SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA MÜ’MİN SURESİ 77. AYET
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
77- Ey Muhammed! Sabret, şüphesiz Allah’ın verdiği söz gerçektir. Onlara söz verdiğimiz azabın bir kısmını sana gösteririz veya seni öldürürüz, nasıl olsa onların dönüşü Bize’dir.
Burada üzerinde derin düşünülmesi gereken bir konuyu biraz açmak istiyoruz: Onca eziyetler, yalanlamalar, büyüklük taslamalar ve inatlaşmalarla karşılaşan Hz. Peygamber’e şu anlamda bir direktif veriliyor: Sen görevini yap; ötesine karışma. Sonuçlara gelince bu senin işin değildir. Hatta yüce Allah’ın büyüklük taslayanlara ve ilahi mesajı yalan sayanlara ilişkin sözünün yer yer gerçekleşmesini görüp vicdanen rahatlama bile senin kalbine yakışan bir duygu değildir. Sen sadece çalış, o kadar. Görevini yap ve geçip git. Dava senin davan değildir, mesele senin meselen değildir. İşin tamamı Allah’ın elindedir ve O dilediğini yapar.
Aman Allah’ım! Bu ne yücelik, bu ne ululuk! Bu ne mükemmel edep! Yüce Allah, Hz. Peygamber’in şahsında islam davasına gönül verenlerin bu adabı takınmalarını istiyor.
Bu insanın nefsine ağır gelen bir iştir. İnsan kalbinin doğal arzularına karşı sabretmeyi gerektiren bir iş. Herhalde bu nedenle surenin burasında sabretmeye dikkat çekiliyor. Bu daha önce dikkat çekilen bir olguya tekrar dikkat çekme değildir. Burada başka bir sabır çeşidine dikkat çekilmektedir. Bu sabır çeşidi belki de eziyetlere, büyüklenmelere ve yalanlamalara karşı sabretmekten daha zordur.
İnsan kalbinin yüce Allah’ın kendi düşmanlarını ve davasının düşmanlarını nasıl kıskıvrak yakalayıp cezalandırdığını görme isteğinden vazgeçmesi gerçekten zor bir i tir. Bu düşmanların bizzat düşmanlık yaptıkları ve saldırıya geçtikleri bir sırada Allah’ın onlara karşı cezasını görme isteğine karşı sabır kolay değildir. Fakat bu, yüce ilahi terbiye ve yüce Allah’ın seçkin kullarını özel biçimde hazırlaması, seçtiği kişinin gönlünü bu tür arzulardan arındırması ile gerçekleşebilir. Bu terbiyeden geçen, bu dinin düşmanlarına karşı muzaffer olma arzusuna dahi gönlünü kaptırmaz. Onun tüm arzusu görevini yapma arzusudur.
Böylesine köklü ve derin olan bu meseleden dolayı Allah yoluna çağıranların kalplerinin sürekli O’na yönelmeleri gerekmektedir. İlk bakışta tertemiz ve masum görünen fakat sonradan şeytanın içine girip vaziyet etmeye başladığı arzuların-isteklerin deryasından insanı kurtaracak cankurtaran simidi budur işte!
Bu bölüm geçen dersin sonunda yer alan yorumun bir eki niteliğindedir. Hz. Peygamberin ve müminlerin, Allah izin verene, sözünü ve cezaya ilişkin tehdidini gerçekleştirene kadar sabretmeleri için yönlendirilmeleri konusunu tamamlamaktadır. Yüce Allah’ın bu sözü ister Hz. Peygamber’in hayatında gerçekleşsin isterse onun vefatından sonraya kalsın fark etmez. Bu iş Peygamber’in işi değildir. Bu inanç sisteminin, ona inananların, bu konuda haksız yere tartışanların ve ona karşı büyüklenenlerin işi Allah’ın elindedir. Bu konuda hüküm yetkisine sahip olan sadece Allah’tır. İşte bu dinin hareketini götüren ve onun aşamalarını dilediği biçimde yönlendiren de O’dur.
Surenin kendisiyle noktalandığı bu yeni bölüm ise aynı gerçeğin başka yönlerini sergilemektedir.
Bu işin süreci, çok eski ve çok uzun olan bir süreçtir. Son Peygamber olan Hz. Muhammed (salat ve selam üzerine olsun) ve O’nun mesajı olan islam ile başlamış değildir. O’ndan önce de pek çok Peygamber gönderilmiştir. Bu Peygamberlerin bir kısmını yüce Allah Kur’an’da Hz. Muhammed’e (salat ve selam üzerine olsun) anlatmış bir kısmını ise anlatmamıştır.
Bu Peygamberlerin hepsi de yalanlama ve büyüklük taslama ile karşılanmış ve onların hepsinden mucizeler ve harikalar istenmiştir. Bu Peygamberlerin hepsi de yüce Allah’ın yalanlayıcıların ister istemez boyun eğmek zorunda kalacakları harika bir olay onlara göstermesini arzu etmiştir. Ne var ki, Allah’ın izni olmadan ve O’nun dilediği zaman gelmeden hiçbir mucize meydana gelmez. Çünkü bu dava O’nun davasıdır. Kendisi dilediği biçimde onu yürütür.
Bununla beraber, yüce Allah’ın mucizeleri evrene serpiştirilmiş durumdadır. Her zaman ve her yerde gözler önündedir. İşte bu bölümde söz konusu mucizelerden hayvanlar ve gemiler mucizesine yer verilmektedir. Hiç kimsenin inkar edemeyeceği diğer mucizelere ise genel olarak değinilmektedir.
Sure önceki milletlerin akıbetlerine ilişkin köklü bir dokunuşla sona ermektedir. Bunlar Hz. Muhammed’in (salat ve selam üzerine olsun) mesajını yalanlayanların tutumunu sergilemiş, güçlerine, bilgilerine ve uygarlıklarına güvenmiş kimselerdir. Doğal olarak Allah’ın yasası bundan dolayı onları kıskıvrak yakalamıştır:
“Fakat şiddetli azabımızı gördükleri zaman inanmaları, kendilerine bir fayda sağlamadı. Allah’ın kulları hakkında eskiden beri yürürlükte olan yasası budur. İşte o zaman kafirler ziyana uğramışlardır.” (Mümin Suresi, 85)
İşte hak ile batıl, iman ile küfür, iyilik ile azgınlık arasında sürüp gelen savaşı ta baştan bu son ayete kadar işleyen sure bu dokunuşla sona ermektedir.