EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA TEĞABUN 12. VE 14. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
12- Allah’a itaat edin ve Resulü de itaat edin. Şayet yüz çevirecek olursanız, artık elçimiz üzerine düşen (yalnızca) apaçık olan bir tebliğ (gerçeği en yalın biçimde size iletme) dir.(27)
13- Allah, O’ndan başka ilah yoktur. Öyleyse mü’minler (yalnızca) Allah’a tevekkül etsinler.(28)
14- Ey iman edenler, gerçek şu ki, sizin eşlerinizden ve çocuklarınızdan bir kısmı sizler için (birer) düşmandırlar. Şu halde onlardan sakının. Yine de affeder, hoş görür (kusurlarını yüzlerine vurmaz) ve bağışlarsanız, artık elbette Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.(29)
AÇIKLAMA
27. Bu ayette, müminlerden her şart altında dahi Allah’a ve Rasulü’ne itaat etmeleri ve bunda sebat göstermeleri istenmektedir. Yani, “Bir musibet dolayısıyla itaatten yüz çevirirseniz eğer, sadece kendinizi ziyana sokmuş olursunuz. Bizim elçimizin görevi, sizlere doğru yolu göstermektir ve o görevini yerine getirmiştir.”
28. Yani, bu kainatın idaresi, sadece Allah’ın elindedir. Hakkınızdaki takdirin düzenlenip, değiştirilmesinde O’nun hiçbir ortaklığı ve yardımcısı yoktur. İyi şartlar da kötü şartlar da O’nun izniyle oluşmaktadır. Dolayısıyla kalbinin derinliklerinde Allah’a inanan bir kimse için, Allah’a itaat etmek ve tevekkülle vecibelerini yerine getirmekten başka takip edilecek bir yol yoktur. Kişinin bu yolu takip edip, başarı elde etmesi, ancak Allah’ın yardım ve inayeti ile mümkün olur. Allah’tan başka hiç kimse bu konuda birşey yapamaz. Mümin kimse, bu yolda müşkülat, musibet, tehlike ve felaketle karşılaşsa bile, o tüm bunlardan kendisini ancak Allah’ın kurtaracağına ve başkalarının birşey yapamayacağına inanır.
29. Bu ayet iki anlama da gelebilir. Birincisi, Allah yolunda yürüyen inanmış bir erkek veya kadına, eşi, anne ve baba ise çocukları büyük sorunlar çıkartır. Dünyada bir mümine, mücahide bir eşin nasip olması ve çocuklarının da inanç, amel, ahlak bakımından onların gönüllerini ferahlatacak vasıflarda bulunması oldukça nadir rastlanır bir durumdur.
Genellikle mümin bir erkeğin hanımı ve eşi, onun bu imanını ve dürüstlüğünü kendileri açısından bir talihsizlik olarak değerlendirirler. Öyle ki onlar koca ve babalarının akibeti cehenneme gitmek bile olsa, haram-helal gözetmeksizin kendilerine refah ve zenginlik sunmasını isterler. Yine mümin bir kadın, kendisinin İslâm’ın hükümlerine sıkı bir şekilde bağlanmasını istemeyen bir kocaya sahip olur ve çocuğu da babasının izinden giderek, annesine hayatı cehennem eder. Özellikle İslâm ile küfr arasında savaş olduğunda, imanının gereği olarak her türlü zararı ve tehlikeyi göze alarak, gerekirse ülkesinden hicret edeceği, hatta cihad edip canını tehlikeye atacağı zaman, bir mümine en büyük engel yine ailesi olur.
İkincisi, bu ayetlerin nazil olmasına, o dönem Müslümanlarının şartlarını ilgilendiren özel bir durum neden olmuştur. Günümüzde de kafir bir toplumda, İslâm’ı kabul eden kimseler için de aynı şey geçerlidir. O dönemde Mekke’de ve Arabistan’ın diğer bölgelerinde, öyle durumlar meydana geliyordu ki, bir kimse Müslüman oluyor, hanımı ve çocukları İslâm’ı kabul etmedikleri gibi, onu İslâm’dan döndürmeye çalışıyorlardı. Elbette aynı şeyler mümin bir kadın için de sözkonusuydu.
