sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA FETİH SURESİ 25 VE 26. AYETLER

SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA FETİH SURESİ 25 VE 26. AYETLER
10.02.2024
195
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

25- Onlar inkar eden ve sizin Mescid-i Haram’ı ziyaretinizi ve bekletilen kurbanların yerine ulaşmasını men edenlerdir. Eğer Mekke’de kendilerini henüz tanımadığınız mü’min erkekler ve kadınları bilmeyerek eziyet etmenizi önlemek için, Allah savaşı önledi. Dilediklerine rahmet etmek için Allah böyle yapmıştır. Eğer onlar birbirinden ayrılsaydı elbette onlardan inkar edenleri, elemli bir azaba çarptırırdık.

26- O zaman inkar edenler, kalplerine öfke ve gayretin cahiliyye çağının öfke ve gayretini koymuşlardı. Allah da elçisine ve mü’minlere huzur ve güveni indirdi; onları takva sözüne tutunmalarını sağladı. Onlar, bu söze layık ve ehil kimselerdi. Allah herşeyi bilmektedir.

Onlar yüce Allah’ın ölçü ve değerlendirmesine göre şu iğrenç olan “Onlar inkar edenler” nitelemesini hak etmiş gerçekten kafir kimselerdir. Yüce Allah bu küfür damgasını onlara öyle vuruyor ki sanki bu nitelikte yalnız başlarınadırlar ve sanki küfürde köklü ve asildirler. Onlar küfür ve kafirlerden tiksinen yüce Allah nezdinde en iğrenç yaratıklardır. Öte yandan yüce Allah diğer kötü davranış ve tutumlarını da aleyhlerine kaydetmektedir. Bu da mü’minleri Mescid-i Haram’dan alıkoymaları, kurbanlık develeri de engelleyip dinen belirlenmiş kesim yerlerine ulaşmalarına engel olmalarıdır.

“Sizin Mescid-i Haram’ı ziyaretinizi ve bekletilen kurbanların yerine ulaşmasını men edenlerdir.”

Onların bu yaptıkları cahiliyet açısından da İslam açısından da çok çirkin bir harekettir. Dedeleri Hz. İbrahim’den beri Arap yarımadasında tanıdıkları tüm dinlerde de çok günahtır. Kendi adaletleri ve inançları açısından da mü’minlerin inançları açısından da çok günahtır. O halde yüce Allah mü’minlerin ellerini onların üstlerinden, yaptıkları hareketin kendi katında küçük bir günah olduğu için ve dolayısı ile onlara şefkat ve merhametinden dolayı çekmiş değildir. Asla! Onların ellerini ancak ve ancak başka bir hikmetten dolayı çekmiştir. Yüce Allah, mü’minlere ihsan edip bu hikmeti, onlara açıklamaktadır: “Mekke’de kendilerini henüz tanımadığınız mü’min erkeklerle mü’min kadınları bilmeyerek eziyet etmenizi önlemek için Allah savaşı önledi.”

Birkere, Mekke’de hicret edememiş, müşriklerin arasında kendini gizleyip müslüman olduğunu açıklamamış bazı güçsüz müslümanlar vardı. Şayet savaş çıkıp da müslümanlar Mekke’ye hücum etselerdi o müslümanları tanımadıkları için belki de onları çiğneyecekler, ezecekler ve öldüreceklerdi. O zaman da müslümanlar müslümanları öldürüyor denilecekti. Müslüman oldukları ortaya çıkanların hata ile öldürüldükleri açığa çıkınca da müslümanlar onların diyetlerini ödemek zorunda kalacaklardı. Sonra bir başka hikmetten söz edebiliriz: Şöylesine, yüce Allah bilmektedir ki, müslümanları Mescid-i Haram’dan alıkoyan o kafirlerin arasında kendisine sonradan hidayet verilecek ve yüce Allah’ın rahmetine girmeleri takdir edilmiş kimseler vardı. Yüce Allah bu kimselerin mizaçlarını ve içyüzlerini biliyordu. İşte şayet bunlarla o kafirler birbirinden ayırd edilmiş olsalardı yüce Allah müslümanlara savaş izni verir ve kafirleri acıklı bir azaba çarptırırdı.

“Dilediklerine rahmet etmek için Allah böyle yapmıştır. Eğer onlar birbirinden ayrılsaydı elbette onlardan inkar edenleri elim bir azaba çarptırırdık.” Böylece yüce Allah, o eşsiz, o bahtiyar, o seçilmiş olan kitleye takdir ve idaresinin gerisinde gizli olan hikmetinin bir kısmını açıklıyor. Ve kafirleri nitelemeye, onların niteliklerini ve dışa vuran hareketlerini kaydettikten sonra, iç dünyalarını yansıtmaya devam ediyor.

“O zaman inkar edenler, kalplerine öfke ve gayreti, o cahiliyet çağının öfke ve gayretini koymuşlardı.”

Kafirlerin kalplerinde ateşledikleri izzet-i nefis, inanç ve sistem uğruna değildi. Sadece ve sadece kibir, övünme, şımarıklık ve eziyet verme taassubuydu bu. Resulullah’ı ve beraberinde bulunan müslümanların karşısına dikilmelerine neden olan bir taassuptu. Bu taassup nedeni ile müslümanları Mescid-i Haram’a bırakmıyorlar, yanlarında getirdikleri develerin kesilecekleri yere kadar ulaşmalarına engel oluyorlardı. Bu davranışları her türlü adet ve inanca aykırı idi. Bütün gayeleri, Araplara “Müslümanlar Mekke’ye zorla girdiler” dedirtmemekti. İşte bu cahili taassup uğruna her adet ve dinde büyük bir günah, iğrenç sayılan bu hareketi yapıyorlardı. Ve kutsallığı uğruna yaşadıkları bu kutsal evin saygınlığını çiğniyorlar, ne cahiliyet devrinde ve ne de islamda saygınlığına asla dokunulmayan haram ayları çiğniyorlardı. Bu taassup kendilerine -başlangıçta- barışçı bir plan tavsiye edip onları, Muhammed’i -salât ve selâm üzerine olsun- ve beraberinde bulunanları Mescid-i Haram’dan engelledikleri için ayıplayan herkese hakaretlerinde kendisini gösteren bir taassuptu. Ve yine, bu taassup Amr oğlu Süheyl’in “Rahman ve Rahim” isimlerini ve anlaşma metninde Resulullah’ın, “Muhammed Allah’ın elçisi” sıfatını reddetmelerinde gösteriyordu kendini. İşte tüm bu, taassuplar, bu böbürlenen haksız yere eziyet eden şu cahiliyetten kaynaklanıyordu. Yüce Allah, onların ruhlarında var olan Hakka ve O’na boyun eğmeye karşı direnci bildiği için, içlerine böyle cahiliyet taassubunu yerleştirmiştir. Oysa mü’minleri bu tür bir taassuba düşmekten korumuş, bunun yerine ruhlarına iç huzuru ve Allah korkusu yerleştirmiştir.

“Allah’da elçisine ve mü’minlere huzur ve güveni indirdi; ve onları takva sözüne tutunmalarını sağladı. Onlar bu söze layık ve ehil kimselerdi. Allah herşeyi bilendir.”

Ağırbaşlılık ve sükunet veren iç huzuru, tıpkı alçak gönüllülük ve kaçınmayı ilham eden takva (Allah korkusu) gibidir. Bunların her ikisi de, Rabb’ine kavuşan ve bu kavuşmada sükunet bulan, içinde güven olan şeyle huzur bulan ve her hareket ve düşüncesinde Rabb’inin hoşnudluğunu gözeten mü minin kalbine layık niteliklerdir. Bir mü’min şımarıp azmaz. Kendi gururu incindi diye kızmaz mü’min. Aksine, Rabbi ve dini uğruna kızar. Kendisine sakin ve huzurlu olması emredildiğinde, kalbi titrer ve hoşnudluk ve huzur içinde boyun eğer. Dolayısı ile mü’minler takva sözcüğüne daha layık idiler ve buna tam ehildiler. Yüce Allah’ın onların kalbine iç huzuru indirip takva yerleştirme ihsanı yanında bu takva ile nitelenmeleri de Rabb’lerinden mü’minlere bir başka övgüdür. Gerçekten mü’minler bunu yüce Allah’ın ölçüsü ile ve tanıklığı ile hak etmişlerdi. Yüce Allah’ın ilmi ve takdirinden kaynaklanan önceki şereflendirmeye ek olarak bu da bir başka şereflendirmedir. “Allah herşeyi bilendir:’

Daha önce Resulullah’ın gördüğü rüya ile, sevinip birbirine müjdeler veren bazı mü’minleri, rüyanın o yıl gerçekleşmemesinin ve Mescid-i Haram’a girmekten engellenmelerinin dehşete düşürdüğünü görmüştük. Yüce Allah onlara bu rüyanın doğru bir rüya olduğunu, yeniden vurgulamakta, o rüyanın kendi katından olduğunu ve onun mutlaka çıkacağını ve bu rüyanın gerisinde Mescid-i Haram a girmekten daha büyük, daha önemli gelişmeler olacağını onlara haber vermektedir.

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.