SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA NEML SURESİ 62. AYET
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
İÇ ALEMLERE İNCE DOKUNUŞLAR
62- (Bu düzmece ilahlar mı daha iyi) yoksa sıkıntıya düşene, kendisine yalvardığı takdirde cevap vererek sıkıntısını gideren ve sizi ardarda gelen kuşaklar halinde yeryüzüne egemen kılan Allah mı? Allah’ın yanı sıra başka bir ilah mı var? Ne kadar kıt düşüncelisiniz
Böylece onların gerçek durumlarını ve iç alemlerinin giriş-çıkışlarını hatırlatarak vicdanlarına dokunuyor.
Sıkıntı ve musibet zamanlarında darda kalan insan bu belayı ve sıkıntıyı bertaraf etmesi için Allah’ın dışında başka bir sığınak bulamaz. Bu hal, insanın sınırlarının daraldığı, boğazın sıkıldığı, güçlerin etkisiz duruma düştüğü, dayanakların devrildiği, insanın etrafına bakındığı halde kendisini yardımın vasıtalarından ve kurtuluşun nedenlerinden soyutlanmış halde gördüğü, ne kendisinin ne de yeryüzünde başka bir kuvvetin bir fayda sağlayamadığı, sıkıntı zamanı için hazırladığı her şeyinin eriyip gittiği veya kendisini yalnız bıraktığı, felaket anında yardımını umduğu herkesin kendisini tanımazlıktan geldiği veya sırtını döndüğü… Şartların halidir. Bu zaman diliminde fıtrat uyanır, yardıma ve kurtarmaya gücü yeten biricik kuvvete sığınır. Bolluk ve rahat zamanlarında Allah’ı unutmuş da olsa, bu sırada O’na yönelir. Çünkü niyazda bulunduğunda dara düşene yardım eden O’dur. Yalnız O’dur. Başkası değil. Yakarışı kabul eden ve belayı başından savan, onu güvene ve huzura kavuşturan O’dur. Boğazını sıkan sıkıntıdan da kurtaran O’dur
İnsanlar bolluk zamanlarında ve gaflet dönemlerinde bu gerçekten habersiz yaşarlar. Bu gerçekten habersiz olarak yeryüzünün basit-değersiz güçlerinin birinden kuvvet, yardım alma ve onların himayesine girmeye çalışırlar. Yalnız dara düştüklerinde, başlarına bir bela geldiğinde ise, fıtratlarının üzerini kapla-yan gaflet perdesi yırtılır. Rabb’lerine dönüp yönelirler. Daha önceleri gaflet içinde olup büyüklük taslamış olsalar dahi, O’na içtenlikle yalvarırlar.
Kur’an-ı Kerim büyüklük taslayan inkarcıları fıtratlarında gizli olan bu gerçekle yüzyüze getiriyor. Bu gerçeği, daha önce sıraladığı evrensel gerçekler sırasında ele alıyor. Göklerin ve yerin yaratılışı, gökten yağmurun yağması, güzelim bahçelerin yetiştirilmesi, yeryüzünün bir yerleşim alanı yapılmasına dağların yükseltilmesi, nehirlerin akıtılması, iki denizin arasına bir engelin konması gerçeklerinin yanında düşen insanın Allah’a sığınması, başkasının değil, sadece yüce Allah’ın O’nun niyazını kabul etmesi gerçeği de ele alınıyor. Demek ki, bu da önceki büyük gerçekler gibi önemli bir gerçektir. Bu gerçeklerin bir kısmı dış dünyada bir kısmı insanların iç aleminde olmakla birlikte hepsi de aynı döneme sahip gerçeklerdir.
Hayatlarında yer alan bir gerçekle onların duygularına dokunmaya devam ediyor: “Sizi ardarda gelen kuşaklar halinde yeryüzüne egemen kılan Allah mı?” İlk önce onların insanlık cinsini yeryüzüne yerleştiren, kuşak kuşak, nesil nesil varlıklarını sürdüren, yeryüzü yurdunda kendilerini halife kılıp birbirlerine mirasçı kılan yüce Allah değil mi?
Onları bu yeryüzünde varlıklarını sürdürmelerine imkan sağlayan, yasalara uygun biçimde yaratan bu yeryüzünde halifelik görevini yerine getirebilecek güçler ve yeteneklerle donatan, onları bu kapsamlı göreve hazırlayan Allah değil mi?
Bu yasalar sayesinde yeryüzü onlara bir yerleşim bölgesi kılınmıştı. Evrenin tamamı birbiriyle uyumlu ve ahenkli hale gelmiştir. Böylece yeryüzünde hayat için gereken bütün şartlar ve uygunluklar bir araya getirilmiştir. Bu evrenin özünde ve ahenginde zorunlu olan pek çok şartlardan sadece bir tanesi ihlal edildiğinde bu yeryüzünde hayatın varlığı imkansız hale gelir.
Ve nihayetinde ölüm ve hayatı belirleyen ve bunu nesiller boyunca sürdüren Allah değil mi? Eğer önceki insanların tamamı yaşasaydı, yeryüzü onlara ve sonrakilere dar gelirdi. Hayatın, uygarlığın ve düşüncenin gelişimi sekteye uğrardı. Zira ancak nesillerin yenilenmesi ile düşünceler deneyimler ve çalışmalar yenilenebilir. Öncekiler ile sonrakiler arasında bir çatışma çıkmadan hayatın evrelerinin yenilenmesi mümkün olmamaktadır. Ancak öncekiler ile sonrakiler arasında düşünce ve bilinç alanında bir çatışma olması kaçınılmaz bir durumdur. Eğer önceki insanlar hep hayatta olsalardı, çatışma ve çelişkiler çok geniş alanlara yayılacaktı! İleriye doğru atılan hayat kervanı yolundan alı konacaktı!
Bunların hepsi insanın içindeki gerçeklerdir. Bunlar da tıpkı çevresindeki gerçekler gibi birer olgudur.
“Allah’ın yanı sıra başka bir ilâh mı var?”
Onlar insanın iç aleminin derinliklerin ve hayatın içinde birer realite olarak gözlenen bu gerçekleri unutuyorlar ve onları hesaba katmıyorlar.
“Ne kadar kıt düşüncelisiniz.”
Eğer insan buna benzer gerçekleri hatırlayabilirse, fıtratın başta gelen bağı ile sürekli Allah’a bağlılığını sürdürür. Rabb’inden habersiz yaşamaz. Kimseyi O’na ortak koşmaz.
EVRENİN ŞAHİTLİĞİ
Sonra surenin akışı içinde, insanın hayatında bu gezegen üzerindeki çalışmalarında ve inkar edilmesi mümkün olmayan gözlemlerinde somutlaşan başka bazı gerçekler de ele alınmaktadır.