EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA MUTAFFİFİN SURESİ 26 VE 36. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
26- Ki onun misktir.(10) Şu halde yarışmak isteyenler, bunun için yarışsınlar.
27- Onun karışımı “tesnim”dendir.(11)
28- Bir kaynak ki, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlar ondan içer.
29- Doğrusu, ‘suç ve günah işleyenler,’ kimi iman edenlere gülüp-geçerlerdi.
30- Yanlarına vardıkları zaman, birbirlerine kaş-göz ederlerdi.
31- Kendi yakınlarına döndükleri zaman da ‘sevinç ve neşeyle’ dönerlerdi.(12)
32- Onları gördükleri zaman ise: “Bunlar kuşkusuz şaşkın-sapıklardır”(13) derlerdi.
33- Oysa kendileri onların üzerine gözcü olarak gönderilmemişlerdi.(14)
34- Artık bugün de, iman edenler, kâfir olanlara gülmektedirler;
35- Tahtlar üzerinde bakıp-seyretmek suretiyle.
36- Nasıl, kâfir olanlar, işlemekte olduklarının ‘feci karşılığını gördüler mi’?(15)
AÇIKLAMA
10. Burada “hıtamühü misk” ifadesi geçmektedir. Bu ifade cennette verilecek olan şarapların kabı (mektup zarfı anlamında) toprak ya da mum yerine misk ile mühürleneceği anlamına gelmektedir. Yani kabın içindeki şaraplar, nehirden akan şaraplardan bile daha kaliteli olacaktır. Bu şarapları cennetteki hizmetçiler özel kaplarda misk ile mühürlenmiş bir şekilde getireceklerdir. Diğer bir anlamının da şöyle olması mümkündür. Bu şaraplar insanın boğazından geçerken misk kokusu hissedilecektir. Bu özellik dünyadaki şarapların tam tersidir. Çünkü daha şarabın kapağı açılırken etrafa pis bir koku yayılır ve içildikten sonra da pis bir koku hissedilir. Hatta insanın boğazından geçtikten sonra, şarabın koku ve tesiri zihne sirayet ederek, içenin yüzünden belli olur. Yani kişinin yüzünü buruşturur.
11. Tesnîm, yükseklik anlamına gelir. Bir çeşmeye tesnîm denilmesinin nedeni de, suyun yüksekten gelerek akmasıdır.
12. Yani, artık evlerine dönerlerken, bugün müslümanlarla nasıl alay ettik, küçük düşürerek onlarla nasıl eğlendik, diye düşünürlerdi.
13. Yani bunlar (Müslümanlar) , sadece Hz. Muhammed’in (s.a) ahiretten, cennet ve cehennem’den söz etmesinden korkarak aptallaştılar ve dünyanın bunca zevkinden vazgeçtiler. Tehditleri ve musibetleri göze aldılar. Tüm bunları sadece bir ümit için yaptılar. Dünyanın nimetlerinden vazgeçerek, uzak bir ümit için çile çekiyorlar. Güya cehennem diye bir yer varmış da, onlar oradaki azaptan korkuyorlarmış!..
14. Böylesine veciz bir ifadeyle müslümanlar ile alay eden kimselere ders verici bir uyarıda bulunulmuştur. Yani Müslümanların inandıkları hususların yanlış olduğunu farzetsek bile, bunun size ne zararı olabilir? Müslümanlar kendi inançlarına göre hareket etmekte ve özel ahlâkî bir tavır ortaya koymaktadırlar. Sizler onların üzerinde bekçi değilsiniz ki! Onlar sizlere karışmıyorlar fakat sizler onlara eziyet veriyor, alay ediyorsunuz. Müslümanlar sizlere karışmadıkları halde, sizler Müslümanlara karışıyorsunuz.
15. Bu çok latif ve ince bir ifadedir. Çünkü kâfirler müslümanlara eziyet ederek sevaba girdiklerini zannediyorlardı. Ahiret gününde mü’minler cennette keyif ve refah içindeyken, kâfirler kendilerini ateşin içinde yanar bulacaklar ve mü’minler için için sevinerek, ‘bekledikleri sevabı gerçekten bulmuşlar” diyeceklerdir.
MUTAFFİFİN SURESİNİN SONU