SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA LOKMAN SURESİ 25. VE 26. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
25- Andolsun ki onlara; “Gökleri ve yeri kim yarattı ” diye sorsan “Allah” derler. Hamd Allah’a mahsustur. Hayr onların çoğu bilmiyor.
26- Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Şüphesiz Allah müstağnidir, övülmeye lâyık olandır.
İnsan yapısına danışır, vicdanını dinlerse, bu konuşan açık gerçeği inkâr edemez. İşte gökler ve yer, konumları, hacimleri, hareketleri, boyutları, özellikleri ve nitelikleri kurulmuş olarak varlıklarını sürdürüyorlar. Öyle bir kurgu ki, onda düzen görüldüğü gibi amaç da görülmektedir. Onlar bu durumlarından önce, kimsenin yarattığını iddia etmediği ve kimsenin de Allah’ın dışında başka bir yaratıcının onların yaratılmasında ortaklık ettiğini iddia etmediği yaratıklar olup kendi kendilerine varolmaları da mümkün değildir. Yine düzenleme ve düzenleyici olmadan, düzene girmesi ve varlığını sürdürmesi de mümkün değildir. Onların kendi kendilerine veya başıboş ya da rastlantı sonucu varoldukları görüşü ise, insan fıtratının kökünden inkâr ettiğinin yanında bir de üzerinde konuşmaya değer değildir.
Allah’ı bir tanıma inancı karşısında, Allah’ın ortak koşma inancıyla dikilenler ve Resulullah’ın çağrısına sert çekişmeyle karşılık verenler; göklerin, yerin varlığı ve salt bakmaktan öte bir şey gerektirmeyen varlıklarını sürdürmelerinde temsil edilen, varlığın oluşturduğu kanıtla karşı karşıya geldiğinde, fıtratlarının mantığını alt etmeye güç yetirememektedirler!
Diğer yandan sorulduğunda ikilemiyor, cevapları “Allah” oluyordu. Bunun için Allah, Resulünü onları Allah’ı övme konusundaki kusurları ile ayıplamaya yöneltiyor. “Hamd Allah’a mahsustur de.” Fıtratta hakkın belirgin oluşundan ötürü `hamd Allah’a mahsustur.’ Varlığın oluşturduğu kanıt önünde kaçınılamayan itiraftan ötürü `hamd Allah’a özgüdür’ her ne göz önüne alınırsa `hamdın Allah’a özgü olduğu’ görülür. Sonra tartışma noktalanıyor, başka bir kusurlarına parmak basarak kusurları belirtmeyi sürdürüyor. “Hayır onların çoğu bilmiyor” Bilmedikleri için Allah konusunda çekişmeye giriyor, fıtratın mantığını ve bu varlığın ulu yaratıcısına delaletini görmezlikten geliyorlar.
Onların fıtratlarının göklerin ve yerin yaratıcısının Allah olduğunu itiraflarının ilintisi dolayısıyla; göklerde ve yerde insanın yararına sunulan, sunulmayan her şeyin mutlak anlamda sahibinin Allah olduğu belirtiliyor. Buna rağmen O’nun yerde ve göklerde olanlara ihtiyacı olmayıp insanlar O’na övgü ile yönelmeseler de O kendi varlığının mahiyeti açısından övülmüştür. “Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Şüphesiz Allah müstağnidir, övülmeye lâyık olandır.”
Gezi, bu noktada Allah’ın tükenmez zenginliği, sınırsız bilgisi, sürekli yenilenen yaratma gücü ve dilediğinin ne olabileceği konusunda sınır düşünülmez kayıtsız dilemesine işaret eden evrensel bir sahne ile sona eriyor.