Hamdolsun âlemlerin Rabbi Allah(C.C)’ a, Salat Önderim, Liderim, Başkomutanım Hz. Muhammed(sav)’e, Selam Muhammedin Ordusunun Askerlerinden Gerek şehadet şerbetini içmiş Yiğitlere Gerekse de O şerbeti içmek için heyecanla imanla bekleyen salih, saliha kulların üzerine olsun.
DAVA; Hak aramak gayesiyle mahkemeye yapılan başvuru. Lügatte dua, niyâz, istek, temenni, nida, rağbet, mesele, savunulan görüş düşünce, anlamlarını kapsar. İslâmî hukûkî ıstılahta “bir kimsenin, kadı’nın (hâkim) huzurunda bir hakkı başkasından talep etmesine” denir (el-Fetevâyi Hindiyye)
İslâm hukukunda davalar, ceza ve hukuk (medenî) davaları olarak iki kısma ayrılır. Bu da hakların İslâm’da insan hakları’ (hakku’n-nâs) ve Allah hakkı’ (hakkullâh) şeklindeki ayrımına dayanır. Dava, mevcut bir hakkı istemek veya hakka tecavüzün defi ve men’ini taleb şeklinde olabilir. Ayrıca hem kul hakkına hem de Allah hakkına tekåbül eden “muhtelit haklar” ayrımı da söz konusudur.
İslâm devleti, adaletin uygulanması ve davaların çözümünde Allah’ın hükümlerinin uygulanması hususunda hassastır. Buna karşılık tâğutî iktidarların her türlü kararı zulme dayanır. Zira onlar, Allahu Teâlâ’nın mülkünde kendi hevâ ve heveslerine dayanarak uydurdukları kanunlarla hükmetmeyi esas almışlardır. Usûl hukuku konusunda ilk kanunlaştırma çabası olan Mecelle ‘den sonra, yine millî ve İslâmî kökenden gerekli Usûl kanunları yapmak ve yeni içtihadi çalışmalara gidilmeksizin Batı kökenli usûl kanunları aynen iktibas edildi. Bir müslümanın kesin olarak tâğuti hükümlerin verildiğini bildiği bir usûl ve hukuka riayet edip etmeme meselesinde, tâğutî karar mercilerine çok zorda kalmadıkça başvurmaması daha uygundur. Düzen, vatandaş ihtilafına dair hükümler verir, müslüman- müslüman çelişkisinde icra ve kaza organı bulunmadığından ve İslâmî hükümler yürürlükten kaldırıldığından, müslümanlar da ihtilaflarında mahkemelerde birbiri aleyhine dava açmakta, lâik hukukun himâyesini istemektedirler.
Bir hak, ispatı ile geri alınabilir. Rasûlullah; “Beyyine davacıya, yemin ise davayı inkâr ve reddeden davalıya düşer” (Buhârî, Rahn, 6) buyurmuştur. Beyyine, sağlam delil ve şahit demektir. Deliller, hâkimin hükmünün dayanağıdır. Ayrıca ceza davalarında ispatlama hâkime de düşebilir. Deliller hakkı ortaya çıkaracak her şeydir.
Yemin vermek için hakkını delil ile isbat edemeyen iki taraf kur’a çeker. Bir kimsenin hakkını yemek için yalan yere yemin etmenin dünyevî ve uhrevî ağır cezası vardır. Hadîslerde yalan yere yemin edenin yerinin Cehennem olduğu, onlar için çok elîm bir azabın bulunduğu bildirilmiştir.
Rasûlullah(sav), “Ben de sizin gibi insanım, siz muhakeme için bana başvurursunuz. Bazınız davasını isbat hususunda bazınızdan daha akıllı ve daha becerikli olabilir. Ben de onun lehine işittiğime göre hükmederim. Şimdi, bilmiş olunuz ki, ben bir kimseye kardeşinin hakkından bir şey ile hükmedersem, şüphesiz onun için ateşten bir parça kesip ayırmış olurum” (İbn Mâce, Ahkâm, 5)
Görüldüğü üzere Rasûlullah sav vahiy almasına rağmen dava ve davacının da, getirdiği davalarında kendilerini Allah cc tan korkarak market etmeleri gerektiği söylenmektedir.
Mahkemeyi yanlış yönlendirmek, haksız yere iftira atmak ya da bir hak ortaya atıp sağlam delillere sahip olmadan insan yargılamak haksızlıktır. Bunu yapanların ise tabi ki cezasız kalmayacaktır. Bu dünyada bak mahkeme bile şu kararı verdi deyip delilleri aleyhine işletip Müslümana iftira atanların cehennemdeki yeri nice olur?
Aklımızı başımıza vicdanımızı elimize alıp bir düşünelim!
Derdimiz ne, mahkememiz niye?
Yaptığın şikayet talep ettiğin hak İslam’ a ne faydası var?
Ya da bunu talep etmezsen ne zararın olur diye bir düşün bakalım! Azıcık temiz akıl, kalp kaldıysa sana ne diyecek?
Yeryüzündeki bu kadar yapılan adaletsizliğe sesimiz böyle çıktı mi, mazlum Müslümanlara yapılan haksızlıklar bizimki kadar rahatsız etti mi, nefsimize yapılma ihtimali bile olsa zorumuza giden haksızlık bizi bu kadar rahatsız ederken yıllardır Müslümanlara ve dinimize yapılan haksızlıklara da olan Hak Talebimiz böyle miydi?
Bu mahkemenin aslı ahirette gerçekleşecek. Burada zanlar dedikodular konuşulur da, ahiret mahkemesinde bunlar geçerli olmaz, deliller ve haklar konuşulur. Buradaki şu rahatlığınız acaba ahirette de olacak mi?
Halbuki Müslümanın davası bu değildi?
Ne mal ne mevki ne de menfaat talebi yoktu,
Ruhlar aleminde Rabbine söz veren kulun?
Onun tek derdi yeryüzüne İslam’ı Hakim kılıp adaleti gerçekleştirmekti!
Verdiği sözü yaptığı ahdi unuttu insanoğlu. Nefsi devreye girdi ve artık talebi dünya ve içindekiler oldu!
Sahi ne oldu İslam hakim oldu da haberimiz mi yok ki; bu insanlar kendi aralarında mal ,mevki derdine düştüler?
Şeytan ve aveneleri hedef saptırmakta ve maalesef oyunlarını da güzel oynamaktalar. Ya Müslüman, oyunları farkediyor mu, bu oyunda rolünü nerde almakta? Rabbim kalplerimizin takvasını arttırsın ki uyanık Müslüman olup da bu oyunları görmek nasip olsun. Ve yerimizi Hak’tan taraf eylesin. Bizler tarafsız değiliz, Hakk’tan Tarafız
Oradaki duaları: “Allah’ım, Sen ne yücesin”dir ve oradaki dirlik temennileri: “Selam”dır; dualarının sonu da: “Gerçekten, hamd alemlerin Rabbi olan Allah’ındır.” (Yunus-10)