SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA ŞUARA SURESİ 213. VE 220. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun
213- Sakın Allah’ın yanısıra başka bir ilaha yalvarma; yoksa azaba çarpılanlardan olursun.
214- Öncelikle en yakın akrabalarını uyar.
215- Sana uyan mü’minlere karşı alçak gönüllülük kanatlarını indir.
216- Eğer hemşehrilerin sana karşı gelirlerse onlara “Ben sizin yaptıklarınızdan uzağım ” de.
217- Üstün iradeli ve merhametli olan Allah’a dayan.
218- O seni namaza durduğunda görür.
219- Secde edenler ile birlikte eğilip dikildiğini de görür.
220- Hiç kuşkusuz O, herşeyi işitir ve herşeyi görür.
Allah ile beraber başka bir ilaha yöneldiğinde -böyle birşey imkansızdır, ama meseleyi anlamak için öyle düşünelim- azaba çarptırılacaklar arasında peygamberimizin de yer alacağı belirtildiğine göre artık varın başkasını siz düşünün! Peygamber olmayan insanlar böyle bir işe yöneldiklerinde nasıl azaptan kurtulacaklardır?! Orada hiçbir kayırma da söz konusu olmayacaktır. Bu büyük günahı, işlediği taktirde peygamberin üzerinden dahi bu azabın kaldırılması mümkün olmaz!
Peygamberin -salat ve selam üzerine olsun- kendisini uyardıktan sonra, ailesini uyarması da emrediliyor ki, başkasına ders olsun. İman etmeyip şirkte direttikleri taktirde azabın bunları da tehdit ettiği böylece ifade edilmiş oluyor. “Öncelikle en yakın akrabalarını uyar” Rivayetlerin belirttiğine göre bu ayet indirildiğinde peygamberimiz -salat ve selam üzerine olsun- Safa tepesine gelip üzerine çıktı. Sonra “Hele gelin Hele gelin” diye çağırdı. Bazıları kendileri geldiler. Bazıları da elçilerini gönderdiler. Böylece insanlar toplandı. Peygamberimiz orada konuşmaya başladı. “Ey Abdulmuttalip oğulları! Ey Fihoğulları! Ey Lüey oğulları! Ben şimdi size dağın öbür yamacında düşman süvarilerinin bulunduğunu ve size saldırmak istediklerini söylesem bana inanır mısınız? diye sordu. Evet, dediler. Sonra ilave etti “Ben şiddetli bir azaptan önce size gönderilmiş bir uyarıcıyım”. Ebu Leheb söze karıştı ve “Gün boyunca ağzın kurusun. Sırf bunun için mi bizi çağırdın” dedi? Bunun üzerine yüce Allah Ebu Leheb’in iki eli kurusun. Kurudu da” suresini gönderdi. (Buhari, Müslim)
Hz. Aişe anlatıyor: “Yakın akrabanı uyar” ayeti geldiğinde Allah’ın elçisi -salat ve selam üzerine olsun- kalktı ve “Ey Muhammed’in kızı Fatıma, Ey Abdulmuttalib’in kızı Safiye, Ey Abdulmuttalip oğulları, Ben Allah’ın huzurunda sizi kurtaramam. Malımdan dilediğiniz kadar isteyebilirsiniz. (Müslim kendi rivayet zincirine dayanarak)
Müslim ve Tirmizi kendi rivayet zincirlerine dayanarak Ebu Hureyre’nin şöyle dediğini naklediyorlar: Bu ayet indiğinde peygamberimiz -salat ve selam üzerine olsun- Kureyş kabilesini genel ve özel isimleriyle çağırdı ve şöyle buyurdu: Ey Kureyşliler kendinizi ateşten kurtarınız. Ey Ka’boğulları, canınızı ateşten kurtarınız. Ey Muhammed’in kızı Fatıma! Kendini ateşten kurtar! Allah’a yemin ederim ki, ben Allah’ın huzurunda size hiçbir yönden faydalı olamam. Yalnız siz benim akrabamsınız. Sizin akrabalık haklarınızı sonuna kadar gözeteceğim.
