Hamd Âlemlerin Rabbi olan, bizleri yaratan, itaat ile bizlere rahmet eden, rahman, rahim, din gününün sahibi olan Allah (Celle Celaluhu)’a mahsustur.
Salat ve Selam bizlere itaatin nasıl olacağını öğreten ve kendisine tabi olup izinden gidilmediği müddetçe kurtuluşun mümkün olamayacağı, yaşayan kuran, âlemlere rahmet olarak gönderilen, Hatemul Enbiya Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) e ve O’nun tertemiz ehli beytine ve ashabına ve tüm müminlerin üzerine olsun. İnşallah.
“İSLAM DİNİNİN BAĞIMSIZLIK ÖZGÜRLÜK VE HÂKİMİYETTEN DAHA AZINA RAZI OLMADIĞINI ONLARA ÖĞRETİN.” HASANI BASRİ (RH.A)
İslam dini insanların hayatını tanzim etmek için gönderilmiş en ulvi ve uğruna yaşanacak ve ölünecek tek gerçektir. Bunun en bariz örneğini Allah Resulü(S.A.V) zamanında sahabelerin hidayet bulmaları ve akabinde Allah’ın dininin yeryüzünde hüküm sürmesi için canlarını dahi ortaya koymalarından anlayabilmekteyiz. Yani onlar “hayat iman ve cihattır” sözünün en belirgin örnekleridirler.
İman ettik yerimizde oturalım diyen hiçbir yiğit olmamıştır Rasulullah (s.a.v) zamanında. Ya da çocuklarımla ilgilenmem lazım deyip evinde oturan bir kadın veya geçimimi sağlamam lazım deyip ev ve işten ibaret hayatını devam ettiren bir adam da olamamıştır. Allah’ın rızası onlar için en ön planda ve daha sonra dünyevi sorumlulukları yerine getirmişlerdir. Onların bugünkü müslümanlardan farkları davaları uğruna ne olursa olsun yapmaya hazır bir asker olmalarıydı. Şimdi baktığımızda ise fayda gördüğünde yönelen zararı hissettiğinde tıpkı farelerin yer altında çeşitli yerlerden delik açıp zararı hissettiklerinde kaçtıkları gibi kaçanlardan ibarettir müslüman olduğunu sadece dil ile söyleyen ama İslamın şartını bilmeyen müslümanım derken nasıl bir sorumluluk aldığının şuurunda olmayan kimselerin hali.
Rasulullah eğitici; sahabe ise eğitilendi. Yani Allah resulü onlara İslam’ın yüceliğini anlattı akabinde kendisi bu davanın yükünü taşıdı ve ona iman edenlerde bu davanın yük alma davası olduğunu anladılar.
Bir sahabe hayatıyla ne demek istediğim daha net anlaşılacaktır inşallah.
Mekke’de kadın-erkek, hür-köle, zengin-fakir herkes İslâm’la şereflenmek için can atmağa başladı. Allah Resulüne iman etmek için fırsatlar gözetlendi. Kadın köleler arasında hayatını sürdüren Zinnîre Hâtun bir fırsatını bulup İslam’la şereflendi. Onun İslâm’ı kabul ettiğini duyan sâhibi küplere bindi. Nasıl olur da bir köle kendi iradesiyle hareket edebilirdi? Ne yapıp etmeli onu dininden döndürmeliydi. Hemen harekete geçti. Ona her türlü işkenceyi yaptı. Akla hayale gelmedik ezâ ve cefalara maruz bıraktı. Fakat Zinnîre (r.anhâ)’yı imanından vazgeçiremedi. Hz. Zinnîre’nin imandaki bu sebâtı efendisini deli ediyordu. Bunca işkenceye rağmen o, hâlâ Allah, Allah diyordu. Bir defacık olsun Lât ve Uzza’yı söyletemeyen sahibi artık yorulmuştu. Onunla başa çıkamayacağını anlayınca işi Ebû Cehil’e bıraktı. Kin ve kibirinden kuduran azgın müşrik canavarlar gibi zayıf, biçâre kadına saldırdı. Zinnîre Hâtun’u kırbaçlar altında inletti. Hırsını alamayan vahşî adam bütün var kuvvetiyle onun boğazını sıktı. Elleri yanlarına düşünce onu öldü diye bıraktı. Zâlimin zulmünden başka neyi vardı. Akla hayâle gelmedik işkenceleri Zinnîre Hâtun üzerinde canavarca sergiledi. İslâm kahramanı o mübarek hanım dayanılmaz zulümler altında gözlerini kaybetti. Fakat asla zâlime boyun eğmedi ve imanından vazgeçmedi. Kendisini güçlü kuvvetli zanneden Ebû Cehil de çâresiz kaldı. Ne yapacağını şaşırdı. İmanın bir nur ve güç kaynağı olduğunu anlayamadı. Allah ve Resulüne inanmanın sabır, sebât ve tahammül gücü verdiğini bilemedi. İnanan insanın hiç bir zaman zulme boyun eğmeyeceğini tahmin edemedi. Gerçek müminin bu derece aşikâre meydan okuyabileceğini hiç düşünmedi. Zulümle, işkence ile İslâm’a engel olacağını zannetti. Heyhât ki; hiç bir mümini geri çeviremedi. Zinnîre Hâtun’un gösterdiği böylesine bir kahramanlık onun hangi şartlar altında olursa olsun imanından vazgeçmemesi Ebû Cehil’in tuzaklarını boşa çıkarttı.
Hz. Zinnîre dünya gözlerini kaybetmişti ama imanını aslâ!.. Zulümle bir netice alamayan azgın müşrik Ebû Cehil o mübarek hanımla alay etmeye başladı:
– “Gördün mü Lât ve Uzzâ senin gözünü de kör etti!” dedi. Müşriğin bu hezeyanlarına Zinnîre Hâtun bütün samimiyetiyle şöyle cevap verdi:
“Hayır, vallahi hayır! Sizin ilah diye ibadet ettiğiniz taş ve odun parçasından başka bir şey değildir. Vallâhi bu öyle değil! Benim gözümü böyle edenler onlar değildir. Lât ve Uzzâ ne yarar, ne de zarar verebilir. Asla onlarda öyle bir güç yoktur. Onlar hiçbir şeyi göremezler. Fakat bu ancak Rabbimin işidir. Benim Rabbim tekrar gözümü geri vermeye, beni gördürmeye de kâdirdir!” dedi.
Ne iman!.. Ne ikrar!.. Ne sabır!.. Ne sadâkat!.. Gücünü imanından alıp direnmek!.. Allah’a ve Resûlüne teslimiyetin en güzel örneğini vermek!.. Sabır ve sebât ile müşrik hezeyanlarına meydan okumak!.. Doğruyu her yerde haykırmak… Allah’a yakınlığın yüceliği ile dik durmak… İnancında sâbit kadem olmak!.. Ve Rabbimizin dünya ve âhiret ikramlarına nâil olmak!.. Gören gözlere tekrar kavuşmak!.. Evet! Zinnîre (r.anhâ) böylesine yüce bir imana sahipti. O:
“Benim Rabbim gözümü açma kudretine sahiptir.” diyordu. Kâinatı yoktan var eden, insanı, güneşi, ayı, yıldızları, hayvanları, bitkileri yaratan, onları idare eden ve hayatiyetlerini devam ettiren yüceler yücesi Rabbimize hiç bu iş ağır gelir miydi? Elbette O’nun her şeye gücü yeterdi. İlk yarattığı gibi tekrar diriltmeğe de kâdirdi. Nitekim günün ilk ışıklarıyla Zinnîre Hatun’un da dünyası ışıyıverdi. Gözleri eski haline geliverdi. Görmeyen gözler görür oluverdi.
Mekke’li müşrikler Zinnîre Hatun’un gözlerinin açılmış olduğunu görünce şaşkına döndüler. Putlarına olan inançları zayıfladı. Bazıları neredeyse müslüman olacaktı. Fakat hilebaz müşrik Ebû Cehil hemen araya girdi ve:
“Muhammed’in izinden giden şu akılsızlara mı hayret ediyorsunuz? Eğer onun getirdiği gerçek olaydı ona biz uyardık. Hayırlı işlerde onlardan daha evvel davranır, onları geçerdik! Zinnîre’nin doğruyu bulmakta bizi geçeceğini mi sandınız?” dedi. Yanındaki avâneler bu hezeyanlara kandı. Düşünüp ibret alamadılar. Gaflet onları bürümüştü. İman edecekleri yerde “Bu da Muhammed’in sihridir.” dediler. Cehaletin zifiri karanlığından ayrılamadılar. Büyü deyip işi geçiştirdiler.
Kıssadan alınacak hisseler çok ama dikkat edilmesi gereken konuların ilki neden buna katlandı bu kadın? Niçin gözlerinin kör olmasına razı oldu? Kendininden makamca, mevkice, malca üstün olanların karşısında durmasının dayanağı neydi ???? İşte şimdi bunların cevabına geliyoruz.
İslam dinin bağımsızlık özgürlük ve hâkimiyetten daha azına razı olmadığını anlamıştı o ve onun gibiler. Bu sebepten dolayı yüreği bir dağ gibi o inkârcıların karşısında durabildiler. Madem ölüm tek bir defa gelecek oda neden Allah için olmasın diyebildiler ve bu söylemi hayatları ile ispatladılar.
Asıl meseleye gelelim. Sen ne yapıyorsun mesela İslam dininin hâkimiyeti için bu zamanda. Elinde telefonla üç beş yazı okumak mı ağır geliyor veya haftada bir kere ilim öğrenmek mi ya da uykunu bölüp namaz kılmak mı? Bunları yap ama bunlarla işin bitebileceğini asla düşünme; islam günde beş vakit namaz kılmak, yılın bir ayı oruçlu olmak veya malın olduğunda zekât vermek vb. bunlarla sınırlı olsaydı Zinnîre hatun da bunları evinin bir köşesinde elinde çayı ile yanında sevdikleri ile bunları yapardı zaten. O nasıl anladıysa İslam’ı sende aynı anlamak zorundasın. Anladığını zannettiğin islam senin hala yerinde durmana sebep oluyorsa tekrar kontrol et bakalım anladın mı yoksa gerçekten zan ile mi yaşıyorsun? Kaç kere gözyaşın aktı Allah’ın hükmü yeryüzünün hiçbir beldesinde uygulanmıyor diye. Kaç kere uykunu böldün sırf bu dert için? Hâlbuki evine istediğin eşyayı alamadın diye mutlaka uykunun kaçtığı olmuştur veya eşinle tartıştığın için mutlaka gözyaşın akmıştır. Ve daha yazmakla bitiremeyeceğim niceleri.
Neden yıllar öncesinde yaşamış kimselerin hayatı hakkında bu bilgilere sahibiz? Ya da okuduk evet onlar ne mübarek kimselermiş helal olsun demek için mi? İslam toplumu sadece mazinin hatıraları arasında ele alınabilecek bir tarihi model değildir. (SAİD HAVVA)
HAYATA HÜKMEDEN ANCAN İSLAMDIR
BUNU HAYATINA HÜKMETTİREN DE MÜSLÜMANDIR
Kulluğun nasıl olcağının temsili olan ve bize bu görevi her önüne gelenin yapamayacağını gösterenlerden Allah razı olsun. Son olarak;
HER KİŞİSİN İŞİ DEĞİLDİR YAPMAK ADAM GİBİ KULLUĞU
ER KİŞİ NE OLURSA OLSUN YAPACAKTIR KULLUĞU
Er kişilerden olmak isteği ve duasıyla…
TEVFİK ALLAH’TANDIR
SELAM VE DUA İLE