sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

KELİMELER VE KAVRAMLAR (93) ŞERİAT

KELİMELER VE KAVRAMLAR (93) ŞERİAT
A+
A-

ŞERİAT

Şeriat, Arapça’da ‘şerea’ fiilinden türemiş bir masdardır. Şerea sözlükte; yol açtı, yolu sçık ve dümdüz yaptı manasına gelir. Bu fiilin masdarı ‘şer’a’, açık ve dümdüz yola verilen isimdir. Bu masdar şer’a şeklinde söylendiği gibi, şir’a, şeri’a veya şeriat şeklinde de söylenebilir.

Şeriat bir insanı ırmağa veya bir suyu kaynağına götüren yol demektir. Kısaca şeriat sözlükte; açık ve düzgün yol anlamına gelmektedir.[1]

Söz konusu bu isim dindeki ilahi yol içinde istiare edilmiştir. ‘Biz her ümmet için bir şeriat ve yol tayin ettik’(Maide/48)

İnsanın isteyerek araştırıp bulmak için, Allah’ın gönderdiği ve ona uymasını emrettiği dindir. ‘Sonra (Ey Muhammed) seni din hususunda apaçık bir şeriat sahibi kıldık sen ona uy.’ (Casiye/18)[2]

İbn Abbas şöyle der; Kur’anın bildirdiklerine şeriat, sünnetin bildirdiklerine ise minhac denir.[3]

Şeriat, bütün emir ve yasakları, bütün hükümleri ve yasaları içerine alacak şekilde İslam Dini karşılığında kullanılır. Buna göre İslam Şeriatı denildiği zaman, Hz. Muhammmed (sav) ile gönderilen din ve Onun hükümleri akla gelir. Şeriat hükümlerini gönderene ve ortaya koyana Şari, Şeriat koymaya da teşri denilir.[4]

Bir toplumun bütün ferdlerini bağlayan kurallara (kanunların tamamına) şeriat denir.

İslam’a karşı savaş açan Mekke müşriklerinin; Daru’n Nedve’de toplanarak, bütün ferdleri bağlayıcı kanunlar çıkardıkları malumdur. Bu kanunların tamamına Batıl Şeriat demek mümkündür. Nitekim Kur’an-ı Kerimde : “Yoksa onların birtakım ortakları mı var ki, Allah’ın izin vermediği şeyleri, dinden kendilerine teşri’ ettiler (bir şeriat kıldılar)? Eğer o fasıl kelimesi olmasaydı, elbette aralarında hüküm (karar) verilirdi. Gerçekten zalimler için acı bir azap vardır.” (Şura/21). Dikkat edilirse; Daru’n Nedve’de kararlaştırılan ve Mekke’de yaşayan insanların tamamına uygulanan kanunlar da ‘Batıl dinden çıkan şeriat’ olarak isimlendirilmiştir. Dlayısıyla her toplumun hak ya da batıl bir şeriatı vardır.[5]

Kim olursa olsun yüce Allah’ın yarattığı hiç kimsenin yüce Allah’ın kanun olarak koymadığı ve izin vermediği bir şeyi kanun olarak koyma yetkisi yoktur. Kulları için kanun koyma yetkisi sadece yüce Allah’a aittir. Çünkü bütün evreni yoktan var eden ve kendi seçtiği yasalar sistemi ile tüm evreni yöneten O’dur. İnsanlık hayatı ise bu uçsuz bucaksız evren çarkında küçücük bir dişli konumundadır. Bu yüzden evreni yönlendiren yasalar sistemi ile uyuşan bir yasa hükmetmelidir insanlık hayatına. Bu ise, uçsuz bucaksız evreni yönlendiren tüm yasalar sistemini kapsayan bir bilgiye sahip bir kanun koymadıkça mümkün olmaz. Allah’tan başka herkes tartışmasız bu denli kapsamlı bir bilgiye sahip olmaktan uzaktırlar. Bu yüzden bu yetersizlikle beraber onların insanlık hayatı için kanun koymalarına itibar edilmez.

Bu gerçek olanca çıplaklığı ile gözler önünde olmasına rağmen, birçokları bunu tartışma konusu yapıyorlar veya inanmıyorlar. Halkları için iyiliği seçtiklerini ileri sürerek yüce Allah’ın koyduğu kanunların dışında kanunlar koymaya yelteniyorlar. Bunu yaparken de içinde bulundukları şartlarla, kendi kafalarından uydurdukları kanunlar arasında bir paralellik kuruyorlar. Sanki yüce Allah’tan daha çok biliyorlarmış, ondan daha iyi hüküm verebiliyorlarmış gibi! Ya da sanki, Allah’ın izin vermediği konularda onlar için kanun koyan Allah’ın dışında ortakları varmış gibi! Bundan daha çirkin bir davranış, Allah’a karşı bundan daha küstahça bir tutum olamaz.[6]

Şâri’; Şeriât koyan, teşrî’ ise; Şerîat koymak, kanun çıkarmak demektir. Kelimenin terim anlamı Mekke’de inen şu âyette görülür: “Sonra seni bu işte apaçık bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy. Hakkı bilmeyenlerin heva ve heveslerine uyma” (el-Câsiye, 45/18). Yine Mekke’de inen şu âyette İslâm’ın önceki şerîatların devamı olduğu belirtilir. “Allah dini doğru tutmanız ve onda ayrılığa düşmemeniz hususunda Nuh’a tavsiye ettiği, sana vahyettiğimiz, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya tavsiyede bulunduğumuz dinle ilgili hususları size şerîat olarak koydu” (eş-Şûrâ, 42/13). Aynı sûrenin 21. âyetinde de inançtan yoksun olanlara hitaben; “Yoksa onların, Allah’ın izin vermediği hususlarda kendileri için dinden şerîat koyan ortakları mı var?” buyurulmuştur.

Bu âyetlerden anlaşıldığı gibi şerîat ve eş anlamlısı olan kelimeler Allah’ın insanlar için koyduğu bütün hükümleri kapsamaktadır. Bu hükümleri vazedenin bizzat Allah olması itibarıyla O’na “Şâri-i Hâkim” veya “Şâri-i Mübîn” denildiği gibi, aynı isimler Hz. Peygamber için de kullanılır. Çünkü o da bir peygamber olarak, yeni hükümler koymuş veya Kur’an’ın hükümlerini tamamlayıcı esaslar getirmiştir. Bu yüzden Hz. Muhammed de “Şâri” dir. Ancak O’nun koyduğu hükümler vahyin kontrolü altındadır. O’ndan vahye aykırı bir söz, fiil veya takrir zuhur ederse, Allah bunu düzeltir. Yanlış olan veya değişmesi gereken hükmün yerini vahiy alır. Kur’an’da şöyle buyurulur: “O, kendi arzu ve hevasından konuşmaz. Onun her konuştuğu, Allah tarafından vahyedilen bir vahiyden başka bir şey değildir” (en-Necm, 53/3,4)[7]

Tahrif Edilen Şeriat

Modern sistemler, din özgürlüğü derken dinin iman, ibadet ve ahlakının fert vicdanında yaşatılmasını ve toplumlarda dini ilkelerin bir kültür olarak kalmasını kastetmektedirler. Onlar bu anlayışlaroyla kitabın bir kısmını alıp bir kısmını terk ettiklerini ortaya koyarlar.(Bakara/85) Bu düşünce biçimine sahip olanlar dinin ancak kendi sosyal statülerini destekleyecek, konumlarına zarar vermeyecek kısmına razı olurlar. Onların yanında din, hayata yön veren bir inanç değil bir vicdani kanaat veya bir kültürel değerdir. Böyleleri, dinin kendilerinin ve toplumun hayatını yön vermesini ve bütünyle etkin olmasını istemezler(Hacc/11)

Bu düşünce biçimine sahip olanlar, Allah’ın gönderdiği dini ve Onun emirleri ve tavsiyelerini kendi toplum modellerine aykırı gördükleri için beğenmezler. Kendileri insanlar ve toplumlar için, Allah’ın gönderdiği temel inançlardan farklı olacak şekilde hüküm koyarlar, yeni şeriatler oluştururlar.

Türkçe’de şeriat deyince sözlük anlamına ve genel olarak kullanılan manasına bakılmaksızın yalnızca İslam toplum ve devlet düzeni için kurallar akla getirilmektedir. Kimileride bu kelime ile yalnızca İslam ceza hukuk sistemini kastetmektedir. Meseleye bilimsel bir açıdan bakılmadığı için de bu kavram pek çok kesim tarafında eksik ve yanlış tanınmaktadır.

Kimileride bu keilmeyi kendi bakışıyla değerlendiriyorlar,Ona olumsuz bir anlam yükleyip bununla Allah’ın Aziz dini İslam’ı tartışma zeminine çekmek istiyorlar. Bazı kimseler kendilerine göre bir şeriat tanımı yapıyorlar, sonra da kendi uydurudkları tanıma göre İslam’a karşı olumsuz tavır alıyorlar. Hatta Müslüman olduğunu iddia eden pek çoklarıda bu yanlış bilgilendirme yüzünden Allah’ın dini İslam’ı yanlış anlıyorlar, yanlış tanıyorlar. Bilmeden kendi değerlerine karşı çıkıyorlar. Kötü niyetli bozguncuların ve kendi ideolojilerini topluma bir dünya görüşü, bir yaşama biçimi olarak dayatıp saltanat sürmek isteyenlerin yanlış görüşlerini bir tarafa  bırakıp olaya doğru açıdan bakmak gerekir. Bilinmelidir ki bir kavram kendi bağlamında kendi ait olduğu sistemde bir anlam kazanır. O kavramı alanından koparır, içerisini kendiniz doldurmaya kalkarsanız o kavramla ifade edilen şeyi insanlara arzu edildiği gibi sunmanız mümkün değildir. Şunu da vurgulamak gerekiyor ki bu kavramın bu denli yanlış tanıtılması İslam’a karşı olan, Onun bir hayat sistemi olarak yaşanmasını istemeyen bir zihniyetin çabasıdır.

İslam şeriatı, İslam’ın ahkamı olduğu için iman edenlerin nasıl ibadet edeceklerini düzenler, onların toplum düzenin korur, hakları sahibine verir, ‘nasıl bir insan nasıl bir toplum’ sorularının cevabını karşılar.

İslam Şeriatının şu özellikleri vardır :

1) İslam Şeriatı, kurallarını Allah’ın koydu bir şeriattır.

2) Bütün insanların yararını gözetir, belli bir grubun ve belli bir toplumun değil.

3) İnsanın yaratılışına uygundur, zorlamacı değil.

4) Kıyamete kadar geçerli olacaktır, çünkü Kur’an ayakta kalacaktır.

5) İnsanla ilgili her şeyi içerisine almaktadır.

6) Maddi ve manevi yaptırımları aynı anda uygular.

7) Kur’an’a dayanmak şartıyla, ictihad sayesinde her devirde ve her yerde uygulanabilecek bir hayat sistemini sunmaktadır.[8]

 

Şeriat Tekvini ve Teşrii olmak üzere ikiye ayrılır;

Tekvini şeriat, Allah’ın kâinata koymuş olduğu kural ve kanunlar bütünüdür ki emredilenlere muhalefet etme imkânı tanımamıştır.

Teşrii şeriat; Allah’ın insanların hayatının tümüne koymuş olduğu kural ve kanunlar bütünüdür ki uyup uymama noktasında kişilerin iradelirine  bırakmıştır. Uymayanı ateşle tehtid etmiş uyana ise Cennet’i vaad etmiştir.

O yüzden şunu kesin bir şekilde söyleyebiliriz ki; Tekvini kanunları kim koyuyarsa Teşrii kanunları da O koyar.

“Allah, kendisine hükümdarlık verdi diye, Rabbi hakkında İbrahim’le tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim, ona: “Benim Rabbim odur ki, hem diriltir, hem öldürür.” dediği zaman: “Ben de diriltir ve öldürürüm.” demişti. İbrahim: “Allah güneşi doğudan getiriyor, haydi sen onu batıdan getir!” deyince kâfir şaşakaldı. Öyle ya, Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.”(Bakara/258)

[1] H.Ece İslam’ın Temel Kavramları

[2] El-Müfredet- Rağıb el-İsfehani

[3] Tefsiru’l – Maverdi 1,51

[4] H.Ece İslam’ın Temel Kavramları

[5] Y.Kerimoğlu- Kelimler Kavramlar

[6] Fi Zilali’l Kur’an-Şura/21

[7] Şamil İA

[8] H:Ece İslam’ın Temel Kavramları

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.