Bu tür sorunlar içinde olan Müslümanlara seslenerek, şu üç nokta vurgulanmıştır
a) “Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar vardır.” Öncelikle, her ne kadar beşeri nedenlerle, akrabalık bağları önemliyse de, bu kimselerin dinî açıdan müminlerin düşmanları olduğu vurgulanmaktadır. Bu düşmanlık, onların (eş ve çocukların) müminleri iyilikten alıkoyup kötülüğe sevketmek istedikleri veya imandan alıkoyup, küfre sürükleme arzusunda oldukları, ya da kafirlere sempati beslediklerinden dolayı müminlerin sırlarını öğrenip, onlara aktarmak durumunda olmaları nedeniyledir. Bu bakımdan düşmanlıkları keyfiyet itibariyle farklı bile olsa, yine de onlar müminlerin düşmanlarıdır:
“Ey iman edenler! Şayet iman sizin için daha önemliyse, bunları (kafir olan eş ve çocuklarınızı) düşman olarak görün ve onlara duyduğunuz yakınlık, onlarla aranızda bir iman ve küfr, itaat ve isyan duvarının olduğunu sizlere unutturmasın!”
b) “Onlardan sakının”; Daha sonra müminler, dünyadaki çıkarları yüzünden ahiretlerini mahvetmemeleri için, uyanık olmaları konusunda uyarılmışlardır. Onlara, Allah ve Rasulü’ne sevginiz ve İslâm’a sadakatınız ile aranıza girecek kadar düşkünlük göstermeyin. Yine onlara çok güvenmeyin. Çünkü boş bulunduğunuz bir anda, ağzınızdan aldıkları Müslüman topluma ait bir sırrı, düşmanlarınıza ulaştırabilirler. Böyle bir zaafı Hz. Peygamber, bir hadisinde şu şekilde vurgulamıştır: “Bir şahıs kıyamet günü getirilir ve ona tüm iyiliğini ailesinin alıp götürdüğü söylenir.”
c) “Ama affeder, kusurlarından geçer ve bağışlarsanız, muhakkak ki Allah da çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” Bu, şu anlama gelmektedir. Sizlere onların düşmanlıkları hakkında, dininizi onlardan korumanız için bilgi verilmiştir. Ama şunu iyi bilin ki, size bu ikazın yapılmasının nedeni, eşinizi ve çocuklarınızı dövmeye başlayın, onlara şiddetle muamele edin ve onlarla ilişkinizi bozarak ev hayatınızı bir azap haline getirin diye değildir.
Bu ikaz, sözkonusu tutumun şu iki açık zarara yol açabileceği nedeniyle yapılmıştır. Birincisi, böyle bir tutum çocukların ıslahı konusunda tüm kapıların kapanması ve hiçbir imkanın kalmaması tehlikesine yol açar. İkincisi, böyle bir tutum, toplum içinde İslâm ile ilgili yanlış kanaatlerin doğmasına neden olabileceği gibi, ayrıca Müslümanlar kötü ahlaklı, geçimsiz, şiddete başvuran, zorba, ailesi ile bile geçinemeyen bir kimse olarak tanınırlar.
Burada, hep İslâm’ı yeni kabul edenlerin bu tür sorunlar ile karşılaşmaları dikkate değerdir. Sözgelimi, Müslüman olan bir gencin anne ve babası müşrik ise, onlar çocuklarının yeni dininden dönmesi için baskı yapıyordu. Yahut erkek Müslüman olur da onun karısı ve çocukları (kadın Müslüman olduğunda kocası ve çocukları) müşrik iseler, onu bulunduğu hak yoldan vazgeçirmek için gayret gösteriyorlardı. Birinci durumla ilgili olarak Ankebut: 8 ve Lokman 14-15’te, “Din konusunda anne ve babaya itaat etmeyin ama dünyevi meselelerde onlarla iyi geçinin” buyurulmuştur. İkinci durumla ilgili olarak, “Eşiniz ve çocuklarınız karşısında dininizi koruyun ama onlara karşı şiddete başvurmayın, bilakis yumuşak davranın ve onları bağışlayın” denilmiştir. (İzah için bkz. Tevbe: 23-24, Mücadile an: 37, Mümtahine an: 1-3, Münafikun an: 18.)