sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 143. AYET-İ KERİME

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 143. AYET-İ KERİME
17.02.2024
218
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

143- Böylece biz sizin, insanlara karşı şahit olmanız, Peygamberin de size karşı şahit olması için sizi, orta yolu tutan bir ümmet kıldık. Önceden üzerinde bulunmuş olduğun kıbleyi, sadece peygambere uyan kimseyi geri­singeri dönenden ayırtetmek için çevirdik. Bu, Allah’ın hidayet ettiklerinin dışındakilere ağır gelir. Allah sizin imanınızı zayi edecek değildir. Şüphesiz Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.

Ey müminler, biz sizleri hidayete erdirdiğimiz ve İbrahim’in kıblesine dönmeyi nasib ettiğimiz gibi sizi başkalarından üstün de kıldık. Sizi, seçkin ve adil bir ümmet yaptık. Sizlerin, önceki Peygamberlerin, Allah’ın verdiği Peygamberliklerini ümmetlerine tebliğ ettiklerine dair o ümmetlere karşı kıyamet gününde şahit olmanız, Allah’ın Peygamberi Muhammedin de iman ettiğinize dair size şahit olması için, orta yolu tutan bir ümmet kıldık. Ey Muhammet, bizim seni, daha önce kıble edindiğin Kudüsten çevirip Kâbeye yöneltmemiz, ke­sin olarak iman edenlerle şirk ve şüphe içinde olanları birbirinden ayırdetmemiz için ve kimin sana tabi olup senin kıblene yöneleceğini, kimin de dininden dö­nerek münafık ve kâfir olacağını açığa çıkarmamız içindir. Kıbleyi çevirme bü­yük bir hadisedir. Bunu ancak, Allah’ın sana tabi olmaya ve sana indirdiklerini tasdik etmeye muvaffak kıldığı kişiler kabullenirler. Allah, daha önce Kudüse doğru yönelerek kıldığınız namazları zayi edecek değildir. Onlar da sahih ve geçerlidir. Şüphesiz ki Allah, kullarına karşı çok şefkatli ve çok merhametlidir.

Âyette geçen ve “Orta yolu tutan” diye tercüme edilen “Vasat” kelimesi hakkında Taberi şöyle diyor: “Buradaki “Orta yol”dan maksat, iki uç tarafın or­tası demektir. Müslümanlar dinlerinde orta yolu tutmuşlardır. Onlar ne Hıristi­yanlar gibi ruhbanlıkta aşın gitmişler ve Hz. İsa hakkında, Hanlık derecesine çı­karacak sözler söylemişler ne de Yahudiler gibi Allah tealanın kitabım değişti­rerek kendilerine gönderilen Peygamberleri Öldürerek ve rablerini yalancı çıka­rarak isyana düşmüşlerdir. Bilakis müslümanlar, itidali muhafaza etmişler, ifrat ve tefritten kaçınmışlardır.

Ebu Said el-Hudri, Resulullahm, âyette zikredilen “Sizi orta yolu tutan bir ümmet kıldık.” ifadesini, “Biz sizi, adaletli bir ümmet kıldık.” şeklinde izah ettiğini rivayet etmiştir.

Ebu Hureyre de Resulullahın, bu ifadeyi bu şekilde izah ettiğini rivayet etmiştir.

Mücahid, Katade, Rebi1 b. Enes, Abdullah b. Abbas, Ata ve Abdullah b. Kesir de âyette zikredilen ve “Orta yolu tutan” şeklinde tercüme edilen kelimesini “Adaletli davranan” diye izah etmişlerdir. Taberi buradaki adaletten maksadın “Seçkinlik” olduğunu söylemiş bu İfadenin mânâsının, “Biz sizi seç­kin bir ümmet kıldık” demek olduğunu beyan etmiştir.

İbn-i Zeyd ise buradaki “vasat” kelimesinden maksadın “İki şe­yin arasında bulunan” demek olduğunu, müminlerin, Hz. Muhammed (s.a.v.) ile diğer ümmetlerin arasında bulunduklarının ifade edilmesi için onlara bu sıfatm verildiğini söylemiştir.

