sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

YA MİSK KOKAR YA DA ATEŞ SIÇRAR

A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Gerçekten Hamd Allah’a mahsustur. O’na hamdederiz ve O’ndan yardım dileriz. Mağfireti O’ndan ister, doğru yola iletilmemizi O’ndan bekleriz. Nefislerimizin kötülüklerinden ve amellerimizin fenalıklarından Allah’a sığınırız. Allah (c.c), kimi hidayette kılmış ise, o gerçekten hidayete erişmiş­tir. Kimi de dalâlette ve sapıklıkta kılmış ise, artık o kendisi için bir dost ve yol gösteren bulamaz. Şehadet ederim ki, Allah’tan başka bir tek ilah yoktur ve O’nun eşi ve benzeri de yoktur. Yine şehadet ederim ki, Hz. Muhammed (s.a) Al­lah’ın kulu ve Resulüdür. Salât ve selam O’na, Ehli Beytine, ashabına ve O’nun yolunu izleyenlere ve onun gösterdiği çizgide yürüyenlere olsun.

يَا وَيْلَتٰى لَيْتَن۪ي لَمْ اَتَّخِذْ فُلَاناً خَل۪يلاً

Yazık bana! Keşke falancayı (bâtıl yolcusunu) dost edinmeseydim!

(Furkân – 28)

لَقَدْ اَضَلَّن۪ي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ اِذْ جَٓاءَن۪يۜ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْاِنْسَانِ خَذُولاً

Çünkü zikir (Kur’ân) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yapayalnız ve yardımcısız bırakmaktadır.

(Furkân – 29)

Bugün baktığımız da herkese mağlum olduğu üzere dost edinmek fıtri bir özelliktir. Kişi tek başına hayatını idame ettiremez,anne babaya,kardeşe,eşe ihtiyaç duyduğu kadar dostluğa da ihtiyaç duyar. Tanıdığı ölçüde iyi veya kötü doştlar,arkadaşlıklar edinir.İşte tam da bu noktada kişinin kendi doğru diye adlandırdığı dostluklardan sıyrılıp Allah azze ve celle’nin ‘’İşte şunlar doğru’’ ‘’Şunlar ise batıl yolun yolcusu olan dostlar’’ dır diye bildirdiği hakikatleri görmeye çalışacağız inşaAllah.

Zikirden maksat, Allah’ı anmak, Allah’ın kitabı veya Peygamberin öğütleri veya âyetin indiriliş sebebine bakarak kelime-i şehadettir. “Zikrin en üstünü: Lâ ilâhe illallâh, demektir.” Ukbe b. Ebî Muayt, Hz. Peygamber (s.a.v)in toplantısına çokça gelirmiş. Bir gün ziyafete davet etmiş, Peygamber efendimiz iki şehadet kelimesini söylemeden, yemeğini yemekten kaçınmış. Bunun üzerine Ukbe de kelime-i şehadeti getirmiş, Übey b. Half de onun yakın arkadaşı imiş. Kendisini azarlamış “sapıttın” demiş. O da “Yok, fakat evimde yemeğimi yemekten kaçındı, onun için utandım da şehadet getiriverdim” demiş. Diğeri: “Hayır, sen ona varıp ensesine vurup yüzüne tükürmezsen senden hoşnut olmam” demiş. Bunun üzerine Dârunnedve’de Peygamber secdede iken rastgelmiş ve o kötü fiili işlemiş.

O zaman Peygamber (s.a.v) Mekke dışında rastlarsam mutlaka senin başına binerim, buyurmuştu. Bedir günü esir edildiği zaman Hz. Ali’ye emir verip boynunu vurdurdu. Ubey de Uhud’daki savaşta aldığı yaradan Mekke’ye vardığında öldü. İşte böylece Ukbe’ye zikir geldiği halde Ubey şeytanlık ederek onu sapıtmıştı. Öyle ya şeytan, insana çok hızlankar olmuştur.

HIZLAN: Yardımsız bırakmaktır. “Hazûl” ondan mübalağa kipidir. Yani gerek cinlerden, gerek insanlardan olsun şeytan insanın hayrına dost olmaz, kendi hesabına bir felakete düşürmek için dost görünür; sonunda da başı sıkıntıya girince onu yardımsız bırakır, çekiliverir. (Ne halin varsa gör der!)

