sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA CASİYE SURESİ 1. VE 5. AYETLER ARASI

SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA CASİYE SURESİ 1. VE 5. AYETLER ARASI
22.12.2023
237
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

1- Ha, Mim.

2- Kitab’ın indirilmesi, üstün iradeli ve her yaptığını bir hikmete göre yapan Allah’ın katındandır.

3- Göklerde ve yerde müminler için nice dersler vardır.

4- Sizin yaratılmanızda ve canlıların yeryüzünde yayılmasında, kesin olarak inanan kimseler için ibretler vardır.

5- Gecenin ve gündüzün birbiri ardına gelmesinde, gökten, Allah’ın rızık vermek için yağmur indirip, yeri onunla ölümünden sonra diriltmesinde, rüzgarı estirmesinde aklını kullanan kimseler için dersler vardır.

Önce “Ha, Mim” harflerinden, sonra kitabın üstün iradeli ve her yaptığını bir hikmete göre yapan Allah tarafından, indirilişinden söz ediliyor. Her ikisi de, bazı surelerin tanıtım bölümlerinde bu kopuk harflere ilişkin yaptığımız açıklamalarda değindiğimiz gibi, kitabın kaynağını göstermektedirler. Şöyle ki: Bu tür harflerden meydana gelen bu kitap bir mucizedir. Ama onlar bu tür harflerle benzeri bir kitap meydana getiremezler. Bu da, kitabın Allah katından indirildiğini belgeleyen sürekli bir kanıttır. Allah “üstün iradelidir” herşeye gücü yeter, hiç kimse O’na engel olamaz. “Her yaptığını bir hikmete göre yapar.” Herşeyi bir plan içinde yaratır ve her işi hikmetle yürütür. Hiç kuşkusuz bu, surenin genel havasına ve onunla muhatap olan farklı kişiliklere uygun bir değerlendirmedir.

Kafirlere durumları ve bu kitaba karşı takındıkları olumsuz tavır gözler ününe serilmeden önce, çevrelerindeki evrene serpiştirilmiş Allah’ın ayetlerine işaret ediliyor. Bu ayetler bile tek başlarına onların inanmaları için yeterlidirler. Kur’an-ı Kerim, belki uyanır, kilitli kapıları açılır, bu kitabı indiren ve şu koca evrenin yaratıcısı olan Allah’a karşı duyarlılıkları harekete geçer diye kalplerini bu ayetlere yöneltiyor:

“Göklerde ve yerde müminler için nice dersler vardır.”

Göklerde ve yerde bulunan Allah’ın ayetleri sadece bir varlık ile, sırf bir durum ile sınırlandırılamazlar. İnsan nereye bakarsa baksın, şu olağanüstü evren içinde Allah’ın ayetleri ile karşılaşacaktır. Hem evrendeki hangi şey ayet değildir ki?

Kocaman cisimleriyle, akıl almaz boyuttaki galaksileri ile, yörüngeleri ile şu gökler. Buna rağmen uzay boşluğuna fırlatılmış birer tanecik gibidirler. Şu dehşet verici, şu korkunç ve şu güzel uzay…

Gök cisimlerinin kendi yörüngelerinde kesintisiz, dikkatle ve ahenkle dönüşleri… Göz bu ahengin seyrine doymaz. Kalpler bu ahengi düşünmekten bıkmaz…

İnsana göre son derece geniş ve büyük görünen ama büyük yıldızlar karşısında, sonra içinde kaybolduğu uzay karşısında bir zerre, bir toz gibi duran şu yeryüzü… Şayet uzaydaki hiçbir şeyin kaybolmasına izin vermeyen evrensel yasayla herşeyi bir düzen içinde tutan ilahi güç olmasaydı yeryüzü korkunç uzay boşluğunda kaybolup giderdi.

Ayrıca yüce Allah’ın evrenin sistemi içindeki özel yörüngesinde yüzen şu yeryüzünün yapısına yerleştirdiği hayatın meydana gelişine, devamına ve çeşitlenmesine elverişli birbiriyle bütünleşmiş, birbiriyle karışmış, birbiriyle ahenk oluşturmuş özellikler… Bu özelliklerden biri yok olsa veya değişse yeryüzünde hayatın meydana gelmesi ve sürmesi mümkün olmayacaktır. (Furkan suresi, 2. ayetin tefsirine bakınız.)

