SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA KASAS SURESİ 15. VE 17. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
15- Musa, halkının haberi olmadığı bir zamanda şehre girdi. Orada, biri kendi tarafından diğeri düşman tarafından olan iki adamı birbiriyle dövüştüklerini gördü. Kendi tarafından olan, düşman olana karşı Musa’dan yardım istedi. Musa’da onun düşmanına bir yumruk vurdu, ölümüne sebep oldu. Sonrada; “Bu şeytanın işidir; çünkü o apaçık saptıran bir düşmandır “dedi.
16- Musa; “Rabb’im! Ben nefsime zulmettim, beni bağışla “dedi. Allah onu bağışladı. Çünkü O, çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.
17- Musa; “Rabb’im! Bana verdiğin nimete andolsun ki, suçlulara asla yardımcı olmayacağım “dedi.
Şehre girdi. Öyle anlaşılıyor ki bu şehir o zamanki başkenttir. Peki nereden gelip girdi bu şehre? Aynı şehirdeki saraydan mı geliyordu? Yoksa sarayı da başkenti de terk etmişti de, sonra da halkının farkında olmadığı bir sırada, örneğin öğle vakti uyukladıkları bir sırada mı gelip şehre girdi.
Artık nasıl olmuşsa şehre girmiştir: “Orada, biri kendi tarafından, diğeri düşman tarafından olan iki adamı birbiriyle dövüştüklerini gördü. Kendi tarafından olan, düşman olana karşı Musa’dan yardım istedi.
Bu adamlardan biri kıpti idi. Rivayete göre; bu adam Firavun’un adamlarından biriydi. Bir diğer rivayete göre de, saray aşçısıydı. Öteki de İsrail kökenliydi. Bunlar kavga ediyorlardı. İsrail kökenli olan kıpti asıllı düşmanlarını alt etmek için Musa’dan yardım istedi. Nasıl olur? İsrail kökenli adam Firavun’un adamlarından birine karşı yine Firavun’un üvey oğlundan nasıl olurdu yardım isteyebilir. Eğer Musa hala sarayda bir evlatlık ya da Firavun’un bir adamı olarak yaşıyorsa böyle bir şey olamazdı. Ancak İsrail kökenli olan adamın Musa’nın sarayla bir ilişkisinin kalmadığından, kendisinin İsrail kökenli olduğunu bildiğinden, baskı altında yaşayan kavmine yardım amacı ile kral ve adamlarından intikam aldığından emin olması durumunda böyle bir şey söz konusu olabilir. Musa’nın -selâm üzerine olsun- durumunda olan birisi için böylesi daha uygundur. Çünkü kötülük ve bozgunculuğun kokuşmuş bataklığında yaşamaya katlanması uzak bir ihtimaldir.
“Musa’da onun düşmanına bir yumruk vurdu, ölümüne sebep oldu. .Ayetin orjinalinde geçen “Vekeze” kelimesi eli yumruk haline getirip vurmaktır. İfaden anlaşıldığına göre bir tek yumrukta Kıpti ölmüştür. Bu olay, Musa’nın gücüne ve gençliğine işarettir. Öte yandan heyecanlı ve öfkeli olduğunu tasvir etmektedir. Bunun yanı sıra onun Firavun a ve onunla ilişkisi bulunan kimselere karşı duyduğu kini de vurgulamaktadır.
Ancak ayetin akışından anlaşıldığına göre, Hz. Musa Kıpti’yi öldürmek niyetinde değildi. Bilerek onu öldürmedi. Bu yüzden cansız bir ceset olarak yere yığılınca derhal geri çekiliyor, yaptığından pişmanlık duyuyor ve olayı şeytana, onun aldatmasına bağlıyor. Çünkü bu olay kızgınlıktan kaynaklanmıştı, kızgınlıksa, şeytan ya da şeytanın bir soluğudur:
“Sonrada`Bu şeytanın işidir; çünkü o apaçık saptıran bir düşmandır dedi” Sonra kızgınlığın neden olduğu olayın dehşeti ile kendisine geliyor ve böyle bir yük altına girmekle kendisine zulmettiğini itiraf ediyor. Affını, bağışlamasını dileyerek Rabb’ine yöneliyor:
“Musa; Rabb’im! Ben nefsime zulmettim, beni bağışla’ dedi.”
Yüce Allah, onun içten yakarmasına ve duyarlılığına karşılık veriyor, onu bağışlıyor!
“Allah onu bağışladı. Çünkü O çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.” Sanki Hz. Musa -selâm üzerine olsun- Rabb’ine yönelişinin sıcaklığı içinde incelmiş kalbi ile, uyanık duygusu ile Rabb’ine kendisini bağışladığını hissediyor. Mü’min kalbin inceliği ve duyarlılığı bu düzeye ulaşınca, Rabb’ine yönelişinin sıcaklığı bu noktaya varınca, dua eder etmez duasının Allah’a ulaştığını hisseder. Hz. Musa da Rabb’inin duasını kabul ettiğini hissedince vicdanını bir titreme alıyor. Bu yüzden kendi kendine bir söz verdiğini görüyoruz. Rabb’inin kendisine bahşettiği nimetlere karşılık bu sözünü tutacağını vadediyor:
“Musa; `Rabb’im! Bana verdiğin nimete andolsun ki, suçlulara asla yardımcı olmayacağım. dedi”
Bu, suçluların tarafında yer alıp onlara destek ve yardımcı olmamaya ilişkin kesin bir sözdür. Her türlü suçtan ve suçlulardan uzak olmanın ifadesidir. Kızgınlığın, zulüm ve haksızlığın ağır baskısı altında bile mücrimlerden taraf olmayacağının belirtisidir.
Bu sözü, yüce Allah’ın duasını kabul etmek, bundan önce de kendisine güç, kuvvet, hikmet ve ilim vermek suretiyle bahşettiği nimetlerin karşılığı olarak vermektedir.
ZÜLME BAŞKALDIRI
Bu derin titreme ve bundan önceki derin heyecan bize Hz. Musa’nın -selâm üzerine olsun- kişiliğini tasvir etmektedir. Heyecanlı, sıcakkanlı, duygusal ve tepkisel bir kişiliktir bu. İlerde daha bir çok yer de bu kişiliğin belirgin özellikleriyle karşılaşacağız.
Hatta şu anda Hz. Musa kıssasının bu halkasındaki ikinci sahnede bu kişiliğin belirtileriyle karşı karşıya bulunuyoruz!