Ne olaydı keşke ben kendisine uymakla beni bu dere­ceye düşüren, beni hidayetten alıkoyan ve sapıklık yoluna sokan ve beni saptı­ran falan kişiyi samimi dost, sıcak bir arkadaş edinmeseydim diyecektir. Bu dost ister Übeyy b. Halef ister Ümeyye b. Halef, isterse başkaları olsun fark et­mez.

‘Yemin olsun ki, o bana öğüt gelmişken beni zikirden saptırdı.” Bu insanla­rın sözünün devamıdır. Yani bana hak ulaştıktan sonra beni Allah’ı zikretmek­ten, imandan ve Kur’an’dan saptırdı.

Bu Allah’ın kelâmı olup zalimin sözünden yapılan nakil değildir. Yani şeytanın âdeti insanı haktan çe­virmek, haktan alıkoymak, insanı batıla çağırmak, batılda kullanmak, sonra da yüzüstü bırakıp belâ anında insandan uzaklaşmak, son noktada insana fay­da vermemektir.

Şeytan, o zalimin samimi dostuna işarettir. Şeytanın sapıklığa düşürmesi gibi, zalim de samimî dostu sapıklığa düşürdüğü için şeytan diye adlandırılmıştır.

 

Yani burada şeytan kelimesiyle İblis murad edilmiştir. Zira sapıklığa teş­vik eden kimseyle dostluğa ve arkadaşlığa, Rasulullah’a (s.a) muhalif olmaya sevkeden, sonra da o kimseyi yalnız bırakan şeytandır. Yahut cins isim olup in­sanlardan ve cinlerden şeytanlık yapan herkes murad edilmiştir. Bu son mana en evlâ olan manadır.

 

O halde insan dünyada kimleri dost edindiğine, kimlerle birlikte bulunduğuna ve kimlerin izinden yürüdüğüne dikkat etmelidir. Resûlullah (s.a.s.)’in bu yöndeki tavsiyesi ne kadar güzeldir:

Allah Rasulü (s.a.v) bir hadisi şerifinde şöyle buyurmaktadır; İyi kimseyle oturup kalkan kimsenin misali ile kötü kimseyle oturup kalkan kimsenin misali, tıpkı misk (güzel koku) taşıyan kimseyle (demirci) körüğünü çekenin misaline benzer. Misk taşıyan, ya sana güzel kokusundan (bir miktar) verir, ya sen ondan satın alırsın, ya da ondan güzel bir koku koklamış olursun. Körük çeken kimse ise, ya elbiseni yakar ya da (en azından) körüğün kötü kokusunu koklarsın (Bu kokudan rahatsız olursun). (Müslim, Birr, 146.)

Hadisin açıklamasında; İnsan iyi gününde sevincini, kötü gününde üzüntüsünü ve kederini, ihtiyacı anında derdini ve tasasını yakınları kadar dostuyla da paylaşmak ister. Hatta yeri gelir ailesiyle, yakınlarıyla paylaşamadığı şeyleri onunla paylaşır. Lakin kolay değildir iyi bir dost edinmek ve aynı şekilde iyi dost olabilmek. Etkileri ve sonuçları itibariyle hem dünyadaki hem de ahiretteki hayatımızı etkileyen bu zor tercih dikkatli olmayı gerektirir.
Allah Rasulü(s.a.v) arkadaş seçiminin önemine binaen bildirdiği hadisi şerifte; Buna göre “iyi” yani hadisin Arapça metninde zikredildiği şekliyle “salih” arkadaş, dinî ve ahlaki açıdan iyi davranışlara sahip, yaşantısıyla, ilmiyle, edebiyle, takvasıyla örnek olan ve her hâlükârda çevresine faydası dokunan kimsedir. Tıpkı Peygamberimiz (s.a.v) tarafından kokuların en güzeli sayılan miski taşıyan kimse gibi. O, doğrudan miski ikram etmese ya da kendisinden misk satın alınmasa bile en azından etrafına yaydığı güzel kokuyla insanı etkiler. İyi arkadaş da böyle güzel koku satan bir kimse gibi gerek bu dünyada gerekse ahirette mutlaka faydalı olacaktır. Kötü arkadaş ise çirkin davranışları, günahta ısrar edişi, gıybet ve dedikodu gibi zemmedilen fiilleri işleyişiyle etrafına hem dinî hem de dünyevi bakımdan zararı dokunan kimsedir. Tıpkı körük üfüren kişi gibi. O, körüğe her üfleyişinde etrafa saçtığı kıvılcımlarla yanında bulunan kimsenin ya elbisesini yakar ya da yakmasa bile üzerine kötü kokusu siner, isi pası bulaşır. Kötü arkadaş da aynı şekilde hem bu dünyada hem de ahirette neden olacağı zararla şüphesiz pişmanlık vesilesi olacaktır.

