BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd Alemlerin Rabbi, insanlara Ayetlerini okuyan, Tezkiye eden Kitabı ve hikmeti öğreten Ümmi Rasulü (S.A.V) gönderen Allah azze ve celle’ye mahsustur.
Salat ve Selam Ümmi Rasul, yaratılmışların en şereflisi, Son Peygamber Hz. Muhammed (S.A.V)’e Ehl-i Beytine, Sahabesine ve Tüm mü’minlerin üzerine olsun.
Allah azze ve celle insana Ulvi ve Kudsi bir davayı emanet etmiştir. Nitekim ayeti celilede şöyle buyurulmaktadır. “Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalim, çok cahildir” Şüphesiz ki İnsanlarında davayı taşıyabilecek o davanın uluhiyyetine ve kudsiyyetine yakışır şekilde bir donanıma sahip olması kaçınılmaz bir gerekliliktir. İnsanı Allah azze ve celle yaratmış, onu Ahsen-i Takvim ile Esfel-i Safilin olma konusunda muhayyer bırakmıştır. Yani insan iki sınıftan hangisinin içinde yer alacağına kendisi karar vermektedir.
Tabii ki bu muhayyerlik imtihan sebebiyledir. Allah Celle Celaluhu’nun hidâyet verdiği kişiler imanlarını arttırmak ve zorlu imtihana hazırlanmak aynı zamanda toplumun uyanışında sebep olmak için doğru noktaya odaklanmak zorundadır. Tabi olarak karşımıza “Doğru nokta nedir?” şeklinde bir soru çıkmaktadır.
Emin olunuz ki bu sorunun cevabını bulmaya çalışmak o kadar mühimdir ki; işte o zaman Kur’an ve Sünnet anlaşılmaya başlanacaktır İnşaAllah.
Nitekim Ali İmrân suresinin 190. ayetinin tefsirinde şöyle geçmektedir. “Rasullullah (SA.V) bu ayeti okuyup ta üzerinde düşünmeyenlere yazıklar olsun” dedi. İmam Evzâi’ye Rasulullah’ın (S.A.V) “yazıklar olsun o kişiye” hitabından kurtulmanın en alt seviyesi nedir? diye sorulduğunda İmam Evzâi (Rh.a) “Kur’an’ı anlayarak okumaktır.” Demiştir.
Yani amel anlamaktan sonra gelir. Amaç ve gaye bu olmalıdır. Yani neyi neden ne için yaptığımızı, söylediğimizi ya da yapmadığımızı ve söylemediğimizi anlamalıyız ki ancak huşu o zaman söz konusu olacaktır. Namaz, Oruç, Zekât, Hac, Cihad niye farz. İçki, Kumar, Zina, Faiz, Yalan, Gıybet niye haram. İşte anlatmaya çalıştığım meseleler Taklitten Tahkike geçiş, Yeryüzü Müslümanları için İnkılabın başlangıcı olacaktır İnşaAllah. Ümmetin uyanışı, Dinin ihyası, Ahkâmın hakimiyeti, Vahdetin ifası İnşaAllah o zaman başlayacak ve dahili ve harici yani içimizdeki ve dışımızdaki münafık ve kafirlerin oyunları ve tuzakları ortaya çıkacak, kandırılamayacak bir Ümmet doğacaktır İnşaAllah
İşte bu beklenen ve iştahla arzulanan gelişmeler doğru noktaya odaklanmayı zaruri hâle getirmektedir. Yıllarca gözden kaçan en önemli mesele Yolunu Kur’an ve Sünnet’in aydınlattığı bir ümmet için karanlık diye bir şey olmaz. Hiç kimse, hiçbir niyet ve amel karanlıkta kalmaz.
