TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 210. AYET-İ KERİME
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
210- Onlar, bulutlardan gölgelikler içinde Allanın (emrinin) ve meleklerin gelmesinden ve işin olup bitmesinden başka bir şey mi beklerler? Bütün işler Allaha döner.
Hep birlikte itaate girmeyi bırakıp Şeytanın adımlarına uyan ve Muhammedi yalanlayan bu insanlar, kullan arasında hüküm vermek ve işlerini sonuçlandırmak için Allanın, kıyamet gününde bulut gölgeleri arasında kendilerine gelmesini ve meleklerin de gelmesini ve yaratılanlar arasında adaletle hükmedilerek işlerinin bitirlemisini mi beklerler? Kıyamet gününde yaratıkları arasında hüküm verme Allaha aittir. Allah, birbirlerinden davacı olan hasımların aralarında hüküm verir ve herkes layık olduğu ceza veya mükâfaatı görür. Çünkü orada zayıfla kuvvetli, fakirle zengin eşittir. Orada zulüm yoktur. Adaletin gücü hakimdir. Bütün işler, âhirette Allaha döner. Yaratıkları arasında âhirette sadece o hüküm verir.
Ayette, ” Allanın emrinin gelmesi” diye tercüme edilen cümle, âyetin Arapça metninde “Allanın gelmesi” şeklindedir. Taberi bu âyet-i kerimenin izahında çeşitli kıraat şekillerini ve müfessirlerin tefsir yönlerini izah etmiştir. Bunları şu şekilde özetlemek mümkündür.
1- Âyette geçen “Melekler” kelimesini, bazı kıraat âlimleri Arapça metninde ötre okumuş diğerleri ise esre okumuşlardır. Ötre okuyanlara göre âyetin mânâsı şöyledir: “Muhammedi ve onun getirdiklerini yalanlayanlar, bulutların gölgesi içinde Allanın ve meleklerin gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?”
Esre okuyanlara göre ise âyetin mânâsı şöyledir: “Muhammedi ve onun getirdiklerini yalanlayarlar, Allanın, bulutların gölgeleri içinde ve meleklerin arasında gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?
2– “Gölgeler” diye tercüme edilen kelimesi, bazıları tarafından şeklinde okunmuştur. şeklinde okuyanlara göre âyetin mânâsı “Bulutlardan gölgelik olanların içinde” şeklindedir. Kelimeyi şeklinde okuyanlara göre ise bu cümlenin mânâsı, “Bulutlanıl gölgeleri içinde” şeklindedir.
Tabri kelimesini Ötreli okuyan görüşü ve kelimesini de böylece okuyan görüşü tercih etmiştir. Zira bu kiraatında ifade ettiği gibi Allah tealanın, meleklerle birlikte geldiği şu âyet-i kerimelerde de zikredilmiştir. “Rabbin ve saf saf olan melekler karşına çıktığı zaman, işte o gün cehennem getirilecek yine o gün insanlar her şeyi anlayacaktır. Fakat bu anlamanın ona ne faydası olacaktır?
“Onlar kendilerine meleklerin gelmesinden veya rabbinin gelmesinden yahut rabbinin bazı alametlerinin gelmesinden başka bir şey mi beklerler? Taberikelimesini tercih etmesinin sebebini ise, bu hususta zikrettiği şu hadise bağlamıştır. “Bulutlardan bazıları halka şeklindedir. Allah, onların içine ne bürüKi olarak gelecektir.
3- Âyette zikredilen “Bulutlardan gölgelikler içinde” ifadesi, Mücahid, Katade ve İkrimeye göre Allah tealanın gelmesine ait bir kayıttır. Buna göre âyetin mânâsı şöyledir: “Muhammedi ve onun getirdiklerini yalanlayanlar, Allanın* bulutlardan gölgelikler içinde gelmesinden ve Meleklerin gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?” Bu hususta Mücahid şöyle demiştir: “Burada zikredilen bulutlar normal bulut değildir. Buradaki bulut, İsrailoğullanna çölde yollarını kaybettikleri zaman gölgelendirmek için gelen buluttur. İşte Allah, kıyamet gününde böyle bir bulutun içinde gelecektir. Taberi, yukanda zikredilen hadisi delil göstererek bu görüşü tercih etmiştir.
Rebi1 b. Enese göre ise, “Bulutlardan gölgelikler içinde” ifadesi, Meleklerin gelmesinin bir kayındır. Bu izaha göre âyetin mânâsı şöyledir: “Muhammedi ve ona gelenleri yalanlayanlar. Allanın gelmesini ve bulutlardan gölgelikler içinde meleklerin gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?”.
4- Bu âyette zikredilen, “Allanın gelmesi”ndeıı maksadın ne olduğu hakkında müfessirler, çeşitli izahlarda bulunmuşlardır.
a- Bazılarına göre, burada geçen “Gelmek” ifadesi Allah tealaya ait bir sıfattır. Bu sıfat hakkında herhangi bir söz söylemeye zorlanmak caiz değildir. Zira, bunlar hakkında ne Allah tealadan ne de bir Peygamber tarafından herhangi bir şey söylenmemiştir. Bu itibarla herhangi bir kimsenin, Allah tealanın bu gibi sıfatlarına te’vil yolu araması caiz değildir.
b- Diğer bir kısım müfessirlere göre bu sıfatlar, hakiki mânâlarında kullanılmış sıfatlardır. “Allah tealanın gelmesi”nden maksat, gerçekten gelmesi, bir yerden diğer bir yere intikal etmesidir.
c- Başka bir kısım âlimlere göre, burada zikredilen “Allanın gelmesinden maksat, Allanın hükmünün ve emrinin gelmesidir.
d- Başka bir kısım müfessirlere göre ise “Allanın gelmesinden maksat. Allanın sevabının, hesabının ve azabının gelmesidir. Nitekim başka bir âyette “Siz, gecenin ve gündüzün tuzaklarısınız. buyurulmuştur. Burada zikredilen müstekbirlerin bizzat tuzak olmadıkları muhakkaktır. Onlar, tuzak kurmuşlardır. Fakat kendileri, tuzak kurmaya sebep oldukları için onlara “Tuzak” adı verilmiştir. Allah tealanın sevabına, hesabına ve azabının gelmesine kendisi sebep olduğu için “Gelme” işi Allah tealaya isnad edilmiştir. “Vali hırsızın elini kesti” ifadesi bu kabildendir. Çünkü, hırsızın elini kesen, aslında vali değil onun emriyle kesen cellattır.
Taberi burada zikredilen, “Allanın gelmesi”nden maksadın, kıyamet gününde Allah tealamn gelip yaratıkları hakkında hüküm vermesi olduğunu söylemiş ve buna dair Muhammed b. Kâ’b el-Kurezi’nin Ebu Hureyre’den naklettiği şu uzun hadisi zikretmiştir.
Ebu Hureyre, Resulullahın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir. “Sizler, kıyamet gününde bir durakta yetmiş yıl durdurulacaksınız. Size bakılmayacak ve aranızda hüküm verilmeyecektir. Sizler, çepeçevre kuşatılmış olacaksınız. Gözyaşlannız kuruyuncaya kadar ağlayacaksınız. Sonra ağlarken gözlerinizden kan dökülecek, ağlamaya devam edeceksiniz. Öyle ki gözlerinizden dökülen kanlar göl olup kulaklarınıza kadar ulaşacak veya ağzınıza dolacak hale gelecek sizler çığlık atacaksınız,sonra diyeceksiniz ki: “Rabbimiz nezdinde bize kim şefaatçi olacak ki aramızda hükmünü veresin?” Size denilecek ki: “Bu işe atanız Âdemden kim daha layık olabilir’? AHah onun toprağını kendisi seçti. Onu bizzat eliyle yarattı. Ona ruhundan üfledi. Ve onunla karşı karşıya konuştu.” Resulullah diyor ki: “Bundan sonra Âdeme gidilir ondan şefaatçi olması istenir. O da kabul etmez. Sonra insanlar, tüm Peygamberlere teker teker müracaat ederler. Her Peygambere vardıklarında o, şefaat etmeyi reddeder. Nihayet bana gelirler. Geldiklerinde ben de kalkıp “Fahs” denen yere varırım. (Ebu Hureyre dedi ki: “Fahs nedir ey Allanın Resulü?” Resulullah: “Fahs, Arş’ın önüdür.” buyurdu.) Orada secdeye kapanırım. Ve secdede devam ederim. O esnada Alİah bana bir Melek gönderir. O, benim pazulanmdan tutup yukan kaldırır. Sonra Allah bana der ki: “Ey Muhammed, :Ben de: “Evet” derim. O, benim istediğimi çok iyi bildiği haide bana der ki: “Ne istiyorsun?” Derim ki: “Rabbim, sen bana, şefaat etmemi vaadettiydin. Sen beni, yaratıkların hakkında şefaatçi kıl ve onların arasında hükmünü ver.” Allah: “Ben seni şefaatçi yaptım. Ben size geliyorum ve aranızda hüküm vereceğim.” der. Ben oradan ayrılırım ve gelip insanlarla beraber beklerim. Biz orada beklerken gökten şiddetli bir hışırtı işitiriz. O bizi korkutur. O esnada, gök ehlinden, yeryüzünde bulunan Cin ve insanlar kadar sakinler inerler. Onlar yeryüzüne yaklaşınca yeryüzü onların nuruyla aydınlanır ve onlar, sıra sıra dizilirler. Biz onlara deriz ki: “Rahimiz sizin içinizde mi?” Onlar da derler ki: “Hayır o geliyor. “Sonra, ikinci gök sakinleri, daha önce inen Melekler, bir de yeryüzünde bulunan Cin ve insanlar kadar Melek, ikinci gökten yeryüzüne inerler. Yeryüzüne yaklaşınca yeryüzü onların nuruyla aydınlanır. Onlar da sıra sıra dizilirler. Biz onlara deriz ki: “Rabbimiz sizin içinizde mi?” Onlar da “Hayır o geliyor.” derler. Sonra üçüncü kat sakinleri, daha önce inen meleklerle, yeryüzünde bulunan insan ve cinlerin miktannca inerler. Yeryüzüne yaklaşınca yeryüzü onların nuruyla aydınlanır. Onlar da sıra sıra dizilirler. Biz onlara: “Rabbimiz içinizde mi?” diye sorarız. Onlar da “Hayır geliyor” derler. Sonra gök sakinlerinin tümü, önceliklerin bir kat daha fazlasıyla inerler. Nihayet Cebbar olan Allah, bulutlardan gölgelikler içinde iner. Melekler de inerler. Meleklerin, Allahi teşbih etmelerinin sesleri vardır. Melekler şöyle derler: “Mülkün ve kainatın sahibini teşbih ederiz. Arşın rabbini, azamet sahibini teşbih ederiz. Ölmeyen diriyi teşbih ederiz. Bütün yaratıkları öldürüp kendisi ölmeyeni teşbih ederiz. O, teşbih edilendir, münezzehtir. O, meleklerin rabbi ve ruhun ra-bidir. O, münezzehtir, münezzehtir. Biz, en yüce olan rabbimizi teşbih ederiz. Biz, saltanat ve azamet sahibini teşbih ederiz. Biz onu ilel ebed teşbih ederiz.”. derler. İşte o an Allah teala iner. O gün onun arşını sekiz melek yüklenmiş olur. Bugün onu yüklenenler ise dörttür. Onların ayaklan yerin en alt katının sınırındadır. Gökler onların bellerine ulaşmakta, Arş ise onların omuzlan üzerinde bulunmaktadır. Aziz ve Celil olan Allah, arşını yeryüzünde dilediği yere koyacak-sonra bir seslenen, bütün yaratıkların işiteceği şekilde seslenecektir. Allah: “Ey cinler ve insanlar topluluğu, ben sizi yarattığım günden bu güne kadar susuyordum. Sizin konuş.tuklannızı işitiyor, yaptıklarınızı görüyordum. Şimdi ise sizler susup beni dinleyin. Şimdi size amel defterleriniz ve amelleriniz okunacak. Kim onda hayır bulursa Allaha hamdetsin. Kim de hayırın dışında bir şey bulacak olursa sadece kendini kınasın.” Bundan sonra Aziz ve Celi! olan Allah, yaratıklarından olan cinler, insanlar ve hayvanlar arasında hükmünü verecektir. Öyle ki o gün, boynuzsuz hayvanın hakkı boynuzlu olandan alınacaktır.
Âyet-i kerimenin sonunda “Bütün işler Allaha döner.” buyurulmaktadir. Bundan maksat, kıyamet gününde yaratıkları arasında.dünyadayken yaptıkları haksızlıklardan dolayı hüküm verme işi sadece Allaha aittir. O, hak sahiplerinin haklanın alır, kendilerine verir. Haksızların ise kafir olmayanlarına, dilerse lütfedip affeder, dilerse cezalandırır. Kâfir olanları ise mutlaka cezalandırır.
Her ne kadar dünyada da bütün işler sonunda Allaha ait ise de kıyamette bütün işlerin Allaha ait olduğu daha açıktır. Zira dünyada işleri önün yarattîklan yürütürler. Bazan onun emirleri doğrultusunda hareket eder hakkaniyete uyarlar bazan da onun emri dışına çıkarak haddi aşar, haksızlık yaparlar. Fakat âhirette böyle bir şey söz konusu değildir.*
Selef-i Satihine göre bu gibi âyetlerin izahında susmak ve te’vile gitmeden işi Allaha havale etmek gerekir. Diğer bîr kısım alimlere göre ise yanlış te’vülere mahal bırakmamak için bu gibi âyetlerin te’viline gidilmesi uygun görülmüştür. İşte bu anlayışa göre bu âyette ifade edilen “Allah gelmesi”nden maksat, “Allahın emrinin veya azabının yahut da âyetlerinin gelmesi” demektir.