EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA ZARİYAT SURESİ 38. VE 43. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
38- Musa (olayın) da da (düşündürücü ayetler vardır) . Hani biz onu açık bir delille Firavun’a göndermiştik;(36)
39- Fakat o, ‘bütün kişisel ve askeri gücüyle’ yüz çevirdi ve: “(Bu,) Ya bir büyücü veya bir delidir” dedi.(37)
40- Bunun üzerine, biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık; (ki o,) ‘kınanacak işler yapıp-durmaktaydı’.(38)
41- Ad (kavmin) de de (ayetler vardır) . Hani onların üzerine de köklerini kesen (akîm) bir rüzgâr gönderdik.
42- Üzerinden geçtiği her şeyi (olduğu gibi) bırakmıyor, mutlaka onu çürütüp-kül gibi dağıtıyordu.(39)
43- Semud (kavmin) de de (ayetler vardır) . Hani onlara: “Belli bir süreye kadar metalanıp-yararlanın” denmişti.(40)
AÇIKLAMA
36. Yani böyle açık mucizeler ve böyle apaçık alametlerle gönderdi. Bu alemet ve mucizelerden de onun (Hz. Musa a.s) yer ve göğün yaratıcısı tarafından görevlendirilerek gönderildiğinden hiç şüphe kalmamıştı.
37. Yani bazen o (Firavun) , o Peygamber’e (Hz. Musa (a.s) “Sihirbaz” dedi, bazan da, “Bu delinin biridir” dedi.
38. Bu kısa ifadede tarihin büyük bir destanı toplanmıştır. Bunu anlamak için gözümüzün önüne satvet ve azametinden çevredeki bütün kavimlerin korktuğu Firavun’un, o zaman dünyanın en büyük medeniyet ve ilim merkezinin büyük diktatörü olduğunu getirelim.
Onun ordusuyla birlikte ansızın birgün sular içinde boğulup kaybolmasının sadece Mısır’da değil çevredeki bütün kavimler arasında da dillere destan olacağı açıktır. Kendi memleketinde ya da dünyanın başka milletleri arasında, ona matem tutan, arkasından iyiliklerini överek ağıtlar yakan, ya da en azından, “Yazık oldu, bu felaketin kurbanı olanlar ne iyi insanlardı” diyecek kimse yoktu. Buna karşılık dünya onun zulmünden bunaldığından dolayı, onun ibret veren sonuna bakarak herkes rahat bir nefes almış, huzur duymuş, her dil ona lanetler yağdırmıştı. Bu hadiseyi duyan herkes, “O zalim böyle bir akibete layıktı” diye sevinç çığlığı atmıştı. Duhan Suresi’nde de durum şu kelimelerle anlatılmıştır: “Onlara yer ve gök ağlamadı.” (Geniş bilgi için bakınız. Duhan an: 25)
39. Bu rüzgar için, çocuğu olmayan kısır kadınlar için söylenen “Akıym” kelimesi kullanılmıştır. Arapça’daki kelime mânâsı “kuru” demektir. Kelime mânâsı göz önüne alınırsa; değdiği şeyi kavuran, kurutup bırakan sert ve kuru rüzgar demek olur. Ve eğer kullanıldığı mânâ göz önüne alınırsa o zaman kısır kadın gibi hiçbir fayda sağlamayan, geçip gittikten sonra hiçbir faydalı iz bırakmayan rüzgar demektir. Böyle bir rüzgar ne yumuşak olur,ne yağmur getirir, ne ağaçların meyvelerine faydalıdır, ne de havanın esmesi ile beklenilen faydalardan birini sağlar. Kur’an-ı Kerim’in diğer yerlerinde bildirildiğine göre bu rüzgar sadece hayırsız ve kuru bir rüzgar değildi, hatta son derece şiddetli kasırga şeklinde insanları kaldırıp kaldırıp yerlere çalan bir afet şeklinde idi. Sürekli sekiz gün, yedi gece boyunca esmiş, Ad kavminin bütün yurdunun altını üstüne getirmişti. (Geniş bilgi için bakınız: Fussilet an: 20-21, Ahkaf an: 25-28)
40. Müfessirler arasında bu mühletten ne kastedildiğinde ihtilaf vardır. Katade: “Bu, Semud halkının Hz. Salih’in (a.s) devesini öldürdükten sonra Allah’ın onları “Üç gün boyunca yiyin için ondan sonra sizin üzerinize azabım gelecektir” diye uyardığı Hud Suresi’nin bu ayetine işaret ediyor” demektedir. Hasan Basri’ye göre de, bu ayetin anlamı: “Eğer siz tevbe ve iman yolunu seçmezseniz, belli bir zamana kadar dünyada size yeyip, içme, rahat yaşama mühleti verilecek, ondan sonra da felaketiniz gelecek, belânızı bulacaksınız.” şeklindedir. Bu iki tefsirden ikincisinin daha doğru olduğu anlaşılıyor. Çünkü daha sonraki şu ayet; “Sonra onlar Rablerinin emrinden yüz çevirdiler” bildiriyor ki, burada bildirilen mühlet yüz çevirme hareketinden önce verilmişti. Ve o kavim halkı bu yüz çevirme hareketlerini, Allah Teala’nın bu uyarısından sonra yapmışlardı. Hud Suresi’ndeki ayette bunun aksine olarak üç gün boyunca verildiği bildirilen mühletin o zalimlerin son ve kesin yüz çevirme ve karşı gelmelerinden sonra verildiği anlaşılmaktadır.