sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 108. AYET-İ KERİME

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 108. AYET-İ KERİME
15.01.2024
278
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

108- Yoksa siz de Peygamberinize, daha önce Musa’ya sorulduğu gibi sormak mı, istiyorsunuz? Kim, inkârı imana değişirse şüphesiz doğru yoldan sapmıştır.

Ey insanlar, daha önce kendi kavminin Musa’ya lüzumsuz sorular sorduğu gibi siz de Peygamberinize bu çeşit sorular mı sormak istiyorsunuz? Onların sapıklığa düştükleri gibi siz de mi sapıklığa düşmek istiyorsunuz? Siz de inat ve kibirle kendi Peygamberlerine “Allah’ı bize açıkça göster” diyen Yahudiler gibi mi olmak istiyorsunuz? Kim Allah’ı ve âyetlerini tasdik etmeyi bırakır da onu ve âyetlerini inkâr etmeye kalkarsa o kimse doğru istikametten ayrılmış, nimet­lerle dolu olan cennete ulaştıran yoldan sapmıştır.

Müfessirler, bu âyet-i kerimenin nüzul sebebi hakkında çeşitli görüşler zikretmişlerdir:                         .

Abdullah b. Abbas’tan nakledilen bir görüşe göre bu âyet-i kerimenin nüzul sebebi şudur: Rafı’ b. Hureymile ve Vehb b. Zeyd, Resulullah (s.a.v.)e “Sen, gökten bize indirilen bir kitap getir de okuyalım ve nehirler akıt. Böylece sana uyalım ve seni tasdik edelim.” dediler. İşte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.

Katade ve Süddiye göre ise bu âyet-i kerimenin nüzul sebebi, Yahudile­rin Hz. Musa’dan, Allah’ı kendilerine göstermesini istedikleri gibi Arapların da Resulullah’tan, Allah’ı kendilerine açıkça göstermesini istemeleridir.

Mücahid de bu âyet-i kerimenin nüzul sebebi hakkında diyor ki: “Kureyş kabilesi, Hz. Muhammed (s.a.v.)den. Safa tepesinin, kendiler için altın yapılmasını istediler. O da buyurdu ki: “Safa tepesi sizin için, İsrailoğullanna inen sofra gibi olur. Eğer altın yapıldığı halde inkârınıza devam ederseniz, Allah’ın, Yahu­dilere dediği gibi “Âlemlerden hiçbir kimseye yapmayacağı azapla sizi cezalandırır. Bunun üzerine teklifi yapanlar ondan vazgeçtiler ve Allah teala işte bu âyet-i kerimeyi indirdi.

Ebul Âliye ise bu âyetin nüzul sebebi hakkında şunları zikretmiştir. “Bir adam Resulullah’a gelerek “Ey Allah’ın Resulü, keşke bizim keffaretlerimiz de İsrailoğullarının keffaretleri gibi olsaydı.” dedi. Resulullah da şöyle buyurdu: “Ey Allah’ım, biz bunu istemiyoruz.” Allah’ın size verdikleri, İsrailoğulları­na verdiklerinden daha hayırlıdır. İsrailoğullarından biri bir günah işlediğinde günahı ve günahının keffareti kapısına yazılırdı. Eğer onun keffaretini yerine getirecek olursa dünyada rezil olurdu. Getiremezse kendisi için âhirette rüsvay olma sebebi olurdu. Halbuki Allah size, İsrailoğullarından daha hayırlısını vermiş ve şöyle buyurmuştur: “Kim bir kötülük işler veya nefsine zulmeder de sonra Allah’tan bağışlanmasını dilerse Allah’ı, mağfiret ve merhamet edici olarak bulur.

Resulullah (s.a.v.) sözlerine devamla şöyle buyurmuştur:

“Beş vakit namaz ve Cuma namazı, diğer Cuma namazına kadar aralarında işlenen günahların keffaretîdir. Yeter ki büyük günah işlenme­miş olsun. Kim bir iyilik yapmayı ister de onu yapamayacak olursa Allah, katında o kimse için tam bir iyilik mükâfaatı yazar. Kim de bir iyiliği diler ve onu yapa­cak olursa Aziz ve Celil olan Allah, kendi katında on mükâfaat yazar. Yedi yüz mükâfaata ve daha çok mükâfaatlara ulaştırabilir. Kim de bir kötülük yapmaya niyet eder de onu yapmayacak olursa Allah, kendi katında o kimse için tam bir iyilik mükâfaatı yazar. Kim üe bir kötülüğe niyet eder ve onu işleyecek olursa Allah onun için sadece bir kötülük cezası yazar. (Bütün bunlardan sonra Allah’a karşı, ancak kendisini helak etmek isteyen helak olur.) İşte o adamın Resulullah’tan İsrailoğullarının keffareti gibi keffaret istemesi, Resulullah’ın da ona bu cevabı vermesi üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuş ve Allah Teâlâ “Yoksa sîz de Peygamberinize, daha önce Musaya sorulduğu gibi somak mı istiyorsunuz? Kim inkârı imana değişirse şüphesiz doğru yoldan sapmıştır.” buyurmuştur.

Peygamber (s.a.v.)e lüzumsuz sorular sormanın mahzurlu olduğu husu­sunda diğer bir âyet-i kerimede de şöyle buyurulmaktadır: “Ey iman edenler, açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek olan şeylerden sormayın.,. Bu hususta Peygamber efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

“Şüphesiz ki Allah sizin için üç şeyi çirkin görmüştür. Bunlar, dedi­kodu, malı lüzumsuz yere harcamak ve çokça soru sormaktır.

Diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyuruluyor: “Ebu Hureyre (r.a.) di­yor ki:

“Resulullah (s.a.v.) bizlere bir hutbe okudu. Hutbesi esnasında şöyle bu­yurdu: “Ey insanlar, şüphesiz ki Allah size Hac yapmayı farz kıldı. O halde Hac yapın.” “Bunun üzerine bir adam: “Ey Allah’ın resulü, her sene mi?” diye sordu. Resulullah sustu. Adam sorusunu üç kere tekrarladı. Sonunda Resulullah “Şayet “Evet” diyecek olsaydım sizin için her sene Hac yapmak farz olurdu. Siz de buna güç yetiremezdiniz.” buyurdu. Resulullah (s.a.v.) daha sonra da şöyle buyurdu: “Ben sizi bıraktığım müddetçe siz de beni bıra­kın. Çünkü sizden önceki ümmetler çokça soru sormaları ve Peygamberleriyle ihtilafa düşmeleri yüzünden helak olmuşlardır. Ben size bir şeyi em­rettiğimde onu gücünüz yettiği ölçüde yerine getirin. Bir şeyi de yasakladı­ğım zaman onu terk edin.

Âyet-i kerimenin devamında “Kim inkârı imana değişirse şüphesiz doğru yoldan sapmıştır.” buyurulmaktadır. Bunun mânâsı “Kim Allah’ı ve âyetlerini inkâr etmeyi, Allaha ve âyetlerine iman etme ile değiştirecek olursa şüphesiz ki o kimse doğru yoldan sapmış ve kendisini helake sürüklemiş olur.” demektir.”

Ebul Âliye, âyetin bu bölümünü “Kim bollukla zorluğu değiştirecek olur­sa şüphesiz ki o, doğru yoldan sapmış olur.” şeklinde izah etmiş Taberi, inkârın “Zorluk” imanın da “Bolluk” anlamlarına geldiğini duymadığı gerekçesiyle Ebul Âliye’nin bu izah tarzını isabetli görmemiştir. Ancak “Zorluk”tan maksa­dın, inkarcının âhirette göreceği zorluk, bolluktan maksadın da müminin âhirette göreceği bolluk kabul edilmesi halinde Ebul Âliye’nin görüşünün çıkar bir tarafı olacağını, buna rağmen âyetin zahirinin böyle bir şeye işaret etmediği­ni söylemiştir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.