KELİMELER VE KAVRAMLAR (74) MARİFETULLAH
MARİFETULLAH
Marifetullah: Allah’ı tanımaktır. Allah’ı tanımak; zatının ve sıfatlarının keyfiyetini bilmek değil, bilakis isim, fiil ve sıfatlarının manalarını ve tecellilerini akılların kapasitesince bilmektir. Ayrıca kullar Allah’ı ne kadar bilirse bilsin ancak bu bilme, kulun bilgi ve sıfatlarının kapasitesiyle sınırlıdır. Allah’ı tam olarak bilmek ise sonsuz ve sınırsızdır. Sınırlı bir akıl ile sınırsız olan ilmin ölçülmesi mümkün değildir.
Bununla beraber Allah’ı bilmek; hilkatin ğayesi ve ilimlerin en şereflisidir. Çünkü Allah’ı tanımayan esasen hiçbir şeyi tanımamıştır. Kendi kendisini bile tanıyamamıştır. Allah’ı tanımak ise; eşyayı değeriyle gerçek manada tanımaktır. Allah’ı tanımanın ilmi, meleklerin bile ibadetinden efdaldir. Zira Allah (c.c) Adem (a.s)’ı ilim ile meleklere tafdil kılmıştır. Mahlukat içerisinde Allahu Teala’yı en çok tanıma kapasitesiyle yaratılan alem insandır. İnsanlar içerisinde Allah’ı en çok bilenler şüphesiz ki alimlerdir. Bu hususu beyanla Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da böyle çeşitli renkleri var. Allah’dan, kulları içinde, ancak (kudret ve azametimi bilen) âlimler korkar: Şüphe yok ki Allah Aziz’dir (her şeye galibdir), Gafur’dur (çok bağışlayıcıdır.)(Fatır Suresi: 28)
Kişi Allahu Teala’yı ne kadar tanırsa o nisbette Allah’ı sever ve tanıdığı kadar Allah’tan korkar. Kulun kıymeti ise, Allah sevgisi ve korkusunun hakim olduğu ölçüdedir. Kişinin hayatına değer veren özellik de, onun Allah’ı bilmesi, O’nu sevmesi ve O’ndan korkmasıyla O’nun rızası istikametinde yaşamasıdır.
Buna rağmen insan Allah’ı hakkıyla bilmekten, verdiği bütün nimetlere şükretmekten ve tam manasıyla O’na kulluk etmekten acizdir. Bu itibarla Cenab-ı Hakk Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır;
Allah’ın kadrini gereği gibi bilemediler. Çünkü “Allah, biç kimseye hiçbir şey indirmedi” dediler. De ki: “Musa’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği, parça parça kağıtlar haline koyup ortaya çıkardığınız, pek çoğunu ise gizlediğiniz; (kendisiyle) sizin de, babalarınızın da bilmediği şeylerin size öğretildiği Kitab’ı kim indirdi?” (Ey Muhammed!) “Allah” (indirdi) de, sonra bırak onları, içine daldıkları batakta oynayadursunlar.”(Enam Suresi: 91)
Okumuş olduğumuz ayet-i kerimede “ve ma kaderullahe” ifade-i celilesini bazı âlimler, Allah’ı tanıyamadılar şeklinde izah etmişlerdir. Nitekim Ebu Ubeyde’nin, ayeti “Allah’ı hakkıyla tanıyamadılar, bilemediler” şeklinde açıkladığını görmekteyiz.[1] Bu durumda kullar tam manasıyla Allahu Teâlâ’yı tanıyamadıkları gibi kulluk yapanlar da Allah’ı tanıdıkları kadar ancak kulluk görevlerini ifa edebilirler.
Yaratılışın ve ilmin gayesi, Marifetullah’tır, aynı zamanda Marifetullah ilmin ve hayatın dengesini ve ölçüsünü belirler. Marifetullah’tan sonra Muhabbetullah hasıl olur, Muhabbetullah Allah’a kulluğun iştiyakini meydana getirir, bu iştiyak ile fedakarlık yapıp bütün zorlukları aşar. Marifetullah’ın diğer bir faydası da Heybetullah’tır, Heybetullah ise kalbe hâkim olduğu vakit Allah’ın gazabından korkarak, O’nun yasakladığı ve rızasının olmadığı bütün şeylerden sakınmayı gerektirir. Fertler ve toplumlar ancak Marifetullah ile saadetidareyn’e erişebilirler.