Bu ve benzeri hadisler peygamberimizin -salat ve selam üzerine olsun- olayı nasıl algıladığını, yakın akrabasına nasıl anlattığını onların işlerinden ellerini çektiğini, ahiret konusunda onların durumlarını Rabblerine havale ettiğini, yaptıklarını, ettiklerinin kendilerine fayda vermediği, bir sırada akrabası olmalarının bir yarar sağlamayacağını, Allah’ın elçisi olmasına rağmen bu durumda Allah katında kendileri için birşey yapamayacağını açıklıyor. İşte bütün açıklığı ve netliği ile, Allah’ın yüce elçisi dahi olsa kul ile Allah arasında hiçbir vasıtayı kabul etmeyen İslam budur.
Aynı şekilde yüce Allah, peygamberine, kendisi aracılığı ile Allah’ın davasına gönül verip kabul eden inanmışlara nasıl davranacağı da açıklıyor:
“Sana uyan mü’minlere karşı alçak gönüllük kanatlarını indir.”
Bu yumuşaklık, alçak gönüllük ve merhamet somut şekillenmiş bir halde veriliyor. Kanatları germe halinde veriliyor. Tıpkı konmak isteyen kuşun iki kanadını yere germesi gibi. İşte peygamberimiz de -salat ve selam üzerine olsun hayatı boyunca mü’minlere karşı böyle davranmıştır. O’nun ahlakı Kur’an’dı. O Kur’an’ı Kerim’in canlı eksiksiz bir tercümanıydı.
Yüce Allah, peygamberine isyankarlara karşı nasıl davranacağını da açıklamıştı.. Onları Rabb’lerine havale edecek ve onların yaptıklarından el etek çekecekti. “Eğer hemşehrilerin sana karşı gelirlerse onlara `Ben sizin yaptıklarınızdan uzağım’ de.”
Bu, Mekke’de peygamber -salat ve selam üzerine olsun- müşriklere karşı savaşmakla emredilmeden önce böyleydi.
Sonra peygamberi -salat ve selam üzerine olsun- Rabbine yöneltiyor. Sürekli yakın ilişki ve koruma bağını O’nunla oluşturuyor.
“Üstün iradeli ve merhametli olan Allah’a dayan”.
“O seni namaza durduğunda görür.”
“Secde edenler ile birlikte eğilip dikildiğini de görür.”
“Hiç kuşkusuz O, herşeyi işitir ve herşeyi görür.”
Onları isyanları ile başbaşa bırak. Onların yaptıklarından uzaklaş. Rabbine yönel. Ona dayan. Bütün işlerinde O’ndan yardım dile. Bu surede yüce Allah iki yerde tekrar şu iki sıfatla nitelendiriliyor. Kuvvet ve merhamet. Sonra peygamberin -salat ve selam üzerine olsun- kalbi, yakınlık ve içtenliği hissediyor. Tek başına namaza dururken Rabbi kendisini görüyor. Secdeye kapanan topluluğun arasında da görüyor. Yalnızken de görüyor. Namaz kılan topluluğun içinde onlara direktif verirken, onları düzene koyarken, onlara imamlık yaparken, onları bir halden bir hale sokarken de hep görüyor. Hareketlerini de duruşlarını da görüyor. Dualarını da niyazlarını da işitiyor: “O herşeyi işitir ve herşeyi görür.”
Buna göre, ifadede, koruma, yakınlık hesaba katma ve yardım etme gibi unsurları içeren bir içtenlik var. Böylece Hz. peygamber -salat ve selam üzerine olsun- Rabbinin koruması altında, himayesinde ve en yakın ilişki içinde olduğunu hissediyordu. Bu yüce içtenlik atmosferi içinde yaşıyordu.
Surenin son gezintisi de yine Kur’an hakkındadır. Birinci seferinde onun Alemlerin Rabbi tarafından indirildiği ve onu Ruh-ul Emin’in getirdiği pekiştiriliyordu. İkincisinin de onu şeytanların indirmiş olma iddiası çürütüldü. Bu seferde ise şeytanların Hz. Muhammed -salat ve selam üzerine olsun- gibi güvenilir, doğru sözlü, iyi bir yol izleyen insanlarla ilişki kurmadıkları, onların ancak her yalancı, günahkar ve sapık insana gelip gittikleri belirtiliyor, yani onlar, şeytanların telkinlerini alan ve onları şişirerek, gizemlilik kazandırarak yaymaya çalışan kahinlere gelip giderler.