TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 29. AYET
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
29- Yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yaratan o’dur. Sora göğe yönelip onları yedi gök olarak düzenleyen de O’dur. O, herşeyi çok iyi bilendir.
Kendinden bir lütuf ve ikram olarak, yeryüzündeki bütün gıda maddelerini ve diğer eşyayı sizin için yaratan Allah’tır. Sonra göğe yönelip oraları yedi gök şeklinde düzenleyen de o’dur. Allah, onları kudretiyle tanzim etti ve yedi gök olarak yarattı. Allah, işlerinizi, haillerinizi, gizlediğiniz ve açıkladığınız herşeyi eksiksiz ilmiyle bilendir.
Allah teala, bu âyet-i kerimesinde fâsıklara ve onların dostları olan Yahudi hahamlarına ve atalarına lütfettiği daha sonra da Allalıa isyan etmeleri sebebiyle kendilerinden aldığı nimetlerini zikretmektedir. Böylece onları, geçmişteki atalarım uğrattığı gibi azaba uğratacağı tehdidiyle uyarmakta, derhal tevbe ederek kendisine yönelmelerini ve ancak bu şekilde kurtulabileceklerini beyan etmektedir.
Evet, Allah teala bu âyet-i kerimede yeryüzünde mevcut olan her şeyin insanoğlu için yaratıldığını zikretmiştir. Gerçek şudur ki, yeryüzünde bulunan her şey hem dini bakımdan hem de dünyevi yöden insanoğlunun faydasınadır. Dini yönden, yeryüzünde bulunan bütün varlıklar Allah’ın birliğini gösteren birer delildirler. Bunlar, kul’un, tevhid inancını kabullenmesini sağlarlar. Dünyevi yönden ise, yeryüzünde bulunan varlıklar, insanın yaşamasını, rabbine itaat etmesini ve emirlerini yerine getirmesini sağlarlar. Bu bakımdan, yeryüzünde ne varsa din ve dünya yönünden, insanın faydası için yaratılmıştır.
Âyet-i kerimede “Sonra göğe yöneldi” şeklinde tercüme edilen ifadesi zikredilmektedir. Taberi bu ifadenin, müfessirler tarafından şu şekillerde izah edildiğini söylemiştir.
Bir kısmı alimlere göre cümlesinin mânâsı “Göğe doğru yöneldi.” demektir. Diğer bir kısım âlimlere göre ise bu cümlenin mânâsı “Allah teala zatıyla değil, yapacağı işlerle göğe yöneldi.” demektir. Başka bir kısım âlimlere göre de bu cümlenin mânâsı “Daha önceki işleri bitirip göğü yaratmaya girişti.” demektir. Diğer bir kısım âlimlere göre ise “Allah, göğe çıktı.” demektir. Yine başka bir kısım âlimlere göre “Allah’ın, yeryüzü için bir sema halinde kıldığı duman, göğe yükseldi..” demektir.
Taberi, Arap dilinde kelimesinin şu mânalara geldiğini zikretmiştir. “Erkeğin gençlik ve gücü sona erdi” “Kişinin zor olan işleri düzeldi.” “Kişi bir şeyi yapmak üzere ona yöneldi.” “Bir şeyi elde etti ve kuşattı.” “Yükseldi, yukarıya çıktı.” Taberi âyet-i kerimedeki kelimesinin “Yükselme ve yukarıya çıkma” anlamında izah edilmesinin daha evla olduğunu, âyet-i kerimenin mânâsının, “Allah teala göklere yükselerek onları yedi gök olarak yarattı ve kudretiyle onları düzene koydu.” demek olduğunu söylemiştir.
Taberi diyor ki: “Âyette zikredilen kelimesini, “Yükselme” mânâsına yorumlamaktan kaçınanlar buna gerekçe olarak Allah’a “yükselme” sıfatını isnat etmemeyi göstermişlerdir. Böyle yorumladıkları takdirde. Allahın, daha önce göğün altındayken daha sonra göğün üstüne çıktığını söylemiş olacaklarını, bunun ise Allah’a yakışmayacağını söylemişlerdir. Fakat onlar, kelimesini “Daha sonra göğe yöneldi” şeklinde izah ederlerken “Kaçınmak istedikleri şeye düşmüşlerdir. Allah daha önce göğe sırt mı çevirmişti de şimdi yönelmiş oldu? sorusuna muhatap olmuşlardır. Şayet onlar derlerse ki “Buradaki yönelmeden maksat, birşey yapmak için yönelmek” değil “Sevk ve idareye yönelme”dir. Onlara denilir ki: “Yükselme ve çıkmada bir yerden çıkıp diğer yere yükselme mânâsına değil “Mülkü ve egemenliği ile yükselme ve çıkma” demektir. Taberi bu hususta zikredilecek her sözü zikredip fasit olduğunu ispatlamanın mümkün olduğunu, ancak bu kadar açıklama yapmasının diğer itirazlar için de yeterli olacağını ve bu konuyu daha fazla uzatmak istemediğini zikretmiştir.
Taberi diyor ki: “Allah teala’nın göğe yükselmesi, onları duman halinde yaratmasından sonra ve yedi kat gök haline getirmesinden öncedir. Nitekim bu hususta başka bir âyette şöyle bu vurulmaktadır. “Sonra Allah’ın iradesi duman halinde bulunan semaya yöneldi. Semaya ve yere” isteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. Onlar da “İsteyerek geldik.” dediler
Âyet-i kerimede “Düzenledi” diye tercüme edilen ifadesi zikredilmektedir. kelimesinin asıl mânâsı “Hazırlama” “yaratma” “Düzene koyma” ve “Düzeltme” dir, “Gök” kelimesi “Cins” ismi olduğundan dolayı bazen tekil, bazen de çoğul olarak kullanılmaktadır zamiri kelimesinin sonunda bulunmakta ve buradaki “Gök” kelimesinin “Çoğul” anlamında kullanıldığını göstermektedir.
Muhammed b. İshak, yerin ve göklerin yaratılma safhaları hakkında şunları söylemiştir: “Allah teala önce aydınlığı ve karanlığı yaratmıştır. Sonra onları birbirlerinden ayırmış, karanlığı, her şeyi bürüyen karanlık bir gece, aydınlığı da her şeyi aydınlatan aydınlık bir gündüz yapmıştır. Sonra yedi kat göğü, dumandan var etmiştir. Allah daha iyi bilir ya, zannederiz ki bu duman, sudan yükselmiştir. Böylece gökler müstakil bir hale gelmişler fakat Allah onları henüz muhkem bir hale getirmemişti. Dünya semasında, karanlık geceyi ve aydınlık gündüzü var etti. Henüz, güneş, ay ve yıldızlar yokken gökte gece ve gündüz vardı. Sonra Allah, yeryüzünü düzene koydu. Onu dağlarla sağlamlaştırdı. Orada çeşitli gıda ve rızıkları yarattı ve yeryüzüne dilediği yaratıklarını yaydı. Böylece yeryüzünü ve onun üzerinde bulunan rızık ve gıdaları dört günde yaratmış . i oldu. Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi. Onu sağlamlaştırdı. Dünya semasında güneşi, ay’i ve yıldızları yarattı. Her göğe de emrini vahyetti. Onları da iki günde yarattı. Böylece gökleri ve yeri altı günde yaratmış oldu. Daha sonra, göklerin üzerine yükselerek göklere ve yere “Sizin için dilediğim şeylere, isteyerek veya istemeyerek gelin.” dedi. Onlar tla “İsteyerek geldik” dediler,
Abdullah b. Mes’ud, Abdullah b. Abbas ve bir kısım sahabiler özetle şunları söylemiş, kâinatın yaratılması safhalarını şöyle zikretmişlerdir: “Allah’ın arşı suyun üzerinde bulunmakta kli. Suyu yaratmadan önce, yaratıldığı beyan edilenlerden başka birşey yaratmamıştı. Yaratıkları var etmeyi dileyince sudan duman (buhar) çıkarttı. Buhar suyun üzerine yükseldi. Allah ona “Yükselen” anlamına gelen “Sema” ismini verdi. Sonra suyu kuruttu. Onu bir tek kütle haline getirdi. Sonra onu parçaladı. Onu, pazar ve pazartesi günlerinde yedi yer haline getirdi. Yeryüzü sarsıldı. Bunun üzerine dağları var ederek sarsıntıyı durdurdu. Yeryüzünün dağlarını ve orada yaşayacak olanların rızıklarını, salı ve Çarşamba olmak üzere iki günde yarattı. Böylece yeryüzünün yaratılması dört günde tamamlanmış oldu. Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi. Bu duman, suyun buharlaşmasından meydana gelmişti. Allah onu bir tek sema yapmıştı. Sonra onu yayarak Perşembe ve Cuma günlerinde yedi gök haline getirdi. “Bir-l eştirme” anlamına gelen Cuma gününe bu ismin verilmesi: O günde göklerle yerin yaratılmasının birleştirilmesinden ve dumanlanmasındandır. Allah, her göğe emrini vahyetti. Yani her gökte Melekler ve diğer yaratıktan var etti. Sonra yeryüzü semasını yıldızlarla süsledi. Yıldızları hem bir süs aracı hem de gökyüzünü şeytanlardan koruyucular olarak var elti. Allah, dilediği şeyleri yarattıktan sonra, arşına yükseldi.
