SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA AHZAB SURESİ 23. VE 25. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
23- “Mü’minler arasında öyleleri varki, Allah’a verdikleri sözde dururlar. Kimileri sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimileri de şehitlik beklemektedir. Onlar hiç sözlerini değiştirmediler.”
Bu, daha önce işaret edilen ve savaşta düşman karşısında geri dönüp kaçmayacaklarına ilişkin olarak Allah’a söz veren, ama Allah’a verdikleri bu sözü tutmayan kimselerin durumunu anlatan örneğe karşılık olarak yer alıyor: “Allah’a verilen sözden sorumluydular.”
İmam Ahmed, Sabit’ten şunları aktarır: Amcam Enes b. Nadr Peygamber efendimizin yanında Bedir savaşma katılmamıştı. Bu durum zoruna gidiyordu. “Hz. Peygamberin yaptığı ilk savaşa katılmadım. Eğer yüce Allah bundan sonra bana Peygamber efendimizle birlikte bir savaşa katılmayı nasip ederse neler yapacağımı görecektir” diyordu ve bundan fazlasını söylemekten de korkuyordu. Nihayet Peygamber efendimizin yanında Uhud savaşına katıldı. Savaşın devam ettiği bir sırada Saad b. Muaz’a “Ey Ebu Amr, cennetin kokusu ne hoş. Uhud’un ötesinden bu kokuyu duyuyorum” dedi ve öldürülene kadar müşriklerle savaştı. Cesedinde seksen küsür ok, kılıç ve mızrak yarası tespit edilmişti. Kız kardeşi -Hâlâm Rubbiy binti Nadr- “Kardeşimi ancak parmaklarından tanıyabildim” demişti. Bunun üzerine şu ayet inmişti: “Mü’minler arasında öyleleri varki, Allah’a verdikleri sözde durdular”. Sahabeler bu ayetin Enes ve arkadaşları hakkında indiği düşüncesindeydiler. (Müslim, Tirmizi ve Nesai)
Mü’minler arasında yer alan bu tiplerin aydınlık portreleri burada, münafıklık, zaaf ve sözlerinden dönenlerin tablolarına karşılık yer alan iman tablosunu bütünlemek için sunuluyor. Bunda, olaylar ve Kur’an aracılığı ile eğitme sahnesindeki karşılaştırmanın gerçekleşmesi amacı güdülüyor.
Bunun üzerine imtihanın hikmetini, verilen sözü tutmanın ya da dönmenin akıbetini açıklamak ve bütün bunlarda meseleyi Allah’ın iradesine bağlamak suretiyle bir değerlendirme yapılıyor:
24- “Bu sebeple Allah, doğruları doğrulukları ile mükafatlandırır; münafıkları da dilerse azaplandırır veya tevbelerini kabu1 eder. Şüphesiz Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”
Bu değerlendirme cümlesi, olaylar ve sahnelere ilişkin tasvirli anlatımın arasında yer alıyor. Amaç, bütün meseleyi Allah’a bağlamak, olaylar ve gelişmeler üzerindeki perdeyi kaldırıp ilahi hikmeti ortaya koymaktır. Şu halde, bu olay ve gelişmelerin hiçbiri boşuna değildir. Raslantı sonucu meydana gelmemiştir. Hepsi de önceden planlanan bir hikmet ve belli bir amaç doğrultusunda meydana gelmektedir ve yüce Allah’ın dilediği sonuçlara varacaklardır. Bunun yanı sıra tüm olaylarda ve gelişmelerde yüce Allah’ın kullarına yönelik rahmeti belirginleşmektedir. Çünkü onun merhameti ve bağışlaması daha yakın ve daha büyüktür: “Şüphesiz Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”
Büyük olaya ilişkin bu açıklama olayın, mü’minlerin Rabbleri ile ilgili düşüncelerini doğrulayan, münafık ve bozguncuların sapıklıklarını, yanlış düşüncelerini ortaya koyan sonuç kısmı ile noktalanıyor. Aynı zamanda pratik bir sonuçlandırma ile imani değerler yerleştiriliyor:
25- “Âllah, o kafirleri hiçbir şey elde edemeden öfkeleriyle geri çevirdi. Allah’ın yardımı savaşta mü’minlere yetti. Allah güçlüdür, mutlak galiptir.”
Savaş başlamış, gelişmiş ve bir sonuca ulaşmıştı. Ama savaşın dizgini Allah’ın elindeydi, istediği gibi yönlendiriyordu. Kur’an-ı Kerim bu gerçeği kendine özgü ifade yöntemi ile vurguluyor. Bu gerçeği pekiştirmek, onu kalplere yerleştirmek, gerçek islami düşünceyi açığa kavuşturmak için meydana gelen tüm olayları ve sonuçları doğrudan doğruya yüce Allah’a dayandırıyor.
Savaş sadece Kureyş ve Gatafan müşriklerinin yenilgisi ile sonuçlanmamıştı. Müşriklerin müttefiki olan yahudi Beni Kureyze kabilesi de hezimete uğramıştı: