SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA AHZAB SURESİ 44. VE 48. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
44- “O’na kavuştukları gün, Allah’ın onlara iltifatı “selam “dır. Allah onlara güzel bir mükafat hazırlamıştır.”
Onları orada bütün korkulardan, bütün yorgunluklardan, bütün sıkıntılardan kurtaran bir “esenlik” bir “selam” bekliyor. Yüce Allah’tan gelen bu selamı, bu esenlik dileğini onlara melekler iletecektir. Cennetin her kapısından girerek yanlarına gelen melekler kendilerine bu yüce esenlik dileklerini iletirler. Ayrıca kendilerine onurlandırıcı bir ödül de verilecektir. Aman Allah’ım! Bu ne saygın ağırlama.
İşte insanlar için yasalar koyan, tercihlerde bulunan Allah, bu Allah’tır. O halde kim O’nun tercihlerini sevmezlikle karşılayabilir?
Kullara yüce Allah’ın tercihlerini duyurduğu, pratik uygulaması ile bu tercihleri ve yasaları sosyal hayata yansıttığı belirtilen Peygamberimizin şimdi de görevi ve müminlere yönelik bir lütuf olduğu açıklanıyor. Okuyalım:
45- “Ey Peygamber, biz seni tanık, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.”
46- “Allah’ın izniyle, bir davetçi ve aydınlatan bir lamba olarak görevlendirdik.”
47- “Mü’minlere Allah’tan büyük bir lütfa ereceklerini müjdele.”
48- “Kafirlere ve münafıklara itaat etme. Onların eziyetlerine aldırma, Allah’a güven; koruyucu olarak Allah sana yeter.”
Görüldüğü gibi Peygamberin insanlara yönelik görevlerinden biri onlara “tanık”lık etmektir. Buna göre insanlar yalana, uydurmaya bulaşması; değişikliğe ve çarpıtılmaya uğraması söz konusu olmayan bu “tanık”lığın lehlerine olmasına çalışmalıdır. Peygamberin insanlara yönelik bir başka görevi “müjdeleyici” olmaktır. O, iyi işler yapanları yüce Allah’ın rahmeti ile, bağışı ile, lütfu ve saygın ağırlaması ile müjdeler. Diğer bir görevi de gafilleri uyarmaktır. ısrarla kötülük işleyenleri bekleyen azabı, cezayı haber vermektir. Böylece kötü yolda olanlar amansız bir şekilde yakalanmamış olurlar, uyarısız olarak azaba çarpılmamış olurlar. Diğer önemli bir görevi de insanları “Allah’a çağırmak”tır. O insanları dünyaya, şöhrete, milli gurura, cahiliye bağnazlığına, ganimete, mevkiye ve koltuğa çağırmaz; yalnızca “Allah’a çağırır”. “Allah’ın izni ile” O’na ulaştıran tek yolun yolcuları olmalarını ister. O bu konuda yeni bir çığır açmıyor, aklına eseni yapmıyor, söylediklerini kafadan atmıyor. Yüce Allah’ın iznine ve buyruğuna göre hareket ediyor, yüce Allah’ın kendisi için çizdiği sınırı aşmıyor. Bu Peygamber’in bir diğer niteliği “aydınlatıcı bir projektör, bir ışık kaynağı” olmaktır. Karanlıkları dağıtır, kuşkuları giderir ve yolu ışıklandırır. Saçtığı ışık, karanlıklar içindeki yolcuların önünü aydınlatan yol buldurucu ve güven verici bir ışıktır.
Gerek Peygamberimiz, gerekse yüce Allah katından getirdiği “ışık” bu tarife tıpatıp uygundur. O, varlık bütününün mahiyetini, evren-yaratıcı ilişkisini, insanın varlık bütünü içindeki ve yaratıcısı karşısındaki konumunu, varlık bütününün ve insan “varoluş”un dayanağı olan değer yargılarını; varlık bütünü ile insanın kaynağını, akıbetini, amacını; insanın izleyeceği yolu ve kullanacağı yöntemi açıklayan, net, berrak bir düşünce sistemi getirmiştir. Getirdiği mesaj kesin sözlü, hiçbir kuşkulu ve karmaşık yanı yoktur. Doğrudan doğruya insan fıtratına seslenir. En kestirme yoldan ve en geniş kapılardan girerek insan fıtratının en derin köşelerine, en çapraşık lâbirentlerine nüfuz eder.
Okuduğumuz ayetlerde Peygamberimizin “müjdeliyici” fonksiyonu “Ey Peygamber, seni davetçi ve aydınlatan bir lamba olarak görevlendirdik” ayetinde bir kelime ile hatırlatıldıktan sonra “Müminlere, Allah’ın büyük bir lütfuna ereceklerini müjdele” ayetinde ayrıntılı bir açıklama ile pekiştiriliyor. Amaç, yüce Allah’ın müminlere yönelik lütfunu ve bağışlayıcılığını büyüteç altına almaktır. O müminler ki, yüce Allah, şu Peygamberi eli ile onların uyacakları yasaları koyuyor ve bu yasalara uymak onları müjdeli sonuçlara ve Allah’ın “büyük lütfu”na erdiriyor.