Bu görüşü zikreden sahabiler şu âyetleri okumuşlardır: “Allah, yeryüzü sizi sarsmasın diye oraya sahif dağlar yerleştirdi. Orada ırmaklar ve istediğiniz yere şaşırmadan gidebilmeni/, için yollar yarattı. ( “ey Muhammed onlara de ki: “Siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip ona eşler mi koşuyorsunuz? İşte o, âlemlerin rabbi olan Allahtır.” “O, yeryüzünün üzerine sabit dağlar yerleştirdi ve oraya bereket verdi. Orada yaşayanların rızıklarını takdir etti. Bütün bunları tam dört günde yarattı. Bu, soranlar için bir açıklamadır” “Sonra Allahın iradesi, duman halinde bulunan ese-maya yöneldi. Semaya ve yere” İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. Onlar da “İsteyerek geldik” dediler.”Gökleri ve yeri allı günde yaratan, sonra “Arş”a hükmeden O’dur, O, yere gireni ve çıkanı, gökten İneni ve göğe çıkanı bilir. Nerede olursanız olun, o sizinle beraberdir. Allah, yaptıklarınızı çok iyi görendir. “Kâfirler, gökler ve yer birbirine bitişikken onları ayırdığımızı ve her canlıyı sudan yarattığımızı bilmezler mi? hâlâ iman etmiyorlar mı?
“Yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yaratan o’dur…” âyetinin sonunda “O, herşeyi çok iyi bilendir.” Duyurulmaktadır. Bunun mânâsı “Ey münafıklar ve ey ehl-i kitaptan, inkâra düşen kâfirler, dillerinizle söylediğinize kalben inanmamanız gökleri, yeri ve orada bulunanları yaratan Allah’a gizli değildir. Bilakis o, sizin de dışınızda olanların da her halini çok iyi bilendir.
“Semanın yedi gök düzenlenmesi” ifadesini müfessirler çeşitli şekillerde izah etmişlerdir:
Günümüz Astronomi biliminin verilerine göre, kâinatın genişliği, “Eksi sonsuz, artı sonsuz” olarak ifade edilmektedir. Dolayısıyla bu âleme bir hudut çizilememektedir. Durum böyle olunca insanoğlu aczini itiraf etmekte ve cenab-ı hakkın var ettiği kâinat nizamının boyutları hakkında bir şey soy ley em emektedir. İşte böyle umumi bir acz halinin yaşandığı bir mevzuda söylenecek şeyler de o nisbette az oluyor ve kesinlik ifade etmiyor. Bu durum muvacehesinde müfessirlerin söylediklerini çok kısa olarak şöylece arzedelim:
“Dünyanın dışında bulunan bütün yıldızların süslediği maddi âlemin hepsi bir semadır, bir göktür. Bunun ötesinde daha altı sema vardır. Fakat bunların keyfiyetini şimdilik bilememekleyiz. Allah, her şeyin en iyisini bilendir.”