Yeryüzündeki canlı-cansız her varlık bir ayettir. Yeryüzündeki canlı-cansız her varlığın her parçası ayettir. Küçüğü ve incesi de tıpkı büyüğü, kocamanı gibi ayettir. Şu koskoca ağaçtaki veya şu küçücük bitkideki yaprak ayettir. Biçimi ve hacmi bakımından ayettir. Rengi ve kendine özgü duyu organları bakımından ayettir. Evrenin düzeni içinde üstlendiği rol ve yapısı bakımından ayettir. Hayvan ya da insanın bedenindeki şu kıl ayettir. Özellikleri, rengi ve hacmi bakımından bir ayettir… Kuşun kanadındaki şu tüy ayettir. Yapısının temel maddesi, uyumlu yapısı ve görevi bakımından ayettir… İnsan şu yeryüzünde veya gökyüzünde nereye bakarsa baksın üstüste binmiş, yığınlarca ayet görecektir. Bu ayetler aracısız onun kalbine, kulağına ve gözüne kendi varlıklarını duyuracaklardır.

Fakat, bu ayetleri kim görebilir? Kim duyabilir? Bu ayetler kendilerini kime anlatabilirler? Kime?

“Müminler için..:

Çünkü kalplerin yankıları, parıltıları ve sızıntıları algılayacak şekilde açık olmalarını, yüce Allah’ın yerde ve gökteki ayetlerini hissedecek duyarlılığa sahip olmalarını sağlayan imandır. Kalplere sevecenliğini, tatlılığını veren imandır. Odur kalpleri canlandıran, inceltip şeffaflaştıran. Evrene yerleştirilmiş gizli açık mesajları algılamasını sağlayan O’dur. Bütün bu mesajlar sanatkâr ilahi ele işaret etmektedirler. Bu durum, ilahi elin şekil verdiği, meydana getirdiği canlı cansız her varlığın ortak ve belirgin özelliğidir. Çünkü Allah’ın elinden çıkan herşey bir mucizedir, olağanüstüdür. Allah’ın yarattığı hiçbir varlık böyle bir mucize meydana getiremez.

Sonra surenin akışı evrenin engin ufuklarından alıp onları kendi iç dünyalarına yöneltiyor. Çünkü bu daha yakındır kendilerine ve buna karşı daha çok duyarlıdırlar:

“Sizin yaratılmanızda ve canlıların yeryüzünde yayılmasında, kesin olarak inanan kimseler için ibretler vardır.”

Olağanüstü yapıda, eşsiz özelliklere sahip, latif, ince ve çok çeşitli görevlerle donatılmış bir varlık olarak insanın yaratılışı bir mucizedir. Sık sık yenilenmesinden ve çok yakınımızda gerçekleşmesinden dolayı unutulan bir mucize… Fakat insan bedenindeki herhangi bir organın organik yapısı o kadar karmaşıktır ki, insanı şaşkına çevirir, dehşeti ve yapısının olağanüstülüğü insanın başını döndürür.

Tek hücreli amiplerle ve onlardan daha büyük canlılardaki en basit şekliyle bile hayat bir mucizedir. Ya insan gibi karmaşık ve akıl almaz bir organizmaya sahip bir canlı?.. Üstelik insanın ruhsal yapısı organik yapısından daha karmaşık, daha akıl almaz ve daha içinden çıkılmazdır.

Çevresinde dolaşan ve sayılarını Allah’tan başka kimsenin bilemediği değişik renklere, türlere, biçimlere ve hacimlere sahip canlılar… En küçüğünün yaratılışı da tıpkı en büyüğününki gibi bir mucizedir. Hareketleri bir mucizedir. Yeryüzündeki hayatının bütünlük içindeki oranı bir mucizedir. Öyle ki hiçbir tür kendisi için belirlenen sınırı aşamaz. Varlığı ve yaşama süresi bu çerçeve içinde koruma altındadır. Başka türleri kaplayıp yok etmesine için verilmez. Çeşitli türden ve renkten canlıların dizginini elinde bulunduran el, bir hikmet ve plan uyarınca onları çoğaltır veya azaltır. Onlardan her birine aralarındaki genel dengeyi koruyacak özellikler, güçler ve görevler verir.

Akbabalar uzun yıllar yaşayan ve leş yiyen yırtıcı kuşlardır. Buna karşılık serçelere ve sığırcık kuşlarına oranla az ürerler, bıraktıkları yumurta ve yavru sayısı çok azdır. Şayet akbabalar da serçeler gibi üreselerdi durum ne olurdu? Bütün kuşların kökünü nasıl kuruturlardı, bir düşünelim?

Hayvanlar aleminde de yılan öyledir. Acaba yılan ceylanlar ve koyunlar gibi üreseydi ne olurdu? Ormanlarda yiyecek ve canlı hayvan namına birşey kalmazdı. Ne var ki dizgini elinde tutan el, yılanların üremesini istenen ölçüde tutuyor. Eti yenen ceylan ve koyun gibi hayvanların da belirlenmiş bir nedene bağlı olarak çok üremelerine izin veriyor.

Bir tek sinek bir yumurtlama döneminde yüzbinlerce yumurta bırakıyor. Buna karşılık en çok iki hafta yaşayabiliyor. Acaba sinekler kontrolden çıkıp aylarca veya senelerce yaşasalardı durum ne olurdu? Sinekler bedenlere çullanıp gözleri oymaya başlamazlar mıydı? Fakat herşeyi yönlendiren ilahi güç, özenle belirlenen bir plana uygun olarak herşeyi kontrol altında tutuyor. Bu planda her ihtiyaç, her durum ve her şart gözönünde bulundurulmuştur.

İşte böyle… İnsanlık aleminde, hayvanlar aleminde, herşey yaratılışı, özellikleri, ölçüsü ve planı bakımından bir mucizedir. Hepsi de kendi kendini anlatan mucizelerdir. Ama kime? Bu mucizeleri gören, düşünen ve kavrayan kimlere?

“Kesin olarak inanan kimseler için:

“Yakin” olarak ifade edilen kesin inanç kalpleri algılamaya, etkilemeye ve yumuşamaya hazırlayan bir durumdur. Kesin inanç kalpleri sakinleştirir, yatıştırır, onlara kararlılık verir. Evrensel gerçekleri, kararsızlıktan, şaşkınlıktan, değişken duygulardan uzak rahat, sakin ve huzurlu bir duyguyla algılamasını sağlar. Böylece algıladığı en ufak şeyden varlık alemindeki en büyük sonuçları çıkarır.

Sonra surenin akışı onları kendi iç alemlerinden ve çevrelerindeki canlıların hareketlerinden alıp evrensel olaylara, bu olayların doğurduğu hem kendi hayatları hem de diğer canlıların hayatları üzerinde derin etkisi bulunan sebeplere yöneltiyor: ,

“Gece ve gündüzün birbiri ardına gelmesinde, gökten Allah’ın rızık vermek için yağmur indirip yeri onunla ölümünden sonra diriltmesinde, rüzgarı estirmesinde aklını kullanan kimseler için dersler vardır:’

Gece ve gündüzün dönüşümlü olarak gelmesi, insan ruhu üzerindeki taze etkisini tekrarın yıprattığı büyük bir olaydır! İlk defa gündüz ile veya gece ile karşı karşıya kalan bir insan için bundan daha ilginç daha olağanüstü etkiye sahip bir olay var mı? Algılama yeteneğini kaybetmemiş açık bir kalp her zaman bu olağanüstülüğü görür. Bu olağanüstülük karşısında her zaman ürperir. Gece ve gündüzü gördükçe tüm evreni evirip çeviren Allah’ın elini görür…

Beşeri bilimler gelişmiş, bazı evrensel olaylara ilişkin bilgileri artmış, genişlemiştir. Bugün insanlar gece ve gündüzün, dünyanın yirmidört saatte bir güneş önünde kendi ekseni etrafında dönmesi sonucu meydana gelen iki olay olduklarını biliyorlar. Fakat bu bilgi olayın olağanüstülüğünden birşey götürmez. Çünkü dünyanın dönüşü de başlıbaşına bir mucizedir. Bu cismin, kendi ekseni etrafında, bu düzenli hızıyla havada gezinmesi, uzay boşluğunda hiçbir şeye dayanmadan yüzmesi ancak onu tutan ve yönlendiren ilahi güçle mümkündür. Bu değişmez düzeni belirleyen, canlı ve cansız varlıkların uzay boşluğunda yüzen, dolaşan, dönen bu gezegen üzerinde durmalarını sağlayan sistemi yerleştiren işte bu ilahi güçtür.

