilmez. Böyle bir davranış en fazla bir kabalık, bir saygısızlık addedilir. Fakat Hz. Peygamber’e karşı yapılan bir saygısızlık, kişinin ömrü boyunca yaptığı hayırlı amelleri zayi edecek kadar büyük bir günahtır. Çünkü Hz. Peygamber’e (s.a) gösterilecek hürmet, onu Peygamber olarak gönderen Allah’a hürmet etmek, yine ona hürmette kusur etmek Allah’a hürmette kusur etmek demektir.

5. Yani, onlar Allah’ın kendilerine tabi tuttuğu imtihanı başarıyla geçmişler ve böylelikle kalplerinde Allah korkusu bulunduğunu, Allah’a ve Rasulü’ne karşı saygıyla dolu bir kalbe sahip olduklarını açıkça ispatlamışlardır. Böylece Hz. Peygamber’e sevgi ve saygı duymaktan yoksun bir kalbin takvadan da yoksun olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Hz. Peygamber’in (s.a.) huzurunda bir kimsenin sesini yükseltmesi, sadece zahiren bir kabalık olarak değil, aynı zamanda bu, o kimsenin kalbinde takva bulunmadığının bir göstergesi olarak da anlaşılır.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.