SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA NECM SURESİ 19 VE 22. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
19- Lât ve Uzza hakkındaki görüşünüz nedir?
20- Ya bunların öbürü, üçüncüsü olan Menat hakkında ne düşünüyorsunuz?
21- Demek erkekler sizin, dişiler Allah’ın, öyle mi?
22- Öyleyse bu haksız bir bölüştürmedir.
“Lat” üzerinde yazılar bulunan beyaz bir kaya parçası idi. Taif’te bulunan bu putun üzerinde bir yapı vardı. Yapı örtü ile kaplı idi. Tapınağın sürekli bekçisi vardı. Ayrıca bir avlu ile çevrili idi. Bu puta Sakıfoğulları ile yandaşlarından oluşmuş Taifliler taparlardı. Taifliler diğer arap kabilelerine karşı bu putla övünürlerdi. Yalnız Kureyşlilere karşı övünemezlerdi. Çünkü Kureyşliler Hz. İbrahim tarafından yapılmış olan Kâbe’nin sahipleri idiler. Bu putun adı olan “Lât” sözcüğü, “Allah” özel isminin dişili (müennesi) sayılırdı.
“Uzza” Mekke ile Taif arasındaki “Nahte” denen yerde bulunan bir ağaçtı, bu ağacın üzerinde bir anıt-yapı vardı ve anıt da bir perde ile örtülü idi. Bu puta Kureyşliler tapardı. Nitekim Ebu Süfyan Uhud savaşı öncesinde müslümanlara “Bizim Uzza’mız var, sizin Uzza’nız yok” demişti. Bu sözler Peygamberimizin kulağına varınca müslümanlara şu karşılığı vermelerini önerdi; “Ona deyiniz ki, bizim Rabb’imiz var, fakat sizin Rabb’iniz yok”. “Uzzà ° sözcüğü de “Aziz” sözcüğünün dişili (müennesi) kabul ediliyordu.
“Menat” adlı put ise Mekke ile Medine arasındaki bir sapa yol üzerinde bulunan “Muşellel” denen yerde idi. Huzaa, Evs ve Hazreç kabileleri cahiliyye dönemlerinde bu puta taparlar ve Kâbe’yi ziyaret etmeye giderken yolculuklarına onun yanından başlarlardı.
Arap yarımadasında bunların yanısıra çeşitli kabileler tarafından tapılan daha pek çok put vardı. Fakat bu üçü sözkonusu putların en büyükleri idi.
Öyle sanılıyor ki, bu düzmece ilahlar meleklerin sembolleri idiler. Melekler ise Araplarca “dişi” varlıklar sayılıyor ve Allah’ın kızları kabul ediliyordu. Bu gerekçe ile onlara tapıyorlardı. Böyle durumlarda çoğunlukla işin özü unutulur ve bu semboller halk yığınları tarafından doğrudan doğruya ilah kabul edilir. Bir avuçluk aydın azınlıktan başka bu masalın aslını hatırlayan kalmaz olur.
Ayette kullanılan soru kalıbından anlaşılacağı üzere yüce Allah gerek bu üç putu, gerekse bunlara tapınılmasını hayretle karşılıyor, bundan tuhaf bir olay olarak sözediyor. Okuyoruz:
“Lât ve Uzza hakkındaki görüşünüz nedir?
Ya bunların öbürü, üçüncüsü olan Menat hakkında ne düşünüyorsunuz?”
Gerek “Görüşünüz nedir?” şeklinde başlayan soru cümlesinde, gerekse bu putların üçüncüsü olan Menat’tan sözeden ifadelerde hayret duygusu ve teşhir edip rezil etme amacı belirgindir.
Yüce Allah bu putlardan sözettikten sonra müşriklerin erkekleri kendilerine ayırıp dişileri yüce Allah’a bırakan iddialarını kınıyor. Okuyalım:
“Demek erkekler sizin, dişiler Allah’ın öyle mi?
Öyleyse bu haksız bir bölüştürmedir.”
Bu mizah üsluplu ayetler, bu putlar ile meleklerin dişi varlıklar olduğu ve bunların müşriklerce Allah’a yakıştırıldıkları yolundaki masal arasında ilişki olduğunu gösteriyor. Bu da yukarda benimsediğimizi söylediğimiz bu konudaki açıklamamıza ağırlık ve haklılık kazandırıyor.
Araplar kız çocuklarını hor görüyorlardı. Buna rağmen utanmadan melekleri “dişi” sayıp onları Allah’ın kızları kabul ediyorlardı. Oysa ne melekler hakkında böyle düşünmelerini gerektirecek bir bilgileri ve ne de bu sözde “dişi” varlıkları Allah’a yakıştırmalarını haklı gösterecek bir gerekçeleri vardı.
Yüce Allah burada onları bu düşünceleri ile, bu düzmece masalları ile suçüstü yakalayarak hem kendilerini, hem de uydurdukları masalı alaya alıyor. Tekrar okuyoruz:
“Demek erkekler sizin, dişiler Allah’a, öyle mi?”
O halde Allah ile aranızda yaptığınız bu bölüştürme adalet ilkesine aykırı bir bölüştürmedir. Tekrarlayalım:
“Öyleyse bu haksız bir bölüştürmedir.”
Aslında mesele tümü ile kuruntudur; hiçbir bilimsel ve objektif dayanağı yoktur; delilden ve ispattan tamamı ile yoksundur. Okuyoruz: