sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

RAMAZAN AYI VE TEVHİD AKİDESİNDEKİ YERİ

A+
A-

Hamd Alemlerin Rabbi, Rahman, Rahim, Din gününün sahibi olan ALLAH Azze ve Celle’ye mahsustur. Salat ve Selam  Son Rasul, Yaşayan Kur’an, Kendisine iman ve itaat edilmediği sürece kurtuluşun asla mümkün olmadığı, Mü’minlere karşı çok yumuşak, çok merhametli ve şefkatli, kafirlere karşı çok şiddetli olan Hz. Muhammed (s.a.v)’e Ehl-i Beytine, Ashabına bugüne kadar yaşamış, yaşamakta olan ve yaşayacak olan tüm Mü’minlerin  üzerine olsun.

İnsanoğlunun boşu boşuna yaratılmadığı ve başıboş bırakılmadığı gerçeği ALLAH Azze ve Celle’yi doğru tanımanın sonucunda ortaya çıkan bir hakikattir. İnsan gökyüzüne ve yeryüzüne baktığında sayamayacağı kadar çok canlı ve yada cansız mahlukatın varlığına şahid olmaktır. Bu varlıklara, kendilerine has çoğalma ve hayatlarını devam ettirme sonrada yok olma yani ölüm kanununu koyan şüphesiz ki Alemlerin Rabbi ALLAH Azze ve Celle’dir.

Aslında insan dünyadaki bir çok nimeti diğer mahlukla paylaşmaktadır. Alemimizde bulunan Toprak, Hava, Su, Ateş (ısı) bütün mahlukatın yaratılışında ve kimyasında bulunan özellikleridir. Ve yine bütün mahlukat bu dört unsurdan istifade etmektedir. Toprak mahsullerinden diğer canlılarda istifade etmekte, Hava nefes almakta, su ve ateş (güneş ışığı ve ısısı) diğer mahlukat içinde hayatın devamının sebepleri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Peki, Ahsen-i Takvim seviyesine yükselmek ve muhafaza etmek deyince ne anlamalıyız? İnsanoğlu için yeryüzünde ve gökyüzünde ALLAH Azze ve Celle’yi tanımaya sebep olacak sayısız deliller mevcuttur. ALLAH Azze ve Celle bir Ayet-i Kerime’de şöyle buyuruyor mealen;

“ Onlar o kimselerdir ki yürürken, otururken, yanları üzere yatarken Allah’ı zikrederler ve O’nun göklerde ve yerde yarattıkları üzerinde düşünürler ve şöyle derler; “ Ey Rabbimiz şüphesiz ki Sen bunları boşuna yaratmadın, seni bütün noksan sıfatlardan tenzih ederiz, bizleri Cehennem azabından koru.” (ALİ İMRAN 190)

Bu Ayet-i Celile’deki manaları anlamaya çalıştığımızda ALLAH Azze ve Celle’nin abesle iştigal etmediğini bundan münezzeh olduğunu itiraf ederiz.

Peki ya İnsanoğlu kendi hayatının varlığının sebebi olan ALLAH Azze ve Celle’yi noksan sıfatlardan tenzih ederken o hayatın sahibinin emirleri ve nehiyleri doğrultusunda değil de kendi heva nefsinin doğrultusunda bir hayatı arzularsa ne kadar samimi ve bilinçli bir tenzih söz konusu olabilir. Halbuki Alemlerin Rabbi şöyle demiyor mu? (mealen;

“İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanıyor” (KIYAMET 36)

ALLAH Azze ve Celle insanı hem kalbi, hem münferit hem de içtimai olarak kendisine kulluk için yaratmıştır.

Şehid Seyyid Kutub (Rh.a) “İnsan nereden geldiğini ve akıbetinin ne olacağını bilirse nefsinin isteklerine boyun eğmekten kurtulur” demektedir. İnsan Rabbi ile ahidleşmiş bir mahluktur. Kendisinden başka Rabb kabul etmeyeceğine dair ALLAH Azze ve Celle’ ye söz vermiştir. Araf Suresinin 172. Ayetinde mealen;

“ Hatırla ki Rabb’in Ademoğullarının sülblerinden zürriyetlerini çıkarmış ve onları kendi nefislerine şahid tutarak “ Ben sizin Rabbiniz değil miyim” demişti. Onlar da “ Evet Rabbimizsin şahid olduk” demişlerdi…” buyurulmaktadır. Dikkat edilirse kuvvetli bir şekilde verilen sözün mahiyeti “ALLAH(C.C.)’tan başka ALLAH(C.C.)” kabul etmemek üzere değil, “ALLAH(C.C.)’tan başka Rabb kabul etmemek” üzeredir.