Marifetullah hususunda İslam ulemasının çok çeşitli izahları olmuştur. Hatta bu hususta müstakil kitap yazanlar dahi vardır. Ancak özetle birkaç cümle aktarmayı uygun bulduk.
Marifetullah’ın asıl konusu tevhid ilmidir. Çünkü tevhid ilminin ğayesi de Allah’ı zatında, sıfatlarında, fiillerinde ve isimlerinde birlemektir.
“Tevhid, ezeli olanı hadis (sonradan yaratılan varlıktan) ayrı tutmak; yaratılandan yüz çevirip ezeli olana yönelmektir. Öyle ki, başkası bir yana kendisini bile görmemektir.
Eğer kul, Yüce Allah’ı birleme halinde, kendi nefsini veya başkasını görürse, Yüce Allah’ı ezeli, zatı ve sırf kendisine has sıfatlarıyla birlemiş olmaz, aksine O’nunla birlikte ikinci bir varlık kabul etmiş olur.
Sonradan yaratılan varlıklar şu sıfatlara sahiptirler: Birbirine benzerlik, denklik, birbiriyle bitişik veya ayrı olmak, birbirine yakınlık, karışıklık, girme, çıkma, değişme, yok olma, bir başka şekle dönme, bir yerden başka bir yere intikal… Yüce Allah bütün bunlardan uzak ve yücedir. Onun zatı için hiçbir noksanlıktan bahsedilemez. O, kemal ve cemal sıfatlarıyla tektir; hiçbir varlıkta O’nun bu sıfatları yoktur. Hiçbir fikir O’nun sıfatlarını hayal ederek tarif edemez. O kendisini nasıl tanıtıyorsa biz O’nu öylece tanıtır ve iman ederiz. Kelime ve ifadeler O’nun zatını ve sıfatlarını anlatmaktan aciz kalır. Kelimelerle O’nu tanıtmak mümkün değildir. O, his ve hayal ile idrak edilmekten ve başka varlıklara kıyas edilerek bilinmekten uzaktır. O’nun azamet nurlarını görmeye kimsenin gözü güç yetiremez. Eğer, “O nerede?” dersen; sana, “Mekan O’nun yaratmasıyla var olmuştur” denir. Şayet, “O, ne zaman var oldu?” dersen; sana, “Zaman O’nun icadıdır/zamanı O yaratıp ortaya koymuştur” denir. Eğer, “O, nasıldır?” diye sorarsan; sana, “Birbirine benzeyen ve nasıl olduğu bilinen bütün varlıklar O’nun işidir” denir. Şayet, O’nun miktarının ne kadar olduğunu sorarsan; sana, “Miktarı ve ölçüsü olan bütün varlıkları O ortaya koymuştur” denir. Ezel ve ebedi bilen, hepsini ihata eden (ilmi ile kuşatan) O’dur. Bütün kainat ve varlıklar O’nun elinde ve hükmündedir.
Yüce Allah’ın varlığını bilmek ve O’nu müşahede etmek için en güzel yol, kulun bundan aciz olduğunu bilmesidir. O’nu tanımaktan aklın aciz olduğunu bilmek de bir ilim ve idraktir. Her şeyi ile tekten olan, bir zatı ancak kendisi tanır. O’nu birleyen bir kulun bu konuda vardığı en son nokta, Yüce Allah’ı bilmenin değil, kulun kendi ilminin son noktasıdır. Yüce Allah, kullar tarafından hakikatiyle bilinmekten yücedir, uludur. Kim, Allahu Teala’yı en iyi ben bilirim diye iddia ederse, o kimse şeytanın tuzağına düşmüş ve aldanmış biridir. Yüce Allah, “O çok aldatıcı şeytan sizi Allah ile aldattı. .. ” (Hadid Süresi,14) ayetinde, bu tür bir aldanmaya işaret etmektedir.”[2]
Marifetullah’ın tanımı ehl-i sünnete göre Ehl-i Sünnet vel Cemaate göre Marifetullah, Allah’ı Kur’an-ı Kerim ve hadisi şeriflerin bildirdiğine göre tanımak, sıfat ve isimlerini ve bunların sonsuz kemalde olduğunu bilmek ve ilahi hakikatlere vakıf olmaya çalışmak şeklinde özetlenebilir.[3]
[1] İmam Kurtubi – el-Cami’li Ahkami’l-Kur’an, En’am/91
[2] İmamı Gazali, Hak Yolunun Esasları, 5. bölüm
[3] Ş.Sarı – İslam Akaidi c,5/Marifetullah