EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA MEARİC SURESİ 24. VE 33. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
24- Ve onların mallarında belirli bir hak vardır.(16)
25- Yoksul ve yoksun olan(lar) için.
26- Onlar, din gününü de tasdik etmektedirler.(17)
27- Onlar, Rablerinin azabına karşı (daimi) bir korku duymaktadırlar.(18)
28- Şüphesiz Rablerinin azabından emin olunamaz.
29- Ve onlar, ırzlarını (ferç) korurlar:(19)
30- Ancak kendi eşleri ya da sağ-ellerinin malik olduğu başka; çünkü onlar (bunlardan dolayı) kınanmazlar.
31- Fakat bunun ötesini arayanlar, artık onlar sınırı çiğneyenlerdir.(20)
32- (Bir de) Onlar, kendilerine verilen emanete ve verdikleri ahde (harfiyyen) riayet edenlerdir.(21)
33- Şahidliklerinde de dosdoğru davrananlardır.(22)
AÇIKLAMA
16. Zariyat Suresi 19. ayette “Onların mallarında muhtaç ve mahrumlar için muayyen bir hak vardır.” buyurulmuştur. Bazıları “muayyen bir hak”tan kasıt, farz olan zekattır.
Çünkü onun nisabı ve miktarı tayin edilmiştir”, demişlerdir. Ama bu tefsir kabule şayan değildir, çünkü Mearic Suresi Mekki’dir, oysa zekata mahsus nisab ve açıklama Medine’de emredilmiştir. Bu yüzden “Malum olan Hakk’tan doğru olarak anlaşılan şudur: Yani mal sahibi olanlar, kendileri muhtaçlara bir pay ayırırlar. Hz. İbn Abbas, Abdullah İbn Ömer, Mücahid, Şa’bî ve İbrahim Nehaî’de aynı görüştedir.
Muhtaç (Sâil) kimseden kasıt, dilenen kimse değildir. İhtiyaç içerisindedir ama kimseden bir şey isteyemez. Mahrum’dan kasıt ise işsizlerdir. Veya çalışan ama kazandığı ile geçimini sağlayamayan kimsedir. Allah’a inanan hiç kimse böyle bir insanın ihtiyaç duyduğu zaman onu gelip kendinden istemesini beklemez. O istemeden yardımını yapar. Bkz. Zariyat an: 17
17. Yani, dünyadayken kendini sorumsuz saymıyor ve bunlardan hiçbir hesap sorulmayacağını zannetmiyordu. Aksine, bir gün Allah’ın huzurunda yaptıklarının hesabını vereceğine kesinlikle inanıyordu.
18. Diğer bir ifadeyle, “Bunlar, dünyada Allah’tan hiç korkmadan her türlü günah, suç, zulüm, yapan kafirler gibi değillerdir. Aksine bunlar, ellerinden geldiğince salihçe yaşamalarına rağmen kıyamet gününde kusurlarının iyiliklerine ağır basması ve bir cezaya müstehak olurlar endişesiyle Allah’tan korkarlar. Bkz. Mü’minun an: 54; Zariyat 19.
19. “İffet ve namuslarını korurlar”dan kasıt, “zinadan sakınırlar ve çıplaklıktan da berîdirler” demektir. Mu’minun an: 6; Nur an: 30-32, Ahzab an: 62.
20. İzah için bkz. Mu’minun an: 7
21. “Emanet”ten kasıt, Allah’ın (c.c) kullarına ve bir insanın diğerine itimat ederek verdiği şeylerdir. “Ahid”ten murad ise Allah’ın, kulları ile ya da insanların kendi aralarında yaptığı ahitlerdir. Bu iki yönlü emanetlere hıyanet etmeme ve ahde vefa bir müminin karakterinin ayrılmaz bir parçasıdır. Hz. Enes’ten şöyle rivayet edilir: “Allah Rasulü bize hitabederek şöyle buyurdu: “Bilin ki, bir kimse eğer emanete hıyanet ederse onda iman yoktur ve bilin ki eğer bir kimse verdiği sözü yerine getirmiyorsa onda din de yoktur.” (Beyhaki, imanın şubeleri.)
22. Yani, şahitlikte bulunurlarken hiç bir eksiltme ya da çoğaltma yapmazlar.