SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA KASAS SURESİ 56. AYET
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
56- Ey Muhammed! Sen sevdiğini doğru yola eriştiremezsin, ancak Allah dilediğini doğru yola eriştirir. Doğru yola girecekleri en iyi O bilir.
Buhari ve Müslim’de, bu ayetin peygamber efendimizin amcası Ebu Talip hakkında indiğine ilişkin bir hadis yer alır. Ebu Talip, Peygamber efendimizi koruyor, ona yardım ediyordu. Kureyş’e karşı ona destek oluyordu. Mesajını insanlara ulaştırabilmesi için ona arka çıkıyordu. Bunun için Kureyşliler’in onu ve Haşimoğulları’nı boykot etmelerine, onları bir mahallede kuşatıp ambargo uygulamalarına katlanmıştı. Ne var ki, Ebu Talip, bütün bunları yeğenini sevdiği için yapıyordu. Yakınlık duygusu ile, büyüklenme ve yiğitlik uğruna yapıyordu. Ölüm döşeğindeyken, peygamber efendimiz onu iman etmeye ve İslam’a girmeye davet etmiş, fakat Ebu Talip yüce Allah’ın bildiği bir nedenden dolayı iman etmemişti.
Zühri diyor ki; bana Said b. Müseyyeb, babası Müseyyeb b. Hazn el Mahzumi’den -Allah ondan razı olsun- naklederek şunları anlattı: Ebu Talip ölmek üzereyken, peygamber efendimiz -salât ve selâm üzerine olsun- yanına geldi. O sırada Ebu Cehil b. Hişam ve Abdullah b. Ümeyye b. Mugire de yanındaydı. Peygamber efendimiz “Amcacığım, Lâilaheillâllah de ki, Allah katında onunla seni savunayım” dedi. Ebu Cehil ve Abdullah b. Ümeyye de “Ey Ebu Talip, Abdülmuttalib’in dininden vazmı geçeceksin?”dediler. Peygamber efendimiz “Allah’dan başka ilah olmadığına” ilişkin çağrısını tekrarladıkça onlar da bu soruyu yöneltiyorlardı. En sonunda Ebu Talip “Ben Abdülmuttalib’in dini üzereyim” dedi. Ve “Lâilaheillâllah” demekten kaçındı. Bunun üzerine Peygamber efendimiz; “Allah’a andolsun ki, engellenmediği sürece senin için bağışlanma dileyeceğim” dedi. Bunun üzerine yüce Allah şu ayeti indirdi: “Akraba bile olsalar, cehennemlik oldukları belli olduktan sonra puta tapanlar için Allah’dan af dilemek, ne peygambere ve ne de mü’minlere yakışır.” (Tevbe Suresi 113)
Ebu Talip hakkında da şu ayet indi: “Ey Muhammed! Sen sevdiğini doğru yola eriştiremezsin, ancak Allah dilediğini doğru yola eriştirir.
Müslim ve Tirmizi Yezid b. Keysan’ın Ebu Hazm’den, onun da Ebu Hureyre’den -Allah ondan razı olsun- rivayet ettikleri şu hadisi aktarırlar: Ebu Talip ölmek üzereyken, Peygamber efendimiz -salât ve selâm üzerine olsun- yanına geldi ve “Amcacığım `Lâilaheillâllah’ söyle ki, kıyamet günü senin lehinde şahitlikte bulunayım” dedi. Ebu Talip; Şayet Kureyşliler “ölüm korkusu ile söyledi” demeselerdi sırf seni memnun etmek için onu söylerdim. Bunu senin için yapardım” dedi. Bunun üzerine şu ayet indi’
“Ey Muhammed! Sen sevdiğini doğru yola eriştiremezsin, ancak Allah dilediğini doğru yola eriştirir. Doğru yola girecekleri en iyi O bilir.”
İbn-i Abbas’dan, İbn-i Ömer’den, Mücahit’den, Şabi’den ve Katade’den bu ayetin Ebu Talip hakkında indiği ve Ebu Talib’in söylediği son sözün “Ben Abdülmuttalib’in dini üzereyim” olduğu rivayet edilir.
İnsan bu olay karşısında durup bu dinin ödünsüz kesinliğini ve şaşmaz doğruluğunu dehşetler içinde kalarak gözlemliyor. Şu Hz. Peygamberin amcasıdır. Garantörü, koruyucusu ve destekçisidir. Onun Hz. Peygambere yönelik derin sevgisine ve Hz. Peygamberin de onun iman etmesine yönelik şiddetli isteğine rağmen, yüce Allah onun iman etmesini takdir etmiyor. Çünkü Ebu Talip akrabalık duygusu ile, babalık sevgisi ile böyle davranıyordu. Hz. Peygamberin sunduğu inanç sistemini kabul etme niyetinde değildi. Yüce Allah da bunu biliyordu. Bu yüzden Peygamber efendimizin -salât ve selâm üzerine olsun- onun adına arzuladığı, sevdiği şeyi takdir etmedi. Bu işi yani doğru yola iletme işini, Hz. Peygamberin yetkisinin dışına çıkarıp kendi iradesine ve takdirine özgü kıldı. Peygambere düşen sadece mesajı açıkca duyurmaktır. Ondan sonra bu görevi omuzlayan davetçilerin işi de öğüttür. Bundan sonra kalpler Rahman’ın parmakları arasındadır. O, hidayet ve sapıklığı, kullarından kimin hidayete, kimin de sapıklığa yatkın olduğuna ilişkin yanılmaz bilgisi doğrultusunda belirler.
YERLE BİR EDİLME KORKUSU
Şimdi, surenin akışı, müşrik Kureyşliler’in komşu Arap kabileleri üzerindeki egemenliklerini kaybederler korkusu ile Peygamber efendimize -salât ve selâm üzerine olsun- uymayışlarını mazur göstermek amacıyla ona söyledikleri söze geliyor. Komşu Arap kabileleri Ka’be’ye saygı gösteriyorlardı. Bu yüzden Kabe’nin bekçilerinin, bakımcılarının otoritelerini onaylıyorlardı, boyun eğiyorlardı. İşte Kureyşliler Peygamberimize, şayet kendisine uyacak olurlarsa bu kabilelerin kendilerini yurtlarından atacaklarını, en azından bu kabilelerin desteği olmasa yarımadanın dışındaki düşmanlarının kendilerini yerlerinden söküp atacaklarını söylüyorlardı. Ayetlerin akışı, daha önce bu surede Hz. Musa ve Firavun kıssası aracılığı ile bu konuyu somut olarak gözlerinin önüne seriyor. Daha sonra burada tarihsel realiteye ve şu anda gözleriyle gördükleri pratikteki durumlarına dayanarak güvenli ortamın nerede olduğunu, buna karşılık korkulu ortamın nerede olduğunu açıklıyor. Yine, mal-mülkten dolayı şımarma, nimete karşılık az şükretme zikrediliyor. Bununla birlikte peygamberleri yalanlama ve Allah’ın ayetlerinden yüz çevirme gibi tavırlarda somutlaşan gerçek yok oluşun nedenlerini ortaya koymak amacı ile geçmiş toplumların yok edildikleri harap olmuş yurtlarda onlarla birlikte bir gezintiye başlıyor. Burada gerçek değerler ortaya konuyor. Bu gezintide, yüce Allah’ın katındaki nimetlerin yanında, tüm dünya hayatının ve nimetlerinin basitliği ve değersizliği önplana çıkıyor.