Âyet-i kerimede: “Sizin, insanlara karşı şahit olmanız, Peygamberin de size şahit olması için sizi adaletli bir ümmet kıldık” buyuru İm aktadır. Ebu Said el-Hudri, Resulullahtan, âyetin bu bölümünü izah eden şu hadisi rivayet etmiş­tir. Resulullah buyurdu ki: “(Kıyamet gününde) Nuh çağrılacak ve ona “Sen (kavmine) tebliğ ettin mi?” denecektir. Nuh da “Evet” diyecektir. Bunun üzerine kavmi çağırılacak ve onlara: “Nuh size tebliğ etti mi?” diye sorulacak kavmi ise: “Bize herhangi bir uyarıcı gelmedi. Bize hiçbir kimse gelmedi.” diyecekler­dir. Bunun üzerine Allah teala Nuh’a: “Senin şahitlerin kimdir?” diye soracak Nuh da: “Muhammed ümmetidir.” diyecektir. Bunun üzerine sizler getirilecek­siniz. Onun tebliğ ettiğine dair şahitlik edeceksiniz. İşte Allah teala şu kelamıy-la bunu ifade etmektedir.” Böylece biz sizin, insanlara karşı şahit olmanız. Pey­gamberin de size karşı şahit olması için sizi, orta yolu tutan bir ümmet kıldık.”

Cabir b. Abdullah da Resulullahtan bunun benzeri bir hadisi rivayet etmistir. Hibban b. Ebi Cebele de Resulullahm şunları buyurduğunu rivayet et­miştir. “Allah teala kıyamet gününde kullarım bir araya topladığı zaman ilk ça­ğırılacak olan İsrafildir. Rabbi İsrafile “Sana verdiğim emri ne yaptın? Tebliğ ettin mi?” diye soracak İsrafil de: “Evet rabbim ben onu Cebraile tebliğ ettim.” diyecektir. Bunun üzerine Cebrail çağırılacak ve ona: “İsrafil emrimi sana tebliğ etti mi? denecek o da: “Evet rabbim o bana tebliğ etti” diyecektir. Bunun üzeri­ne İsrafil serbest bırakılacak ve Cebraile: “Sen emrimi tebliğ ettin mi? denecek­tir. Bunun üzerine Cebrail: “Evet, Peygamberlere tebliğ ettim.” diyecek ve Pey­gamberler çağırıp bu defa onlara: “Cebrail benim emrimi size tebliğ etti mi?” denecek onlar da: “Evet rabbimiz, tebliğ etti.” diyeceklerdir. Cebrail de serbest bırakılacaktır. Sonra Peygamberlere: “Siz emrimi ne yaptınız?” denecek Pey­gamberler de: “Biz ümmetlerimize tebliğ ettik,” diyeceklerdir. Bunun üzerine ümmetler çağırılacak ve onlara: “Peygamberler size emrimi tebliğ etti mi?” de­necek. Bazıları yalanlayacak bazıları da doğrulayacaktır. Bu defa Peygamberler: “Ey Rabbimiz, senin şahit olman yanında bizim onlara, emrini tebliğ ettiğimize dair şahitlik edecek şahitlerimiz mevcuttur.” diyeceklerdir. Allah teala: “Kim si­ze şahitlik edecektir?” diyecek, Peygamberler de: “Muhamed ümmeti şahitlik edecek” diyeceklerdir. Bunun üzerine Muhammed ümmeti çağırılacak ve onla­ra: “Şu Peygamberlerimin benim emrimi, kendilerine gönderildikleri ümmetlere tebliğ ettiklerine dair şahitlik eder misiniz?” denecek Muhammed ümmeti de: “Evet rabbimiz, o peygamberlerin tebliğ ettiklerine dair biz şahidiz.” diyecekler. Bunun üzerine o ümmetler: “Bize kavuşmayan insanlar bizim hakkımızda nasıl şahitlik ediyorlar?” diyeceklerdir. Allah teala da Muhammet ümmetine “Sizler, kendilerine, yetişemediğiniz insanlar hakkında nasıl şahitlik ediyorsunuz?” diyecek Muhammed ümmeti de: “Ey rabbimiz, sen bize Peygamber gönderdin. Bize emrini ve kitabını indirdin ve bize, Peygamberlerin, ümmetlerine tebliğ ettiklerini kıssalarla anlattın. Biz de senin bize anlatmanla şahitlik ediyoruz.” diyeceklerdir. Bunun üzerine Allah teala: “Doğru söylediler” diyecektir. İşte Al­lah tealanın şu kelamı bu anlatılanları ifade etmektedir.” Böylece biz sizin, in­sanlara karşı şahit olmanız Peygamberlerin de size karşı şahit olması için sizi, orta yolu tutan bir ümmet kıldık.”

Enes b. Mâlik, Ebul Esved, Ebu Hüreyre ve Seleme b. Ekva’dan, ölen ki­şiler hakkında, insanların şahitliklerinin etkisi olacağı hususunda Resulullahtan şu hadisi rivayet ettikleri zikredilmektedir. Enes b. Mâlik diyor ki:

“Onlar bir cenazenin yanından geçip onu hayırla anmışlar bunun üzerine Rasulullah : “Vacip oldu” demiştir. Sonra başka bir cenazenin ya­nından geçmiş onun ise kötülüğünü anlatmışlar. Rasulullah onun için de: “Vacip oldu.” demiştir. Bunun üzerine Ömer b. el-Hattab: “Ne vacip ol­du?” diye sormuş. Rasulullah da: “Şunu hayırla andınız onun için cennet vacip oldu. Şunu da kötülükle andınız onun için de cehennem vacip oldu. Sizler yeryüzünde Allah’ın şahitlerisiniz.” buyurdu

Mücahid, Katade, Zeyd b. Eşlem, Dehhak, Rebi’ b. Enes, Abdullah b. Abbas, Ata b. Ebi Rebah da âyet-i kerimenin bu bölümünü bu şekilde izah et­mişlerdir.

Ayet-i kerimede, Resulullahın daha önce yöneldiği kıblenin belli bir hik­mete göre çevirildiği zikredilmektedir.

Resulullahın önce yöneldiği kıbleden maksat, Kudüstür. Rasulullah’ın Kudüsü bırakıp Kâbeye yönelmesi üzerine bir kısım Müslümanlar imtihan ge­çirmiş, Yahudiler, münafıklar ve müşrikler de aleyhte dedikoduya girişmişlerdir. Bu hususta Katade diyor ki: “Kıble olayı bir imtihan ve safları netleştirme oklu. Ensar, Resulullahın hicretinden Önce iki yıl Kudüse doğru namaz kılmıştı. Rasulullah’ın Medine’ye gelişinden sonra da on yedi ay yine Kudüse doğru namaz kıldılar. Daha sonra Allah teala kıbleyi Beytullahil Haram olan Kabe tarafına çevirdi. Bunun üzerine bir kısım insanlar: “Bunları daha önce bulundukları kıbleden çeviren nedir?” Bu adam mutlaka doğduğu yeri özledi.” dediler. Bu­nun üzerine Allah Teâlâ: “Ey Muhammed, de ki: “Doğu da Alfanındır batı da. Allah, dilediğini hidayete erdirir.” âyetini indirdi. Yine bir kısım insanlar, “Bi­zim, önceki kıbleye yönelerek yaptığımız ibadetler ne olacak?” dediler. Allah teala da: “Allah sizin imanınızı (ibadetlerinizi) zayi edecek değildir.” âyetini in­dirdi.

Allah teala kullarını, dilediği emirlerle imtihan eder ki itaat edeni, karşı gelenden ayırdetmiş olsun.

Süddi de bu âyetin izahında şöyle demiştir: “Resulullah daha önce Kudü­se doğru yönelerek namaz kılıyordu. Kâbeye yönelmeyi emreden âyet Kudüs’ün kıble olmasını neshetti. Resulullah Mescid-i Harama yönelince insanlar ihtilal ettiler. Ve bu hususta gruplara ayrıldılar. Münafıklar şöyle demeye başladılar: “Bunlara ne oluyor? Bir zaman bir kıbleye doğru yönetiyorlardı şimdi orayı bırakıp başka yere yönelmeye başladılar?” Müslümanlar da şöyle dediler: “Hayat­tayken Kudüse doğru namaz kıldıkları süre içinde ölen kardeşlerimizin halini bir bilsek. Allah, bizim ve onların namazlarını kabul etti mi etmedi mi?” Yahu­diler ise şöyle dediler: “Muhammed, babasının vatanını ve doğduğu yeri özledi. Şayet bizim kıblemize yönelmeye devam etseydi onun, bizim, gelmesini bekle­diğimiz adamımız olacağım ümit ederdik.” Mekkeli müşrikler ise şöyle dediler: “Muhammet!, dini hususunda şaşırdı. Ey insanlar, o şimdi size yöneldi ve sizin bulunduğunuz yeri kıble edindi. O sizin daha doğru yolda olduğunuzu anladı. Yakında sizin dininize ginnesi beklenir. “İşte Allah teala bunun üzerine, münafıklar hakkında bu âyeti indirdi. Ve diğer insanlar hakkında da diğer âyetleri in­dirdi.

Ayet-i kerimede geçen ve “ayırt etmek için” diye tercüme edilen ifadesinin asıl mânâsı, “Bilmemiz için” dernektir. Allah tealanın, gelecekte ola­cak şeyleri daha önceden bildiği kesin olduğundan bu âyette zikredilen “Bilme­miz için” ifadesi, müfesirler tarafından çeşitli şekillerde izah edilmiştir:

a- Taberiye göre buradaki “Bilmemiz için” ifadesinden maksat, “Benim Peygamberimin ve dostlarımın bilmesi için” demektir. Bu izaha göre âyetin mânâsı şöyledir: “Seni, daha önce üzerinde bulunduğun Kudüsten çevirip Kâbeyi kıble yapmamızın sebebi, Peygambere uyanları ve uymayanları. Peygamberimizin ve dostlarımızın bilmeleri ve tanımaları içindir. Taberi diyor ki: “Arapçada, sebep olanın, işi yapan gibi ifade edildiği çoktur. Mesela “Irakı Ömer b. el-Hattab fethetti.” denir. Aslında Irakı fetheden Hz. Ömerin bizzat kendisi değil ordusudur. O, bu işe sebep olduğu için fethetme işi ona isnad edilmiştir. Burada da Resulullahın ve sahabilerin, gerçek müminlerle mümin olmayanları ayırdetmeleri Allah Teâlâ’nın açıklamasıyla olduğundan bu iş Allah Teâlâ’ya isnad edilmiş ve “Bilmemiz için” ifadesi kullanılmıştır.

b- Diğer bir kısım âlimler ise, buradaki “Bilmek” fiilinden maksat, “Görmek”tir demişler ve bu cümlenin mânâsının “Görelim” şeklinde olduğunu söy­lemişlerdir.

Taberi diyor ki: “Bu görüş doğru değildir. Zira Arapçada “Görme” fiili “Bilme” yerine kullanılır. Çünkü bir şeyi yapan kişi aynı zamanda onu bilmiş olur. fakat “Bilme” fiilinin “Görme” yerine kullanıldığı vaki değildir. Zira nice insanlar vardır ki birçok şeyleri bilirler fakat o şeyleri görmemişlerdir.

c- Diğer bir kısım âlimlere göre ise buradaki “Bilmemiz için” ifadesinden maksat, “Bildiğimizi size açıklayalım diye” demektir. Zira münafıklar, Yahudiler ve kâfirler, Allah Teâlâ’nın herhangi bir şeyi henüz meydana gelmeden önce bilebileceğini inkâr ediyorlardı. Onlar: “Bunun böyle olacağını kim nasıl bilecektir? Böyle bir şey olmaz.” demişlerdir. Allah teala kıbleyi Kudüsten Kâbeye çevirince ve bir kısım insanlar da dinden dönünce Allah teala onlara dedi ki:

“Biz kıbleyi böyle çevirdik ki, bizim, kimin Peygambere tabi olacağını kimin de dinden döneceğini bildiğimizi size bildirmiş olalım.”

d- Diğer bir kısım âlimlere göre ise, buradaki “Bilmemiz için” ifadesi, Allah tealamn, kullarının kalbini İslam’a karşı yumuşatma maksadıyla kullandığı bir nezaket ifadesidir. Bu ifadeden asıl maksat ise “Sizlerin bilmeniz için” de­mektir. Allah teala Kur’an-ı Kerimin bazı yerlerinde bu gibi ifadeleri zikretmiş­tir. Mesela bir âyet-i kerimede: “… O halde bir hidayet ve apaçık bir sapıklık üzerinde olan ya biziz yahut sizsiniz.. buyurulmaktadır. Resulullahın hidayet üzere olduğu, müşriklerin de sapıklık üzere oldukları muhakkaktır. Bu­nunla birlikte sırf müşriklerin kalbini yumuşatmak için böyle bir ifade kullanıl­mıştır. İzahını yaptığımız âyette de durum böyledir.

Âyet-i kerimede zikredilen “Gerisin geri dönen”den maksat, “Dinden dö­nüp mürted olan, nifaka düşen, kâfir olan veya Hz. Muhammed (s.a.v.)’e karşı gelen” demektir.

Âyeti kerimede “Bu, Allanın hidayet ettiklerinin dışındakilere elbette ağır gelir.” buyurulmaktadır. Allanın hidayete erdirdiği kimselerin dışındakile­re ağır gelen şeyden maksat, Abdullah b. Abbas, Mücahid ve Katadeye göre, kıblenin Kudüsten çevirilip Mescidi Harama doğru dönmesidir. Zira daha önce de zikredildiği gibi, kıblenin değiştirilmesi bir çok insanları fitneye düşürmüştür.

Ebul Âliyeye göre ise, hidayette olanların dışındakilere ağır gelen şeyden maksat ise Kudüsün kıble olmasıdır.

İbn-i Zeyd’e göre ise, hidayette olanların dışındakilere ağır gelen şey’den maksat, daha önce Kudüse doğru yönelerek kılınmış olan namazlardır.

Taberi, hidayette olanların dışındakilere ağır gelen şeyin, kıblenin çevrilmesi hadisesi olduğunu söyleyen görüşün daha doğru olduğunu söylemiştir, zira insanları fitneye düşüren, belli bir kıblenin seçilmesi veya ona doğru yapılan ibadet değil, kıblenin değiştirilmesi olayıdır. Zira bu, insanlara güvensizlik vermiş, imanı zayıf olanları tereddüde düşürmüş ve münafıkların dedikodularına yol açmıştır.

Allanın hidayete eriştirdiklerinden maksat, Allanın, iman etmeye muvaf­fak kıldığı, Peygamberlerine indirdiklerini tasdik etmeye ve Peygamberlere uy­maya nail kıldığı kimselerdir.

Âyet-i kerimede, “Allah sizin imanınızı zayi edecek değildir.” buyu­rulmaktadır. Abdullah b. Abbas, Bera b. Âzib, Katade, Süddi, Rebi’ b. Enes Da-vud b. Ebi Âsim ve İbn-i Zeyd’e göre âyette zikredilen “İmanınız” ifadesinden maksat, “Namazınız” demektir. Buna göre âyetin mânâsı: “Allah sizin, Kudüse doğru kıldığınız namazı zayi edecek değildir.” demektir.

Taberi diyor ki: “İman kelimesinin mânâsı, “Tasdik etmek” demektir. Tasdik bazen dil ile bazen amel ile bazen da her ikisiyle olur. Namaz kıimak, Resulullah amel ile tasdik etmektir. Bu itibarla namaza “İman” denilmiştir. Ni­tekim rivayet edilen görüşler de bunu ifade etmektedir. Âyet-i Kerimede, herne kadar: “Allah sizin imanınızı zayi edecek değildir.” Duyurularak yaşayan insanlara hitab etmişse de bu hitab, Kudüse doğru namaz kılıp ta, kıble değiştirilmeden ölenleri de kapsamaktadır. Zira, dirilerin bu tur amellerinin zayi edilmediği bildirilirken, hayattayken aynı amelleri işleyen ölülerin amellerinin de zayi olmadığı ifade edilmiş olmaktadır.

Âyet-i kerimenin sonunda: “Şüphesiz ki Allah, müminlere çok şefkatli ve çok merhametlidir.” buyurulmaktadır. “Çok şefkatli” diye tercüme edilen kelimesinin mânâsı, “Merhametin en üst derecesi” demektir. Allah Teâlâ’nın, böyle bir merhameti, dünyada bütün yaratıklarına şamildir. Âhirette ise yaratıklarının sadece bir kısmına ait olacaktır. “Merhametli” diye tercüme edi­len kelimesinin mânâsı, “Merhamet sahibi” demektir. Allah Teâlâ’nın bu gibi merhameti ise hem dünyada hem de âhirette sadece müminlere aittir. Al­lah Teâlâ, âyet-i kerimenin sonunda bu iki sıfatını zikrederek şunu beyan etmeyi murad etmiştir: Allah, ibadet eden kullarının amellerini boşa çıkarmaz, onların sevaplarını verir. Çünkü o, bütün yaratıklarına karşı şefkatli, müminlere karşı ise özellikle merhametlidir. O halde o, yapılan amelleri boşa çıkarmaz.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.