KELİMELER VE KAVRAMLAR (79) MUHKEM-MUTEŞABİH
MUHKEM-MUTEŞABİH
Muhkem: Sağlam, anlamı açık, yorum götürmez, şüphe kabul etmez anlamında “if’âl” vezninde, arapça ism-i meful bir kelime; âyet ve hadislerde bulunan ve sevk edildiği maksada delâlet eden lafız manasına gelen bir fıkıh usulu terimi. Manâsı, tevil ve tahsis kabul etmeyecek derecede açıktır. Usul ilminde anlamı açık olan lafızlar dörttür: Zâhir, nass, müfesser ve muhkem. Bu sıralamada muhkem, mânâsı en açık olan lafızdır. Bunun zıddı olan müteşabih ise; manası kapalı, yorum isteyen kelimelerdir. Manâsı kapalı olan lafızlar dört olup; hatî, müşki, mücmel ve müteşabih olmak üzere az kapalıdan çok kapalıya doğru sıralanmışlardır. [1]
Müteşabih: Birbirine benzeyen birey ve cüzleri bulunan şeyler, kendisinde karışıklık ve iltibas bulunan şey; Kur’an-ı Kerim’de manâsı kapalı, birçok anlama gelebilen, tefsirinde güçlük çekilen ayet veya kelimeler. Bunlara müteşabihât denir. Bunların hangi manâya geldikleri yalnız kendilerinden anlaşılmaz. Başka harici bir delile ihtiyaç gösterirler. “Müteşabih”in karşıtı “muhkem”dir. Allah’ın sıfatları, kıyametin durumu, Cennet nimetleri, Cehennem azabı vs. hakkındaki lafızlar müteşabihtir.[2]
Bir âyette; “Allah, sözün en güzelini müteşâbih ikişerli, bir kitap halinde indirdi” (ez-Zümer, 39/23) buyurularak Kur’ân’ın tamamının müteşâbih olduğu belirtilmektedir. Burada müteşâbih, benzeşme anlamında kullanılmıştır.[3]
Kuran’ı Kerimde Muhkem Müteşabih kavramı;
“Kitabı sana O indirdi. Onun bazı âyetleri muhkemdir; bunlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalblerinde bir eğrilik bulunanlar sadece onun müteşâbih olanlarının ardına düşerler; fitne aramak, te’vilini aramak için. Hâlbuki onun te’vilini ancak Allah bilir. İlimde râsih (derinlik sahibi) olanlar da derler ki: İnandık, hepsi Rabbimizden, ne var ki aklıselim sahiplerinden başkası düşünüp anlamaz” (Alu İmran, 3/7)
Bunlar Yüce Allah’ın, “De ki: Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiç bir şeyi ortak koşmayın…” (En’am, 6/151) ile ondan sonra gelen 153. ayete kadar buyruklar; yine Yüce Allah’ın, “Rabbin şuna hükmetti ki: O’ndan başkasına ibadet etmeyesiniz…” (İsra, 17/23) ayeti ile ondan sonra gelen 26. ayete kadar olan buyruklar; Yüce Allah’ın Hz. İsa hakkında, “O ancak kendisine nimet verdiğimiz bir kuldur ve biz onu îsrailoğullarına bir misal kıldık.” (Zuhruf, 43/59) buyruğu gibi buyruklardır.
Kur’an-ı Kerim’in çoğunluğunu temsil eden ve farz hükümlere, itikat esaslarına, emre, yasağa, helâl ve harama dair olan bu ayetler ve onların benzerlerinin tümü, kastedilen manaya açıkça delâlet etmekte, bir başka manaya gelme ihtimali bulunmamaktadır. Bu buyruklar Kitab’ın anasıdır. Yani Kur’an-ı Kerim’in aslı, dayanağı ve büyük çoğunluğudur. Diğerleri ise bunlardan dallanıp budaklanmakta, ona tabi bulunmaktadır. Diğerlerinden herhangi bir ayet bizim için iyice anlaşılamaz ise, bu ayet muhkem olan ayete havale edilir ve ona göre açıklanır. Meselâ, Yüce Allah’ın, Hz. İsa hakkındaki, “Meryem oğlu İsa Mesih yalnız Allah’ın peygamberi ve O’nun kelimesidir. O kelimeyi Meryem’e ilka etmiştir ve o ondan bir ruhtur.” (Nisa, 4/171) buyruğu Yüce Allah’ın, “O ancak kendisine nimet verdiğimiz bir kuldur.” (Zuhruf, 43/59) buyruğuna göre ve “Muhakkak İsa’nın misali Allah nezdinde Âdem’in hali gibidir.” (Âl-i İmran, 3/59) buyruğuna göre açıklanmıştır. Yani bizler bütün ayetlerin Allah nezdinden geldiğine ve bunların asıl olan muhkem ayetlere aykırı olmadıklarına iman ediyoruz.
Yüce Allah’ın Hz. İsa hakkındaki, “… Ve onun kelimesidir, onu Meryem’e ilka etmiştir. O ondan bir ruhtur.” (Nisa, 4/171) ile “Muhakkak ben senin canını alırım ve seni kendime kaldırırım.” (Âl-i İmran, 3/55) gibi Hz. İsa hakkındaki buyruklanyla kendi zatı hakkındaki, “Rahman (olan Allah) Arş’a istiva etmiştir.” (Tâ-Hâ, 20/5) ve “Allah’ın eli onların elleri üzerindedir.” (Fetih, 48/10) buyrukları müteşabih ayetlere örnektirler.
Bu ayet-i kerimelerin birkaç anlama gelme ihtimali vardır ve burada lafzın zahiri kastedilen manadan farklıdır. Bu mana kimi zaman muhkeme uygun olabilir, kimi zaman kastedilen anlam açısından değil lafız ve terkip açısından bir başka şeye uygun düşebilir.
O bakımdan siz ey Hristiyanlar! Birden çok manaya gelme ihtimali bulunan ve müteşabihler arasında yer alan bu gibi ayetleri delil gösteremezsiniz. Size düşen Yüce Allah’ın şu buyruğunda olduğu gibi, Kur’an-ı Kerim’in muhkem buyrukları yanında durmaktır: “Mesih Allah’a kul olmaktan asla çekinmez. Mukarreb melekler de.” (Nisa, 4/172).
Bu buyruktaki “müteşabih ve muhkem”in anlamı diğer ayetlerdeki anlamlarından farklıdır. Meselâ, Yüce Allah’ın, “Bütün ayetleri muhkem (sapasağlam kılınmış) bir kitap” (Hud, 11/1) buyruğunda Kur’an-ı Kerim’in tümü muhkem olmakla nitelendirilmiştir. Maksat ise, onda herhangi bir kusurun olmadığını, lafızları fasih, manaları sahih, söz düzeni sapasağlam ve güçlü, hikmeti kapsayan hak kelâm olduğunu ifade etmektir. Yine Kur’an-ı Kerim şu buyrukta müteşabih olmakla nitelendirilmiştir: “Allah sözün en güzelini müteşabih ve tekrar tekrar okunan bir kitap halinde indirmiştir.” (Zümer, 39/33). Bunun anlamı ise ayetlerin güzellik, doğruluk, hidayet, çelişki ve tutarsızlıktan uzak olma bakımından birbirine benzediğidir. Nitekim Yüce Alah bir başka yerde şöyle buyurmaktadır: “Eğer o Allah’tan başkası nezdinden gelmiş olsaydı elbette onda birbirini tutmayan pek çok şeyler bulurlardı.” (Nisa, 4/82).
Kalplerinde eğrilik bulunanlara, yani sapıklık ve haktan batıla doğru bir meyilleri bulunanlara gelince, onlar kendi nevalarına uyarak yapıştıkları müteşabihi delil alırlar. Onlar bunu kötü maksatları uğrunda tahrif etme imkânı bulmak için yaparlar ve herhangi bir kapalılığı bulunmayan muhkemi de bir kenara bırakırlar. Bundan maksatları ise insanları dinde fitneye (karışıklığa) düşürmek ve kendilerine uyanları saptırmak ve onlara kendi iddialarına Kur’an-ı Kerim’den deliller buldukları vehmini vermektir.
Müslim’in Hz. Aişe’den rivayet ettiğine göre Resulullah (s.a.) Yüce Allah’ın, “Sana Kitab’ı indiren O’dur. Ondan bir kısmı muhkem ayetlerdir. Bunlar Kitab’ın anasıdır, diğer bir kısmı da müteşabihtir” ayetini okuduktan sonra şöyle buyurduğunu nakleder: “Sizler Kur’an-ı Kerim’in müteşabih olanına uyanları gördüğünüz vakit işte onlar Allah’ın sözünü ettiği kimselerdir, onlardan sakınınız.” İbni Merdûveyh’in Abdullah b. Amr b. el-As’tan rivayet ettiğine göre Resulullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Muhakkak Kur’an-ı Kerim bir kısmı bir kısmını yalanlasın diye nazil olmamıştır. Ondan bildiğinizle amel ediniz. Müteşabih olanına da iman ediniz.” Müteşabihin tevilini Yüce Allah’tan başkası bilmez. Bu, Yüce Allah’ın ilmini kendisine sakladığı veya lafzıyla kastedilen mananın birbirine uymadığı buyruklardır. O bakımdan bunun gerçek manasını Allah’tan başkası bilemez.
Allah Resulu(sav) Bu konular hakkında şöyle buyurmaktadır:
Herkim Kuran’ı Kerimi( Hiçbir ilmi olmadan) Kendi şahsi reyiyle tefsir ederse cehennemdeki yerine hazırlansın. Buyruğu ile tüm mü’minleri bu konu hakkında uyarmaktadır.
Tefsir usulunde açık ve tevile muhtac olmayan ayetlere muhkemat, manası gizli ve tevile muhtac olan ayetlerde müteşabihat denilmiştir. Diğer bir tabir ile müteşabih birçok manaya ihtimali olup, bu manalardan birini tayin edebilmek için harici bir delile ihtiyaç olan ayetlerdir.
Genel olarak usul uleması müteşabihatı iki kısma ayırmıştır.
1) Muhkem ile mukayese edildiğinde manası bilinen.
2) Hakikatını bilmeye imkân olmayan ayetlerdir.
İbni ebi hatimde Ali Bin Ebi Talha tarıkıyla ibni Abbastan şöyle rivayet etmektedir;
Muhkemler nasih, helal, haram, hudud, feraiz, iman edilip amel edilen hususlardır. Müteşabihler ise mensuh, mukaddem, muahhar, emsal, yeminler, iman edilip amel edilmeyen hususlardır.[4]
[1] (M. Ebû Zehra, Usûlü’l-Fıkh, Kahire t.y, s. 119 vd.).
[2] Şamil İ.A.
[3] (er-Razî, et-Tefsîru’l-Kebîr, Tahran (t.y)., VII,17).
[4] Kelimeler ve Kavramlar Yusuf Kerimoğlu