İnsanların bilgileri arttıkça canlıların hayatı açısından bu iki olayın ne kadar önemli olduklarını kavrıyorlar. Şu gezegen üzerindeki vakitlerin gece ile gündüz arasında bu oranda bölünmesinin hayatın varlığı ve devamı için gerekli olan başlıca etken olduğunu ve şayet bu iki olay şimdiki ölçü ve düzende gerçekleşmeselerdi yeryüzündeki herşeyin özellikle canlılar arasında bu ayette muhatap olan insanların hayatının değişeceğini biliyorlar. Bu yüzden bu iki olayın insanın algılayışı açısından önemi azalmadan, üstelik artarak devam etmektedir.

“Allah’ın rızık vermek için yağmur indirip yeri onunla ölümünden sonra diriltmesinde..:

Bu ayette geçen rızık kavramı ile gökten inen su kastedilmiş olabilir. Nitekim eski kuşak tefsirciler bu şekilde anlamışlar. Oysa gökten inen rızık daha geniş kapsamlıdır. Örneğin gökten dünyamıza inen ışınlar, toprağın canlanması üzerinde sudan daha az etkili değildir. Hatta Allah’ın izniyle suları meydana getiren bu ışınlardır. Çünkü denizlerden suyun buharlaşmasını sağlayan güneşin sıcaklığıdır. Buharlaşan sular bir süre sonra yoğunlaşarak yere yağmur halinde yağar. Pınarlarda, nehirlerde akar ve ölümünden sonra toprak bu su sayesinde canlanır. Toprağın canlanmasında su, sıcaklık ve ışık aynı oranda etkili olmuşlardır. “Rüzgarı estirmesinde.”

Rüzgarlar, şu akıllara durgunluk veren evrenin planında öngörülen ince ve ahenkli düzen uyarınca kuzeyden, güneyden, doğudan, batıdan, ters yönden, aynı yönden sıcak, soğuk eserler. Evrenin planında herşeyin hesabı en ince noktasına kadar yapılmış, hiçbir şey kör tesadüfe bırakılmamıştır. Rüzgarın esmesinin, dünyanın dönüşü, gece ve gündüz olayı ve gökten inen rızıkla yakın ilişkisi vardır. Bu olayların tümü yüce Allah’ın evreni yaratmaya ve onu dilediği gibi yönlendirmeye ilişkin iradesinin gerçekleşmesi için birbirlerine yardımcı olmaktadırlar. tün bu olaylarda evrene serpiştirilmiş ayetler vardır. Ama kime?

“Aklını kullanan kimseler için..:

İşte burada akla iş düşüyor. Bu alanda kullanabileceği geniş bir imkan vardır.

Bunlar yüce Allah’ın evrende sergilediği bazı ayetlerdir. İşte, kesin inanan ve akıllarını kullanan müminlere yönelik bu anlam yüklü mesajlarla bu ayetlere işaret ediliyor. Allah’ın Kur’an’daki ayetleri aracılığı ile bu evrensel ayetlere işaret ediliyor, kalplere dokunuluyor, akıllar uyarılıyor ve doğrudan doğruya fıtratın diliyle insan fıtratına hitap ediliyor. Çünkü insanın fıtratı ile evren arasında gizli ve köklü bir bağ vardır. Bu yüzden fıtratın uyanması için Kur an ayetleri gibi birkaç anlamlı cümlenin dışında birşey yapmak gerekmez. Dolayısıyle Kur an ayetlerine inanmayan birinin onun dışında bir şeye inanması beklenemez. Bu anlamlı işaretlerin uyandıramadığı bir kalbi, bu etkin mesajdan sonra hiçbir çığlık uyandıramaz: Okuyalım:

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.