sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA DUHA SURESİ 1 VE 5. AYETLER

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA DUHA SURESİ 1 VE 5. AYETLER
02.08.2023
321
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla

1- Kuşluk vaktine andolsun.(1)
2- ‘Karanlığı iyice çöktüğü’ zaman geceye,(2)
3- Rabbin seni terketmedi ve darılmadı da.(3)
4- Şüphesiz senin için son olan, ilk olandan (ahiret dünyadan) daha hayırlıdır.
5- Elbette Rabbin sana verecek, böylece sen hoşnut kalacaksın.(5)

AÇIKLAMA

1. Burada “Duha” kelimesi gecenin mukabili olarak kullanılmıştır. Bu nedenle, “duha”dan kasıt apaçık gündüzdür. Bunun benzeri, A’raf Suresi 97-98. ayetlerde de geçmiştir: “O memleketin halkı, geceleyin uyurlarken ansızın azabımızın gelmeyeceğinden emin miydiler? Yoksa o memleketlerin halkı güpegündüz eğlenirlerken azabımızın birden bire gelmeyeceğinden emin miydiler?” (A’raf 97-98) .
Bu ayetlerde “duha” kelimesi, gecenin mukabili olarak kullanılmıştır. Bunun için “duha”dan maksat, kuşluk vakti değil, mutlak gündüzdür.

2. Burada “secea” kelimesi gece için kullanılmışsa da yalnız karanlığın yayılışı değil, aynı zamanda sükun ve sessizliğin yayılması manasını da şamildir. Gecenin bu özelliği ilerideki konu ile de yakından ilgilidir.

3. Rivayetlerden anlaşılıyor ki, Rasulullah’a gelen vahiy bir süre kesilmiştir. Çeşitli rivayetlerde bu süre, birbirinden farklı beyan edilmiştir. İbni Cüreyec 12 gün, Kelbi 15 gün, İbni Abbas 25 gün, Süddi ve Mükatil de bu sürenin 40 gün olduğunu söylemişlerdir. Her halükarda, bu süre o kadar uzundur ki, Rasulullah bu yüzden çok üzülmüştü ve muhalifleri de bu nedenle alay ediyorlardı. Çünkü Rasulullah her yeni sure nazil olduğunda halka duyururdu. Epeyce bir müddet vahiy gelmeyince, muhalifleri vahiy kaynağının kesildiğini zannetmişlerdir. Cündüp b. Abdullah El-Becli şöyle rivayet eder: “Cebrail gelmeyince müşrikler Rasulullah’a şöyle demeye başladılar. Rabbi Muhammed’i terk etmiştir” (İbn Cerir, Taberani, Abd b. Numeyd, Said b. Mansur, İbn Merduye) .
İkinci bir rivayet de şöyledir: “Rasulullah’ın amcası Ebu Leheb’in karısı olan Ümmü Cemil’in evi Rasulullah’ın evinin yanındaydı. Rasulullah’a şöyle derdi: Anlaşılıyor ki şeytanın seni terketmiştir.” Avfi ve İbn Cerir, İbn Abbas’tan rivayet ediyor ki, uzun müddet Cebrail gelmeyince Rasulullah çok perişan oldu. Müşrikler de, “Rabbi ona darılmış ve onu terketmiştir” dediler. Katade ve Dahhak da mürsel bir rivayette hemen hemen aynı şeyleri söylemişlerdir.
Rasulullah’ın bu konudaki üzülme hali pek çok rivayette beyan edilmiştir. Küfür ile imanın mücadele ettiği bir dönemde gücünü Allah’tan alan Hz. Muhammed (s.a) için vahyin kesilmesi onun yapayalnız kalması demekti. Üstelik düşmanlarının şamataları onun üzüntüsünü bir kat daha artırıyordu. Rasulullah, kendisinin bir kusuru nedeniyle Allah’ın darıldığını, bunun için hak ile batıl mücadelesinde kendisini yalnız bıraktığını tahmin ediyor, şüpheleniyordu.
Bu durumda, Rasulullah’a teselli vermek için bu sure nazil olmuştur. Gündüzün aydınlığı ve gecenin sükunetine yemin edilerek, “Rabbin seni terketmedi ve sana darılmadı da” buyurulmuştur. Bu iki şeye yemin edilmesinin sebebi, gündüzün aydınlığının ve gecenin sükunetinin, Allah’ın kullarına dargınlığı ya da memnuniyeti anlamında olmamasıdır. Gecenin daralmakla, gündüzün de memnuniyetle bir ilgisi yoktur. Böylece, gece ve gündüz nasıl bir hikmete mebni ise, vahyin kesilmesi de öylece bir hikmete mebnidir. Vahyin kesilmesi, Allah’ın Rasulullah’a darılmış olması anlamında değildir.
Bu iki şeye yemin edilmesinin diğer bir özelliği de şudur: Gündüz aydınlığı, insanı yaptığı meşguliyetten dolayı yorar. Gece karanlığı, yorgun olan insanın sükunet bulması ve dinlenmesi için gereklidir.
Aynı şekilde vahiy senin için gerginlik kaynağı olmuştu. Vahyin kesilmesi, gerginlikten sükunet bulman içindir. Vahiy güneş aydınlığı gibidir, onun kesilişi ise gecenin sükunetine benzer.

4. Allah (c.c.) bu müjdeyi Rasulullah’a öyle bir zamanda vermiştir ki, o dönemde Rasulullah’ın bir avuç Müslümanla görünüşte muzaffer olmasına küçük bir ihtimal bile yoktu. Mekke’deki İslam’ın mumu her an sönecek gibiydi ve her taraftan İslam’ı yok etmek için fitne rüzgarları esiyordu. Tam o sırada Allah (c.c) Nebi-yi Ekrem’e (s.a) şöyle diyordu: Perişan olmayın, üzülmeyin. Başlangıçtaki zorluktan sonra her gelen merhale daha iyi olacaktır. Senin gücün, izzet, şeref ve kadrü kıymetin artacaktır. Tesir ve nüfuzun yayılacaktır. Bu vaad sadece bu dünya ile sınırlı değildir. Ahirette de senin mertebe ve derecen yükselecektir. Taberani Evsat’ta ve Beyhaki Delail’inde İbn Abbas’tan nakletmiştir ki, Rasulullah şöyle buyurdu: “Bütün fetihler, benden sonra ümmetimin muzaffer olacağını göstermiştir. Bunun için de ben memnun oldum.” Bunun üzerine Allah (c.c) “Ahiret senin için bu dünyadan daha iyidir” buyurmuştur.

5. Yani, Rabbinin vermesi gecikmiştir. Amma çok yakında Rabbin sana o kadar çok verecek ki sen memnun olacaksın. Bu vaad Rasulullah’ın hayatında bile gerçekleşmiştir. Arabistan’ın Güney sahilinden Kuzey’den Roma İmparatorluğunun Şam vilayetine ve Fars İmparatorluğunun Irak sınırına kadar; Doğu’da Fars körfezinden Batı’da Kızıldeniz’e kadar olan bütün bölgeler İslam’ın sultası altına girmiştir. Arab tarihinde bu topraklar ilk defa bir kanun ve zabıtaya tabi olmuştur. Hangi güç İslam’a karşı çıkmışsa parçalanmıştır. “La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah” sesi her yerde yankılanmıştır. Bu ülkede müşrikler ve Ehl-i Kitap kendi yalan davalarında sonuna kadar direnmişlerdi. O bölgedeki insanlar İslam’a boyun eğmekle kalmamışlar, aynı zamanda O’na gönülden de bağlanmışlardı. İtikad, ahlak ve amelde büyük bir inkılâb meydana gelmişti. Bütün insanlık tarihinde cehalete batmış bir kavmi 23 senede bu kadar değiştiren, Asya, Afrika ve Avrupa’nın büyük bir kısmında yayılan, hâkim olan, dünyanın her köşesinde varlığını hissettiren Rasulullah’ın bu hareketine benzer bir hareket görülmez. Bütün bunlar, Allah’ın Rasulü’ne bu dünyada verdiği nimetlerdir. Ahirette verilecek nimetleri tasavvur etmek bile mümkün değildir. (Bkz. Taha an: 112)

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.