“Kişi dostunun dini üzeredir. Bu yüzden her biriniz, kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin.” (Ebu Davud, Edeb, 16; Tirmizi, Zühd, 45.)

Maddi çıkarların ön plana alındığı günümüz yaşantısında arkadaşlık algısı giderek değişmektedir. Arkadaş seçiminin uhrevi boyutu çoğu zaman unutularak yanlış tercihlere gidilebilmektedir. Hâlbuki arkadaşların birbirleri üzerinde kaçınılmaz bir şekilde olumlu ya da olumsuz etkileri vardır. Hz. Peygamber’in (s.a.v) de arkadaşlığın kaçınılmaz etkisine sade ama çarpıcı bir ifadeyle vurguda bulunduğu bu hadis, arkadaş tanımımızı tekrar gözden geçirmemize vesile olacaktır.

İnsan kimi sever ve kiminle beraber olursa, onun hâli ile hâllenir. Zira insanoğlunun şahsiyet ve karakteri, diğer insanlarınkine benzemeye ve onları taklit etmeye meyillidir.

Nebiyy-i Ekrem (s.a.s.)’e: “Ey Al­lah’ın Rasûlü! Kendileriyle oturup kalktıklarımızın en hayırlıları kimlerdir?” diye soruldu. Efendimiz şöyle buyurdu: “Kendisini gördüğünüz vakit size Allah’ı hatırlatan, konuşması ilminizi arttıran, ameli de size âhireti hatırlatan kimsedir.” (Heysemî, Mecma‘u’z-zevâid, X, 226)

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِق۪ينَ

Ey iman edenler! Allah’dan korkun ve doğrularla beraber olun.

(Tevbe – 119)

“Sadâkat”, sözde ve özde doğruluk; dürüstlük üzerine kurulmuş samimi ve sağlam bir dostluk, içten bağlılık, kalp istikâmeti, samimiyet ve ihlâs gibi mânalar ifade eder. Dürüst olmak, doğru muamelede bulunmak, sıdk ve ihlâs ile dostluk etmek, herhangi bir şahsî çıkar ve menfaat beklentisinden uzak ve her yönüyle Allah rızâsı için olan dostluk da sadâkattir.

Sadâkat, peygamberlerin en mühim vasıflarından biridir. Peygamberler, istikâmet üzere olan hâlleri ve sözleriyle dâimâ sadâkati tebliğ hâlinde olmuşlardır.

Alimlerin görüşüne göre :  “Burada bahsedilen beraberlik iki çeşittir:

  Hissî,   Mânevî.

Hissî beraberlik, onlarla oturup kalkmaktır; onların sohbetinde bulunmaktır. Bir kimse onlara yakın olur, sohbetlerine devam eder, onlarla oturur kalkarsa, onların iç âlemlerinin nurlarının bereketiyle kalbi nurlanır. Gerçek anlamda onların huyu gibi güzel huy sahibi olur. Manevî beraberliğe gelince, bunu şöyle anlatmak gerekir: Kalbi onlara bağlamak… Bu durumda, onların yakınında da olunsa, uzaklarına da gidilse hep onlarla olunur.

Yüce Allah, insana hem tesir etme, hem de tesir altında kalma yeteneğini vermiştir. Sâdıklarla beraberliği artırmak, sadâkat vasfını kazanmaya, onu devam ettirmeye ve onların hâliyle hâllenmeye vesîle olacaktır.

“Ashâb-ı Kehf’in köpeği Kıtmîr, sâdıklarla beraber olup onlara sadâkat gösterdiği için büyük bir şeref kazandı, nâmı Kur’ân-ı Kerîm’e geçti. Hz. Nûh ve Hz. Lût’un hanımları ise, fâsıklarla beraber oldukları için cehenneme dûçâr oldular.” Şurası bir gerçektir ki, mü’min kulluktaki sadâkati ölçüsünde değer kazanır.

 

Allah azze ve celle  kimlerle oturup kalktığımızın kimleri dost kimleri yaren edindiğimizin farkına varmayı nasip etsin..

 

Velhamdulillahirabilalemin..

Selam ve Dua ile..

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.