Çünkü Kur’an-ı Kerim anlaşılınca her şeye tevhid nuruyla bakılır ve fert ya da toplum karanlıklardan aydınlığa çıkar. Tîn suresinde geçen “Ahsen-i takvim” cümlesinin mahiyeti ve keyfiyeti hakkında Tefsir alimleri şöyle izahat yapmaktadırlar. “Bu; üstün ve kemali bir vasıftır ve insanı diğer mahlûkattan ayırır.” Bu vasfın akıl nimeti olduğunu bizlere bildirirler. Ve tabii ki ancak akıl kullanılırsa bir üstünlük sebebi olması söz konusudur. İnsanın beş duyu organı vardır. Bu duyu organları akla hizmet ettiğinde akılda Vahye tabi olduğunda İnsan Ahsen-i takvim olma yolunda ilerlemeye başlar.
Ancak beş duyu organını Hevasına ve Şehvetine hizmet ettirirse işte o zaman esfel-i safiline yuvarlanırlar. Kur’an-ı anlamak için okuduğumuzda karşımıza Ümmi kavramı çıkmaktadır. Bildiğimiz gibi Ümmi okuma yazma bilmeyen diye tarif edilir. Ve Şüphesiz ki Rasulullah(sav)’ta Ümmi bir Peygamber idi. Peki bu kadar mı? Tabi ki hayır. Allah azze ve celle bir ayet-i Kerime’de Rasullah’a hitaben “Bundan önce sen iman nedir? İslam nedir bilmezdin” buyurmaktadır. Bu mealdeki Ayet bizlere Tevhid ilminin yani Marifetullah’ın elde edilmesinin tek yolunun vahiy olduğunu haykırmaktadır.
Arap dilinde Ebu Bekir “Bekirin babası. “Ümmü Gülsüm “Gülsümün annesi” manasına gelir. İşte Ümmi kavramının annesinden doğduğu hal üzerine olan ya da daha açık bir ifadeyle Cehaleti nasıl, İlmin ise arizi yani sonradan elde edilen bir vasıf olduğunu kabul ettiğimizde Ümmi annesinden doğduğu hali muhafaza eden manasına gelmektedir. Nahl suresi 78. ayette Allah (c.c.) “Sizleri annelerinizin karnından bir şey bilmiyor iken çıkarttık ve size şükredesiniz (şuurlu bir şekilde kulluk edesiniz)diye kulaklar, gözler ve kalpler (Akıl)verdik” buyurmaktadır.
Allah azze ve celle’yi tanımak O’na şuurlu bir şekilde kulluk yapabilmek için toplumun annesinden çıktığı halini yani cehaletini gidermek ve İslam inkılabının öncüleri olmak davetçilerin yani Müslümanların Kur’an-ı Kerim-i ve Sünneti Seniyyeyi anlamalarıyla mümkündür. İnsanları Allah’a çağırmak (Fussilet 30) ancak Allah azze ve celle’nin muradına çağırmakla mümkündür. Kur’an’ın anlaşılması gereken manalarını idrak edemezsek toplumu apaçık delillerle hidayete çağırmak da mümkün olmaz. Allah’a (c.c) çağırmakta insan ancak kendi anladığına çağını ki buda kendine çağırmak demektir. İşte ihtilafların en önemli sebeplerinden biriside budur. Ümmi toplumu uyandırmak, uyumaları için var güçleriyle mücadele eden şer güçleri aşmaya ve doğru noktaya odaklanmaya bağlıdır.
Sabırlı ve azimli bir çalışma Rabbi Zülcelal’inin yardımıyla başarıya ulaşacaktır. Zafer yalnız Allah’tandır. İbn-i Kayyım El-Cevzi (Rh.a) Telbisu İblis adlı eserinde şöyle bildirmiştir. Davanın menfaatti adı altında Allah (c.c.)’un çizdiği yoldan sapmak şeytanın saptırma yollarından biridir. “Zafer ancak; Allah’tandır” Şer’i; şerifin yeter gördüğünü yeter görmeyen tam anlamıyla mübtedidir. Şeriat’ e tabi biri değildir. ‘Ve Şehid Seyyid Kutub (Rh.a)’ in şu sözüyle yazımı bitiriyorum.
“Diyorlar ki Ümmet’e vahdet lazım. Diyorum ki Vahdetten önce tevhid lazım. “Rabbim önce Marifetullah’da sonra da Ümmet kavramının mana ve keyfiyetinde bizleri birleştirsin.
ÂMÎN
SELAMUN ALEYKUM