Hamd Âlemlerin Rabbi olan, Allah (Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve Selam Hatemul Enbiya Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) e ve O’nun tertemiz ehli beytine ve ashabına ve tüm müminlerin üzerine olsun.
Allah(C.C) sabrın sonucu olarak ayakların İslam davasında sabit kalabileceğini bizlere çok defa beyan buyurmuştur. Önemli olan mümin olduğunu iddia edenlerin neye sabredeceklerini ve neyde sebat göstereceklerini bilmeleridir. Bunların cevabını aşağıdaki maddelerle inceleyelim;
1-) YOLUN UZUNLUĞUNA SABIR
Şüphesiz İslam davasında yürümek sebat ve sabır ile mümkün olacaktır. Bu yol uzundur, zordur, dikenlerle doludur, kanlar cesetler, eziyet ve imtihanlarla kaplıdır.
Şüphesiz Kuranı Kerim emaneti taşımak için bazı kalpleri hazır hale getiriyor ve yeniden inşa ediyordu. Bu kalplerin eşine rastlanmayacak şekilde güçlü, kuvvetli ve fedakâr olması gerekirdi. Çünkü bu davanın mensupları her şeylerini feda edecek ve her şeye katlanacaklardı. Yeryüzü ile ilgili şeylere göz atmayacak, ahiretten başka bir şeyi önemsemeyeceklerdi. Allah’ın rızasından başka bir şey istemeyeceklerdi. İsterse bu mükâfatı, bizzat davasının zaferi, İslam’ın ve Müslümanların galibiyeti, üstünlüğü olsun. Hatta bu karşılık zalimlerin helaki ve ilk devrelerde yalancıların çarpıldığı aziz ve güçlü bir cezaya çarpılmaları şeklinde olur.
İşte bu yol, Allah’ın ilk Müslüman topluluk ve sonraki her Müslüman topluluk için ortaya koyduğu iman ve cihad yoludur. Sıkıntı ve imtihan, sabır ve sebat yoludur. Sadece Allah’a yönelme yoludur ve ardından zaferin geldiği yoldur. Onun ardından da nimetler gelir.
“Sabrettikleri ve ayetlerimize kesinlikle inandıkları zaman, onların içinden, buyruğumuzla doğru yola ileten rehberler tayin etmiştik.” (Secde – 24)
Mevdudi (r.a.)şöyle diyor: Nefislerinizi etkiden uzak sabit ameller işlemeye ve aşamalı bir şekilde ilerleyen yolun sonuçlarına alıştırmamız gerekir. Herhangi bir amel size göre ne kadar küçük olursa olsun, aslında kendi çapında sizin yapmanız için size sorumluluk olarak yüklenmiş bir görevdir. O halde bütün hayatınızı, derhal bir sonuç elde etmeyi göstermeksizin ve insanların, gösterdiğiniz çaba konusundaki övgülerini beklemeden bu din için harcayın.
2-) EZİYETLERE SABIR
İmanın belirtilerinden biri de şüphesiz zorluklara sabretmek ve şikâyet etmeden olaylara katlanmaktır.
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele! “(Bakara – 155)
İmtihanlar ve felaketler şarttır. Kuşkusuz insanların kalplerindeki gerçekleri ve kahramanlık durumlarını ortaya çıkaran imtihan konularının en büyüğü, Allah yolunda eziyetlere ve felaketlere sabırdır.
“İnsanlardan kimi vardır ki: «Allah’a inandık» der; fakat Allah uğrunda eziyete uğratıldığı zaman, insanların işkencesini Allah’ın azabı gibi tutar. Hâlbuki Rabbinden bir nusret gelecek olsa, mutlaka, «Doğrusu biz de sizinle beraberdik» derler. İyi de, Allah, herkesin kalbindekileri en iyi bilen değil midir?” (Ankebût – 10)
Rasulullah’ın oluşturduğu yeni İslami toplumun her bireyi, eziyetlerin ve fitnelerin bütün türleriyle hatta çoğu zaman birçok yerde kanları dökülecek kadar karşılaşmışlardı. O gün hiçbir şey, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’din onun resulü olduğuna tercih edilmemişti. İslami topluma katılmak, onun yeni önderliğine ve hükmüne razı olmaktı. Ancak nefsini İslam’a adayan herkes, başlarına gelecek en kötü eziyetlere, fitnelere, açlıklara, işkencelere ve ölüme hazırlanıyordu.
3-) SEBATIN DİĞER TÜRLERİ
Bir taraftan nefsin arzularına, isteklerine, merakına, zayıflığına, hatalarına, aceleciliğine sabır; diğer taraftan insanların arzularına zayıflıklarına, hatalarına, kötü davranışlarına, bozuk karakterlerine, gururlarına ve vesveselerine sabır… batıla, azgınlığın yüzsüzlüğüne, büyüklenmesine ve şehvetin üstün gelmesine sabır… Darlık ve zorluk anlarında yardımcıların azlığına, yolun uzunluğuna sabır…
4-) FİTNE YERLERİNDEN UZAK DURMAK
Davet yolu bazı kimselerin zannettiği gibi güllerle, güzel kokularla değil dikenlerle ve engellerle doludur. Bu engellerin en zorları, nefisle ilgili olanlardır. Müslüman bazen bu engelleri kendi kardeşlerinde görür:” Ey insanlar!) Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza imtihan (vesilesi) kıldık; (bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin her şeyi hakkıyla görmektedir.” (Furkân – 20)
Bu engelleri aşmaya yardımcı olacak maddelerden biri fitne yerlerinden, çekişmelerden, problemlerden uzak durmaktır. Nefsini mümkün olduğunca bundan uzak tutması, başkasını da mümkün olduğunca bundan uzak tutmaya çalışması yanında şu hadisi düşünmelidir:
Ebu Hureyre r.a.’in nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: “Yakın gelecekte birtakım fitneler çıkacaktır. Fitne zamanında (ona karışmayıp) oturan kişi, ayakta durandan daha hayırlıdır. Ayakta duran da, yürüyenden daha hayırlıdır. Bu yolda yürüyen ise bilfiil fesada çalışandan daha hayırlıdır. Fitneden sakınmayıp, kendini ona maruz bırakmak suretiyle gözünü ona dikecek olursa, muhakkak onun kahrına uğrar. Her kim ondan iltica edip, sığınacak bir yer bulursa hemen sığınsın. “
İbni Hacer, hadisin şerhinde şöyle diyor; ayakta duran kimseden kasıt fitneye karışmayandır. Yürüyenden kasıt fitne nedenlerini hazırlamak için yürüyenlerdir. Belki de yürümesi nedeniyle hoşuna gitmeyen bir şeye neden olacaktır. Fitneyi görmeye çalışandan kasıt; ona bakmak, incelemek ve onunla karşılaşmak isteyen kimsedir. Onunla karşılaşır, bu fitnede kendisine yaklaştığından dolayı onu helak eder. Ona karşı ayakta duran ve ondan uzak duran kimse ise ondan uzak tutulur.
5-) SALİH AMELLERİ ARTTIRMAK
ALLAH yaptığımız iyilikler sebebiyle umulur ki ayaklarımızı sabit tutar ve affeder: “Allah’ın, hoş bir sözü; kökü sağlam, dalları göğe doğru olan, Rabbinin izniyle her zaman meyve veren hoş bir ağaca benzeterek nasıl misal verdiğini görmüyor musun? İnsanlar ibret alsın diye Allah onlara misal gösteriyor. Çirkin bir söz de, yerden koparılmış, kökü olmayan kötü bir ağaca benzer. Allah inananları, dünya hayatında ve ahirette sağlam bir söz üzerinde tutar; zalimleri de saptırır. Allah dilediğini yapar.(24-27)
Hiç kuşkusuz güzel söz -yani gerçek söz- tıpkı güzel bir ağaç gibidir. Sağlam, görkemli ve bol meyvelidir. Sağlamdır, kasırgalar ne kadar amansız olurlarsa olsunlar onu yerinden sökemez. Batıl rüzgârları onu sarsamaz. Aynı şekilde iğrenç söz -yani batıl söz- tıpkı iğrenç bir ağaç gibidir. Kabarır, yükselir, dal-budak salar. Bu yüzden bazı insanlar onun güzel ağaçtan daha iri, daha güçlü olduğunu sanabilirler. Hatta toprağın dışındadır. Onun bu görkemi geçici bir süre içindir, sonra tekrar yere yıkılacaktır. Sağlamlığı, kalıcılığı söz konusu değildir.
İyilik kalıcıdır, kötülük onu sıkıştırsa da, yoluna engel olsa da ölmez, solmaz. Kötülük ise uzun süre yaşayamaz. İçine karışmış kimi iyilik kalıntıları yok olana kadar yaşayabilir. -Zaten saf kötülük çok az bulunabilir- İçindeki kimi iyilik kalıntıları yok olunca, kötülük de yok olup gider. Geride bir şey kalmaz. Bu durumda görkemli ve üstün gibi görünse de içten içe yok oluyor, dağılıp gidiyordur.
Yüce Allah gerek dünya hayatında, gerekse ahirette müminleri vicdanlara yerleşmiş, fıtratlarda sağlamlaşmış, salih amelle meyve veren, hayatta hep yenilenen ve her zaman kalıcı olan iman sözüne bağlı tutar. Onları Kur’an’ın ve peygamberin sözü ile hak için dünyada zafer, ahirette de kurtuluş olarak verdiği sözle sağlamlaştırır. Bunların tümü sağlam, doğru ve gerçek sözlerdir. Bu sözlere bağlı kalanların yolları ayrılmaz, farklılaşmaz. Bu sözlere bağlananlar bunalıma girmezler, şaşkınlık ve kararsızlık içinde bocalamazlar. Allah bu sözlere bütün kalbiyle bağlananlardan olmayı nasip etsin…
VELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN