EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA ZİLZAL SURESİ 5 VE 8. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
5- Çünkü senin Rabbin, ona vahyetmiştir.
6- O gün insanlar, amelleri kendilerine gösterilsin(5) diye, bölük bölük fırlayıp-çıkarlar.(6)
7- Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onu görür;
8- Kim de zerre ağırlığınca bir şer (kötülük) işlerse, o da onu görür.(7)
AÇIKLAMA
5. Bunun iki anlamı olabilir. İnsanların her birisinden yalnız olarak hesap sorulacaktır. Aile, sülale, parti, kavim gibi bütün bağları kopartılacaktır. Aynı şey Kur’an-ı Kerim’in diğer yerlerinde de buyurulmuştur. Mesela En’am suresine de Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur: “O gün görülecektir ki, ilk defa yarattığımızda olduğu gibi şimdi de sen yapayalnız benim huzurumdasın” (En’am 94) Meryem suresinde de şöyledir: “O bize yalnız olarak gelecek.” (Meryem 80) , “Onların her biri Kıyamet günü Allah’ın huzurunda yalnız olarak bulunacak” (Meryem 95) . İkinci anlamı da şu olabilir: Yer yer ölen binlerce insan, yeryüzünün her köşesinden gruplar halinde gelecektir. Nebe suresinde buyurulduğu gibi. “Sur’a üflendiği zaman fevc fevc gelecekler” (Nebe 18) . Ayrıca bazı müfessirler çeşitli anlamlar açıklamışlardır. Ancak hiç biri “eştâten” kelimesinin anlamına uygun düşmemektedir. En doğrusu, yukarıda geçen ve Kur’an ile sünnetin Kıyamet izahına uygun düşen açıklamadır.
6. Bunun iki anlamı olabilir. Birisi, “onlara amelleri gösterilecektir” şeklindedir. Yani herbirisine dünyada ne yaptığı gösterilecektir. İkincisi “onların amellerinin karşılığı gösterilecek” şeklindedir. Bu mana da olabilir. Ancak Allah, “onların amellerinin karşılığını göstereceğiz” değil, “onların amellerini göstereceğiz” demiştir. Eğer Allah, onların amellerinin karşılığını gösterecek olsaydı “onların amellerinin karşılığını göstereceğiz” derdi. Bundan dolayı birinci mana daha kabule şayandır.
Özellikle Kur’an’ın birçok yerinde, kâfir ve mü’min, salih ve fasık, itaatkâr ve asinin her birine kendi amel defterinin muhakkak verileceği tasrih edilmiştir. (Mesela bkz. Hakka 19-25, İnşikak 7-10) Bu da gösteriyor ki, bir kimseye amelini göstermekle onun amel defterini ona havale etmek arasında bir fark yoktur. Ayrıca yeryüzünde bütün olan bitenler açıklandığı zaman, baştan beri devam etmekte ve Kıyamete kadar sürecek olan hak ve batıl mücadelesinin bütün sahneleri ayrıntısıyla gözönüne serilecektir. Orada hak uğrunda çalışanların ne yaptığı ve batıl taraftarlarının onun karşısında ne gibi harekette bulunduğu apaçık görülecektir. Hakk’a çağıranların ve buna karşı dalaleti yayanların bütün konuşmalarının kendi kulaklarına duyurulacağı uzak bir ihtimal değildir. İki tarafın yazıları, literatürleri ve bütün yaptıkları aynen gösterilecektir. Kâfirlerin ehl-i hakk üzerindeki zulmünü, ehl-i hak ile ehl-i batıl arasındaki bütün harplerin manzarasını insanlar haşr meydanında kendi gözleriyle göreceklerdir.
7. Bu ayetin salt anlamı şudur: İnsan zerre kadar iyilik veya zerre kadar kötülük yapmışsa, onun amel defterinde kayıtlı olarak bulunacağı ve insanın onu göreceği doğrudur. Ama bunu görmeden ona ceza ve mükafat verilmesi şeklinde anlarsak o zaman şu anlamı kabul etmek mümkün değildir: Ahirette, her küçük iyilik için bir kimseye mükafat verilecek ve her küçük kötülük için de ona ceza verilecektir. Orada hiç kimse yaptığı iyiliğe mükafat ve kötülüğe cezadan kurtulamayacaktır. Çünkü bir anlama göre, her kötü amelin cezası ve her iyi amelin mükafatı ayrı ayrı verilecektir. Diğerinden ise şu anlam çıkmaktadır: En salih ve muttakî insanlar bile, işledikleri küçük küçük kusurlar için cezalanmaktan kurtulamayacaklardır. Hiç bir zalim, kafir ve kötü insan da küçük küçük iyiliklerine mükafat almadan kalmayacaktır. Bu iki anlam da Kur’an ve Hadis’in açıklamasına ters düşmektedir. Aklî bakımdan adalet ve insafa uymamaktadır. Aklî olarak düşünürsek, efendisine samimiyetle hizmet eden sadık bir hizmetçisinin küçük kusurlarını efendisinin affetmemesi, onun her bir hizmetine karşılık mükafat verirken, herbir kusurunu da sayarak ona ceza vermesi nasıl kabul edilebilir? Bu, akla da uygun değildir. Ayrıca, yaratıp kendisine sayısız ihsanda bulunduğunuz, ama size karşı gaddar ve vefasız olan, ihsanınıza karşı daima nankörlük yapan bir adamın gaddarlık ve nankörlük tavrını gözardı ederek küçük hizmetlerine mükafat vermeniz de akla uygun değildir. Kur’an ve Hadis’te mü’min, katıksız kafir, müfsid ve zalim kafir vs. çeşitli tip insanlara verilecek ceza ve mükafatın ayrıntılı kanunu beyan edilmiştir. Bu ceza ve mükafatın şekli dünya ve ahireti kapsar.
Bu babta Kur’an-ı Kerim usûl olarak birkaç temel ilkeyi açık olarak şöyle beyan etmiştir.
Birincisi, kafir, müşrik ve münafıkların amelleri (yani iyi sayılan ameller) zayi edilmiştir. Ahirette onlara mükafattan hiçbir pay verilmeyecektir. Eğer bir mükafatları varsa da bu dünyada verilmiştir. Mesela bkz. A’raf 147, Tevbe 17, 67’den 69’a kadar, Hud 15-16, İbrahim 18, Kehf 104-105, Nur 39, Furkan 23, Ahzab 10, Zümer 65, Ahkaf 20.
İkincisi, kötülüğün cezası, yapılan kötülük kadar verilecektir. Ama iyiliğin karşılığı, yaptığından daha fazla verilecektir. Hatta bazı yerlerde her iyiliğin karşılığının on kat verileceği açıklanmıştır. Bazı yerlerde de Allah’ın, ne kadar isterse o kadar vereceği buyurulmuştur. Bkz. Bakara 261, En’am 160, Yunus 26-27, Nur 38, Kasas 84, Sebe 37, Mü’min 40.
Üçüncüsü, Mü’min eğer büyük günahlardan sakınırsa küçük günahları affedilecektir. Nisa 31, Şura 37, Necm 32.
Dördüncüsü, salih mü’minden hafif hesap sorulacaktır. Onun kötülüklerine göz yumulacaktır. Yaptığı en iyi amellere göre mükafaat verilecektir. Ankebut 7, Zümer 35, Ahkaf 16, İnşikak 8.
Bu konu hakkındaki hadislerde de ifade açıktır. İnşikak suresinin tefsirinde Kıyamet gününün hafif ve zor hesabı hakkında açıklama yaparak Rasulullah’tan Hadis nakletmiştik. (Bkz. İnşikak an: 6) Enes’ten şöyle rivayet edilmiştir: “Bir defasında Ebubekir Sıddık, Rasulullah ile birlikte yemek yiyordu. O esnada bu ayet nazil oldu. Hz. Ebubekir yemekten el çekerek şöyle dedi: Ya Rasulallah! Ben, benden sadır olan zerre kadar kötülüğün de karşılığını görecek miyim? Rasulullah şöyle buyurdu: “Ey Ebubekir! Dünyada hoşunuza gitmeyen olaylarla karşı karşıya geliyorsunuz. Onlar senden sadır olan küçük kötülüklere cezadır. Senin zerre kadar iyiliğin ahirete saklanır.” (İbn Cerir, İbn Ebi Hatim, Taberanî el-Evsat’ta, Beyhakî Şu’ab’ta, İbnü’l Münzir, Hakim, İbn Merduye, Abd b. Humeyd) Rasulullah, Ebu Eyyub el Ensarî’ye bu ayet hakkında şöyle buyuruyordu. “Sizden kim iyi bir iş yaparsa onun mükafatı ahirettedir. Kötü bir iş yaparsa o, bu dünyada musibetler ve hastalıklar şeklinde cezasını çekecektir.” (İbn Merduye) Katade, Enes yoluyla Rasulullah’tan şu hadisi nakletmiştir: “Allah bir mü’mine zulmetmez. Bu dünyada iyiliklerinin karşılığı olarak onu rızıklandırır. Ahirette de mükafat verir. Kafire, iyiliklerinin karşılığını bu dünyada verir. Kıyamet günü onun hesabından iyilik kalmayacaktır.” (İbn Cerir, Mesruk) Hz. Aişe’nin Rasulullah’a şöyle sorduğunu nakleder: “Abdullah bin Cûd’an cahiliye zamanında sıla-i rahim eder, miskinlere yemek yedirir ve misafirperverlik yapardı, esirleri kurtarırdı.
Bütün bunlar onun için ahirette faydalı olacak mı? Rasulullah buyurdu: Hayır! O, ölüme kadar hiçbir zaman Rabb’im ceza günü hatalarımı affet dememiştir” (İbn Cerir) . Cahiliye döneminde iyilik yapmış ancak ölüme kadar küfr ve şirk üzeri kalmış bazıları için de Rasulullah aynı cevabı vermiştir. Ancak Rasulullah’ın bazı sözlerinden şu anlaşılmaktadır: İyilik, kafirleri cehennem azabından kurtaramaz, fakat cehennemde ona, zalim, fasid ve kafirlere olduğu gibi şedid azab verilmeyecektir. Mesela bir hadise göre, Hatim Tayy’a cömertliği dolayısıyla hafif azab verilecektir.
Bu ayet insanı önemli bir gerçek hakkında uyarmaktadır. O gerçek şudur: Her küçük iyiliğin bir ağırlığı ve değeri vardır. Aynı şey kötülük için de geçerlidir. Onlar hesaplanacaklardır, onun için onlardan gafil olmamalı, küçük iyiliği terketmemelidir. Bunlar toplandığında daha büyük bir iyilik olurlar. Küçük kötülükleri de irtikap etmemelidir. Çünkü küçük kötülükler de birikebilir. Aynı şey, pek çok hadiste şu şekildedir: Buharî ve Müslim’de Adiyy b. Hatem’den şu rivayet menkuldür: “Rasulullah buyurdu ki; cehennem ateşinden sakının. Hurmanın bir parçasıyla bile olsa, güzel bir sözle bile olsa.” Yine Adiyy b. Hatem’den sahih bir rivayette Rasulullah şöyle demiştir: “Hiçbir iyiliği hakir görmeyin, bir kimseye bir kap su bile verseniz, veya bir kardeşinizi güler yüzle bile karşılasanız.” Buharî’de Ebu Hureyre’den şöyle mervidir. Rasulullah kadınlara hitaben şöyle buyurdu: “Ey Müslüman hanımlar, bir kimse komşusuna gönderdiği en küçük bir şeyi bile hakir görmesin, bir keçinin ayağı bile olsa.” Ahmed, Neseî ve İbn Mace’de Hz. Aişe’den şöyle bir rivayet vardır: Rasulullah şöyle buyurdu: “Ey Aişe, küçük günah zannettiklerinizden de sakının. Çünkü Allah (c.c.) onlardan da hesap soracak.” Müsned-i Ahmed’de Hz. Abdullah b. Mesud’dan şöyle bir rivayet vardır: Rasulullah buyurdu: “Dikkat edin! Küçük günahlardan da sakının, çünkü birikirlerse bir insanı helak ederler.” (Büyük günah ile küçük günah arasındaki farkı anlamak için bkz. Nisa an: 53, Necm an: 32) .
ZİLZAL SURESİNİN SONU