Peki, ne manaya gelir Rab kavramı? Yaratan, yaşatan, rızıklandıran, dua edilen, dualara icabet eden, yöneten, helal ve haram belirleyen yani hudud belirleyen gibi manalara gelir. Bu manaların her biri iyice anlaşılmalı ve yalnız ALLAH(C.C.)’a has kılınmalıdır. ALLAH Azze ve Celle bu misakın ardından insanoğlunu arzda imtihan etmeyi dilemiştir. Verdikleri sözün hatırlatılması ve gereğinin ve nasıl bir kulluk sorusunun cevabı olarak da Peygamberler ile beraber Kitaplar yani şeriatlar nazil etmiştir. İnsanoğlunu sözüne sadık kalıp kalmama konusun muhayyer bırakmıştır. Onun için Cennetle beraber Cehennemi yaratmıştır. Kainatın Hakimi Nakli delillerle beraber insana akli delillerde sunmuş ve ondan kainat kitabını doğru okuyup kainatın tekvini kanunlara boyun eğmesi gibi İnsanoğlunun da teşrii kanunlara boyun eğmesini istemiştir.

Bilinçli ve şuurlu bir şekilde iman etmesini istemiş ve imandan sonra kendisinin ve Rasul’ünün hükümlerine ve emirlerine kayıtsız şartsız teslimiyeti Makbul imanın gereği saymıştır. Nitekim Bir Ayet-i Kerime’de mealen;

“ALLAH ve Rasulü bir işte emir verdiğinde ne mü’min bir erkek ve ne de mü’min bir kadın için o konuda başka bir hükmü ( küfür kanunlarını, beşeri anayasaları) tercih etme selahiyeti yoktur. Kim ALLAH’a ve Rasulüne isyan ederse o apaçık bir sapıklıkla sapmış olur.” (AHZAB 36) buyurmakta ve Kendisinin ve Rasulünün dışında hayat nizamı arayanları açık bir şekilde delalette olmakla nitelendirmektedir.

ALLAH Azze ve Celle yegane helal ve haram hududlarını tayin etme yetkisine sahib olandır. O Azze ve Celle tek Rabb’dir. O’ndan başka Rab yoktur. ALLAH(C.C.)’tan başka Rab edinenler şüphesiz ki küfre saparlar. ALLAH Azze ve Celle daha önceden belirttiğim gibi kullarının hakikati kavraması ve dosdoğru yolda sapmadan yürümesi için Peygamber ve kitaplar göndermiştir.

Tevhidi tasdik ve tatbik konusunda yol gösteren bu iki nurdan Kur’an’ın içerisinde Bakara Suresi 183. Ayet-i Celile’de ALLAH Azze ve Celle şöyle buyuruyor mealen;

“Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki, korunursunuz.”

Ayetin mana ve hikmetleri üzerinde düşündüğümüzde evvela şunu görüyoruz ki; Münferit olarak eda edilen ibadetlerde (namaz gibi, oruç gibi) aslında içtimai kulluğun olmazsa olmaz ve dinin aslı olduğunun delilleriyle doludur. Ayetin başına ve sonuna baktığımızda topluluğa hitab edildiğini görmekteyiz. O topluluğa bir emir verilmekte ve bu emre tabi olup gereği yerine getirildiğinde yani oruç tutulduğunda ALLAH(C.C.)’ın azabından sakınmanın yani uzaklaşmanın söz konusu olacağı bildirilmektedir. Peki gerçekten aklınız alıyor mu aç kalarak, içmeyerek ve cinsi münasebetten yani cimadan uzak durarak sakınılabileceğini. Yani sadece aç kalmak, su tüketmemek ve şehvetin dizginlenmesi yeterli mi?

Maksat ve manası anlaşılmayan hiçbir amel kulluk kapsamına girmez. Bu esas, ölçü iyi anlaşılmalıdır. Orucun hikmetlerinden, Tevhid inancının hayata tecellilerinden birisi ve iyi anlaşılması gereken yönü helal ve haram hududlarını tayin etme yetkisinin ALLAH Azze ve Celle’ye ait olduğu hakikatidir. Ramazan ayı içerisinde ve sabah ile akşam vakti arasında daha önce helal olan yiyecekler, içecekler ve cima haram olmaktadır. Alemlerin Rabbi kendi yetkisi dahilindeki bu hududları değiştirerek kullarının nefislerini terbiye etmeyi dilemiştir.

Kula düşen ALLAH(C.C.)’ın haram kıldığını haram kabul etmek, helal kıldığını helal kabul etmektir. Yani O’nu Rab edinmek, O’ndan başkasına bu yetkiyi vermemektir. İşte oruç ibadetindeki nefsi terbiyenin anlamı bu ve bunun gibi hikmetleridir. Biz iman ederiz ki ALLAH Azze ve Celle dilediğini haram kılar, dilediğini helal kılar, dilediği zaman haram kılar, dilediği zaman helal kılar. O tek İlah ve Rabb’dir.

“BİZİM RABBİMİZ GÖKLERİN VE YERİN RABBİDİR. BİZ O’NDAN BAŞKASINA İLAH DEMEYİZ. EĞER BÖYLE DERSEK SAÇMA SAPAN KONUŞMUŞ OLURUZ. (KEHF SURESİ 14)

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.