BİSMİLLAHİRRAHMANİRAHİM
Hamd zatında, sıfatlarında ve fiillerindeki ve benzeri olmayan öldüren ve dirilten, Rahman ve Rahîm, Şiddetli azab sahibi kainatın mutlak hâkimi Allah (c.c)’ya mahsustur.
Salât ve Selâm yaşayan Kur’an, Tevhid-i Hayatın ilkelerini bizlere öğreten ve bu konuda eğiten Hz. Muhammed (S.A.V)’e, Ehl-i Beytine, Kıyamete kadar bütün insanlara örnek cemaatin oluşumunda ve devamında hiçbir şeyden yılmadan ulvi davanın hizmetçileri olma şerefine ulaşmış. Nasıl inanmalı ve nasıl yaşamalı soruların cevaplarını onlarda bulduğumuz Ashabı Kiram’a, Onlar gibi inanıp onlar gibi yaşayan ve onlar gibi mücadeleden Ehl-i Tevhidin üzerine olsun.
Hiç şüphesiz ki insan yeryüzüne cahil olarak gelmektedir. Yani insan için asıl olan cehalettir. İnsan nasıl ki doğduğu andan akıl baliğ olduğu zamana kadar bedensel bir gelişim gösteriyorsa aynı zaman içerisinde insanın aklı içinde bir gelişme süreci söz konusudur.
Bir Hadis-i Şerif de “Çocuğunuz yedi yaşına geldiğinde ona namazı emredin. Dokuz yaşına geldiğinde eğer kılmıyor ise hafifçe dövün” buyrulmaktadır. Bu Hadis-i şerif de dikkate alınması gereken yedi ve dokuz yaşlarıdır. Bilindiği üzere Arap ırkında bulunan çocuklar dokuz yaşına geldiğinde akıl baliğ olu- yorlardı.
Akıl baliğ olma yaşı bazı ırklarda farklılık göstermektedir. Söz konusu olan Türkiye olunca bu yaş erkekler için 14-15 yaşa, kızlar için 12-13 yaşa tekabül etmektedir. Buda şu manaya gelir ki çocuklarımız 11 yaşına geldiğinde namazı iyice öğretmeli 14 yaşına geldiğinde eğer kılmıyor iseler hafifçe dövmeliyiz.
Peki, yaptırımın 14 yaşına yani akıl baliğ olma yaşına bağlanması neden? Daha önceki yazılarımda da anlatmaya çalıştığım gibi Din akla hitap etmektedir. Bütün emir ve nehiylerde birçok hikmetler söz konusudur. Hikmetten yoksun ameller ruhsuz bedene yaptırılan birtakım hareketler gibidir.
Hâlbuki namaz bir takım pratik hareketlerden ibaret olsaydı kişide sadece uzuvlarda sağlamlık ve kendisi dışındaki şartlar aranırdı. Yani bir çocuk 6-7 yaşında da namaz kılabilir hatta kılmaktadır da. Peki, niye akıl baliğ olma şartı aranıyor. Bu şartların tamamını içinde barındıran kavram MÜKELLEF kavramıdır.
Bir başka ifade şekli olarak ‘İLAHİ HÜKÜMLERE MUHATTAB OLMA YAŞI’ diye de anlayabiliriz.
İşte anlaşılmasını istediğimiz ve anlaşılmadığı sürece de imtihanın kazanılmasının mümkün olmadığı nokta burasıdır. Şuayb (a.s) Ku’an-ı Kerim’de ismi geçen yirmi beş peygamberden birisidir.
Tıpkı O’da diğer Peygamberler gibi kavmini Tevhid-i Hayatı yaşamaya çağırmıştır. O’nun çağrısına kavminin yaklaşımına kulak verdiğimizde dikkat çeken bir hitap söz konusudur. Mealen
“Dediler ki ‘Ey Şuayb, atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin namazın mı emrediyor” (HUD 87)
Evet, işte namaz böyle bir ibadettir. Zahiriyle batınıyla kainata hükmeden Allah (Celle Celaluhu)’ tan başka İlah olmadığını haykırır. Zahiriyle ve batınıyla yani yapılan ve okunanlarla yapılan ve okunanlar içerisindeki manalarıyla Hakikati günde beş defa bizlere hatırlatan küfre karşıda bir başkaldırıdır namaz. Bu ibadetin aslı hareketler ve okunanlar değildir.
Akıl, buluğ şart. Bu şart; yapılanlar ve okunanlardaki manalar için gereklidir. Kulluk esaslarındaki bu hakikatler Müslümanlar tarafından zarureti anlaşılarak tespit edilmeye çalışılmalıdır. Allah Azze ve Celle’nin emrettiği bütün ibadetlere bu açıdan bakılmalıdır.
Oruç, Zekât, Hac ve Cihad Allah Azze ve Celle’nin Dininin toplumsal yaşanma zaruretine işaret eden birer kılavuzdur. Eğer bizler yapmış olduğumuz ibadetlerden haz almıyor isek o ibadetler bizlerin kalbinde bir uyanışa, bir heyecana, korkuya ve ümide sebep olmuyor ise bizler ölmüşüz de ağlayanımız yok demektir.
Ölü kalplerin dirilmesi Tevhid-i anlayıp gereklerini yaşamakla mümkündür. Amellerde neyi neden yaptığımızı ve neyi neden okuduğumuzu merak etmeliyiz. Bedensel olarak gelişimini tamamlamış olan insanlar akli gelişimde hala annesinden doğduğu halde bulunmaktadır maalesef. Hâlbuki her ikisinin de eşit olarak gelişmesi gerekiyordu.
Arşın Rabbi Nahl suresi 78.Ayeti Kerimede mealen; “Allah sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı ve şükredesiniz diye kulaklar, gözler ve kalpler verdi” buyurmaktadır. Bu ayeti celile den anlaşılmaktadır ki biraz evvelde dikkat çekmeye çalıştığım gibi bir insan bedensel olarak büyüse de eğer aklını vahye tabi kılıp Allah Azze ve Celle’yi tanıyamamışsa, Hakkıyla kulluk yapılmaya layık olanın O (C.C.) olduğunu anlayamamışsa ve Allah (C.C.)’dan başka ilah olmadığına şehadet etmemişse o kimse akıl yaşı ölçü alındığında hala annesinden çıktığı hal üzerindedir.
Kur’an üzerinde düşünelim. Arşın Rabb’inin hiçbir şeyi boşuna yaratmayacağına olan imanımız bizlerin O’nun yarattıklarındaki gayeleri tespit etmek için mücadeleye teşvik etmeli. İşte tam burada aklın devreye girmesi gerekir. Akıl ve duyu organları vasıtasıyla elde edilen bilgi iman olarak kalbe yerleşir. Kalp Hakikati tasdik eder. İşte bu makbul imandır. Ve sahibini cennete götürür. Rabbimiz böyle vaad etmiştir. Rabbim yardımcımız olsun.
Selâm ve Duâ ile….