Peygambere yönelik bu sesleniş, kafirlere ve münafıklara uymasını yasaklayan, onların kendisine ve müminlere yönelik baskılarını umursamamasını telkin eden, sadece Allah’a dayanmasını ve O’nun yardımının sağlayacağı güvenceyi yeterli görmesini isteyen bir direktifle noktalanıyor. Okuyalım:
“Kafirlere ve münafıklara itaat etme. Onların eziyetlerine aldırma; Allah’a güven; koruyucu olarak Allah sana yeter.”
Bu sesleniş, kanun koyma, yönlendirme ve yeni sosyal düzenlemeler getirme konusu ele alınmadan önce, daha surenin başındayken yönetilen seslenişin aynısıdır. Burada fazla olarak Peygamberimize kafirlerden ve münafıklardan gelen baskıları umursamaması, onların hiçbir sözlerine ve düşüncelerine uymaması, onlara hiçbir konuda güvenmemesi telkin ediliyor. Çünkü tek dayanak Allah’tır;
“Koruyucu olarak Allah yeterlidir.”
Görülüyor ki, Zeyd ve Zeynep olayının sunuluşuna ve değerlendirilmesine, evlatlıkların boşanmış eşleri ile evlenilebileceğine ve Peygamberimizin bu konuda ortaya koymakla görevlendirildiği pratik örnek meselesine geniş yer veriliyor. Bundan anlıyoruz ki, bu öncülüğü toplumun sindirmesi zor olmuş, vicdanlar yüce Allah’ın pekiştirmelerine ve açıklamalarına ihtiyaç duymuş, yüce Allah ile ilişkilerini güçlendirmeleri, O’ndan gelen önerilerin mutlaka rahmet ve gözetim içerdiklerinin bilincine varmaları gerekmiştir. Bu yeni uygulamayı hoşnutlukla gönül rızası ile ve teslimiyetle karşılamaları için vicdanların bu nitelikleri taşımaları şart olmuştur.
AİLENİN DÜZENLENMESİ
Surenin bu bölümü genel bir hükmü açıklayarak başlıyor. Bu hüküm, Kur’an’ın aile kurumunu düzenlemeye ilişkin bir yasasıdır. Yasa, cinsel ilişki kurmadan önce boşanan kadınlar konusundadır. Bu yasayı Peygamberimizin özel hayatını düzenleyen bazı hükümler izliyor. Sadece Peygamberimiz için geçerli olan bu hükümlerde O’nun eşleri ile ilişkileri, eşlerinin diğer erkekler ile ilişkileri, müslümanlar ile Peygamberimizin ailesi arasındaki ilişkiler açıklanıyor; bunların yanı sıra Peygamberimizin ve ailesinin Allah katındaki, melekler katındaki ve yüceler alemindeki saygınlığı vurgulanıyor.
Bölümün sonunda Peygamberimizin eşleri, kızları ve bütün mümin kadınlar için aynı derecede bağlayıcı olan bir hüküm yer alıyor. Bu genel hükümde kadınlara bir iş için ev dışına çıkarken tüm vücutlarını örtmeleri emrediliyor. Bu sıkı giyim, onların özgür ve namuslu kadınlar olduklarının bilinmesini sağlayarak şehirdeki münafıkların, ahlaksızların, dedikoducuların sataşmalarını ve dil uzatmalarını önleyecektir. Bölüm, söz konusu münafıklara ve dedikoduculara yönelik bir tehditle noktalanıyor; bu tehditte sözü geçen münafıklar ve dedikoducular, mümin kadınları rahatsız etmekten ve çıkardıkları söylentilerle toplumun huzurunu bozmaktan vazgeçmedikleri takdirde Medine dışına sürülecekleri bildiriliyor.
Bu yasalar ve direktifler, müslüman toplumu, islam düşüncesi uyarınca yeniden düzenlemeyi amaçlayan çabaların bir bölümünü oluşturur. Peygamberimizin özel hayatına ilişkin hükümlere gelince yüce Allah bu hükümleri açıklamakla bu ailenin hayatını bir kitap sayfası gibi gelecek nesillerin gözleri önüne sermeyi dilemiş ve bu amacı gerçekleştirmenin teminatını her zaman ve her yerde okunacak olan, hiçbir zaman elden düşmeyecek olan. Kur’an’ın sayfalarında görmüştür. Bu açıklamalar aynı zamanda, bu ailenin yüce Allah tarafından onurlandırışının da kanıtını oluşturur. Bu ailenin her işini doğrudan doğruya yüce Allah’ın kendisi üstlenmiş ve onu ölümsüz Kur’an’ın sayfalarında bütün insanlara sunmuştur.
Şimdi bu bölümün ilk ayetini inceleyelim: