sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA BEYYİNE SURESİ 1. AYET

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA BEYYİNE SURESİ 1. AYET
18.08.2023
390
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla

1- Kitap ehlinden ve müşriklerden(1) küfre sapanlar(2) kendilerine apaçık bir delil gelinceye kadar, (bulundukları durumdan) kopup-ayrılacak değillerdi.(3)

AÇIKLAMA

1. Küfürde müşterek olmalarına rağmen bu iki güruh ayrı ayrı isimle zikredilmiştir. Ehl-i Kitap’tan kasıt, önceki peygamberlerin getirdiği, ne kadar tahrif olsa da ellerinde bulunan ve ona inandıkları herhangi bir kitaba sahip olanlardır. Müşriklerden kasıt, hiçbir peygambere inanmayan ve hiçbir kitabı bulunmayan kimselerdir. Kur’an-ı Kerim’de Ehl-i Kitab’ın şirki pek çok yerde zikredilmiştir. Mesela hristiyanlar hakkında şöyle buyurulmuştur: “Allah üçün üçüncüsüdür diyenler elbette kafir olmuşlardır.” (Maide 73) , “Allah Meryem oğlu Mesih”tir diyenler küfre gitmişlerdir.” (Maide 17) “Hristiyanlar da Mesih Allah’ın oğlu dediler.” (Tevbe 30) Yahudiler hakkında da şöyle buyurulmuştur: “Yahudiler, Uzeyr Allah’ın oğlu dediler.” (Tevbe 30) Ancak buna rağmen bunlar hakkında Kur’an’ın hiçbir yerinde “Müşrik” kelimesi kullanılmamıştır. Onlar “Ehl-i Kitap” olarak zikredilmiş ya da “Kitap verilenler” denmiştir. Bazen de “Yahudi” ve “Nasara” şeklinde ifade edilmişlerdir. Çünkü onların asıl dini Tevhid diniydi. Ama aynı zamanda şirke düşmüşlerdir. Bunun tersine Ehl-i Kitap olmayanlar için ıstılah olarak “müşrik” kelimesi kullanılmıştır. Çünkü onların asıl dini şirk diniydi. Tevhide inanmayı kesinlikle inkar ediyorlardı. Bu iki grup arasında sadece ıstılahî olarak değil, şeriatın hükümleri ve uygulanması bakımından da fark vardır. Ehl-i Kitab’ın kestikleri müslümanlar için helaldir. Bu helallik, Allah’ın ismini anarak ve doğru şekilde kesmek şartıyladır. Ehl-i Kitap kadınlarla evlenmek de caizdir. Bunun tersine müşriklerin kestiğini yemek ve kadınlarını nikahlamak helal değildir.

2. Burada “küfr” kelimesi geniş anlamda kullanılmıştır. Kelime, küfrün değişik tavır ve şekillerine de şamildir. Mesela bazıları Allah’a inanmadıkları için kafirdirler. Bazıları Allah’a inanır fakat O’nu tek Mabud olarak kabul etmezdi. Bunun yanısıra Allah’ın zat’ında, sıfatında veya iktidarında başkalarını da ortak kabul ederek Allah’a ibadet ederler. Bazıları Allah’ın birliğine inanır, buna rağmen çeşitli mahiyetteki şirke de inanırdı. Bazıları ise Allah’a inanır ama peygamberine inanmaz ve peygamberlerinin getirdiği hidayeti kabul etmezdi. Bazıları da kimi nebilere inanır, bazılarını kabul etmez, inanmazdı. Hülasa insanların içine düştükleri çeşitli şekillerde ki küfürler vardı. Burada, “Ehl-i Kitap ve müşriklerden kafir olanlar” buyurulmuştur. Bu ifadeden, bunlardan bazılarının küfre düştüğü anlaşılmaz. Aslında anlamı şudur: Küfre düşen güruh iki çeşittir. Biri ehl-i kitap, öbürü de müşrikler. Ayetteki “min” “bazıları” anlamında kullanılmamıştır. Buradaki “min” beyan içindir. Hac suresi 30. ayetteki kullanımda olduğu gibi: “putların pis olanlarından sakının” değil “pis olan putlardan sakının”dır. Burada da, “Ehl-i Kitap ve müşriklerden küfre düşenler” anlamında değil, “küfre düşen iki güruh olan Ehl-i Kitap ve müşrikler” anlamındadır.

3. Yani onların bu küfür hallerinden çıkmaları için, apaçık bir delil ileri sürmekten ve içinde bulundukları küfrün her çeşidinin yanlışlığını delille ispat ederek anlatmaktan başka çıkar yol yoktur. Bunun anlamı, apaçık delil gösterildikten sonra hepsi küfürlerinden vazgeçecekler değildir. Aslında anlamı şudur: Delil olmadan onların bu halden çıkmaları mümkün değildir. Fakat bu deliller geldikten sonra küfür üzerinde devam edenlerin sorumlulukları kendilerine aittir. Bundan sonra onlar, doğru yola dönebilmeleri için kendilerine hidayet edilmediği mazeretini ileri süremezler. Aynı şey Kur’an-ı Kerim’in çeşitli yerlerinde değişik üsluplarla beyan edilmiştir. Mesela Nahl suresinde şöyle buyurulmuştur: “Yolu doğrultmak Allah’a aittir” (Nahl 9) , Leyl suresinde de şöyle buyurulmuştur: “Doğru yola iletmek bize aittir” (Leyl 12) , Nisa suresinde de şöyle buyurulmuştur: “Nuh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik… Bunları müjdeleyici ve uyarıcı elçiler olarak gönderdik ki peygamberler geldikten sonra insanların Allah’a karşı bahaneleri kalmasın…” (Nisa 163, 164, 165) Maide suresinde ise şöyle denilmiştir: “Ey Kitap Ehli! elçilerin arkasının kesildiği bir boşluk meydana geldiği sırada size elçimiz geldi, gerçekleri açıklıyor ki, bize bir müjdeci ve uyarıcı gelmedi demeyesiniz.” (Maide 19)

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.