TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 229. AYET-İ KERİME
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
229- Boşanma iki defadır. Bundan sonra kadınlar ya iyilikle tutulur ya da güzellikle bırakılır. Kadınlara verdiğiniz inallardan herhangi bir şeyi geri almanız size helal değildir. Ancak eşlerin, Allanın koyduğu hudutları koruyamamaktan korkmaları hali müstesnadır. Şayet Allanın koyduğu hudutları koruyamamalarından korkarsanız, kadının, boşanması için bir bedel vermesinde, her ikisine de bir günah yoktur. İşte Allanın koyduğu hudutlar bunlardır. Bunları aşmayın. Kim, Allanın koyduğu hudutları aşarsa işte zalimler onlardır.
Tekrar geri dönme imkânı olan boşama iki defadır. Bundan sonra kadınlar ya iyilikle tutulur ve onlarla hoş geçinilir yahut da tamamen ayrılıp serbest bırakılır, hakları yenip zulme uğratmazlar. Ey erkekler, kadınlara mehir olarak vermiş olduğunuz mallardan herhangi bir şeyi geri almanız size helal değildir. Ancak eşlerin, beraber oldukları sürece birbirlerine karşı hoş davranmayarak aşırı gitmelerinden korkmaları halinde durum farklıdır. Şayet eşlerin, Allah’ın emrettiği şekilde hoş muamele ve güzel sohbetle yaşayamamalarından korkarsanız, kendisini boşaması karşılığında kadının, kocasına bir şey vermesinde, kocasının da kadını boşamak için ondan bir karşılık almasında bir günah yoktur. İşte bunlar, Allah’ın emrettiği veya yasakladığı dini sınırlardır. Bunları aşmayın. Kim, Allah’ın koyduğu sınırları aşıp haram kıldığı şeyleri işlerse işte onlar, işi yerli yerince yapmayan zalim kimselerdir.
Cahiliye döneminde bir erkek, hanımını dilediği kadar boşuyor ve tekrar geri alıyordu. Bazen da erkek, bu durumu kötüye kullanarak hanımını boşu1 yor, onu bekletiyor, o kadın başkasıyla evlenmeye kalkınca üa onu tekrar geri alıyordu. Allah Teâlâ bu âyeti indirerek boşamanın üç olduğunu, üç talakla boşa-dtktan sonra o kadın başka bir erkekle evlenip ondan da ayrılmadıkça ilk kocasına helal olmayacağını hükme bağladı. Böylece erkeklerin, haklarını kötüye kullanmalarını önlemiş oldu[1][56] Bu konuda Abdullah b. Abbas diyor ki:
“Daha Önce erkekler kadınlarım üç talak ile boşasalar bile kendilerini onlarla tekrar evlenmeye daha layık görüyorlardı. İşte bunun üzerine; “Boşama iki defadır. Bundan sonra kadınlar ya iyilikle tutulur ya da güzellikle bırakılır.” âyeti nazil oldu ve bu neshedildi (bu âdeti ortadan kaldırdı.) [2][57]
Müfessirler, âyet-i kerimenin: “Boşama iki defadır. Bundan sonra kadınlar ya iyilikle tutulur ya da güzellikle bırakılır.” bölümünü izah ederken iki görüş zikretmişlerdir:
a- Urve b. Zübeyr, Katade, İbn-i Zeyd, Süddi ve İkrimeye göre âyetin bu bölümü, karısını boşayan kişiye, kaç talakla boşarsa ona bir daha dönemeyeceğini öğretmek için nazil olmuştur. Zira daha önce de belirtildiği gibi cahiliye döneminde ve İslam’ın ilk yıllarında, karıyı boşamanın bir sınırı yoktu. Kişi hanımını dilediği kadar boşuyor ve icîdeti bitmeden tekrar ona dönüyordu. Bu durum erkeğin dilediği kadar tekrar ediyordu ve böylece kadınlara zarar veriliyordu. Allah Teâlâ bu âyet-i kerimeyi indirerek boşamanın bir sınırı olduğunu beyan etti. Bu hususta Urve b. Zübeyr diyor ki: “Kişi karısını dilediği kadar boşu-yordu. Ona tekrar dönmek isterse iddeti bitmeden Önce ona dönüyordu. Bir gün Ensardan bir adam karısına kızmıştı ve ona şunları söylemişti: “Ben ne sana yaklaşacağım ne de sen benden kurtulup evlenebileceksin.” Karısı: “Bu nasıl olur?” dedi. Kocası: “Ben seni boşayacağım. İddetinin bitmesi yaklaşınca da sana döneceğim. Sonra seni tekrar boşayacağım yine iddetinin bitmesi yaklaşınca tekrar sana döneceğim.” dedi. Kadın, kocasını Resulullah’a şikayet etti. İşte bunun üzerine Allah Teâlâ: “Talak iki defadır. Bundan sonra kadınlar ya iyilikle tutulur ya da güzellikle bırakılır.” âyet-i kerimesini indirdi. Bu hususta Katade şunları söylemiştir: “Cahiliye döneminde kişi karısını üç talakla veya on talakla yahut daha fazlası ile boşuyordu. Karısı iddet süresi içinde olduğu sürece kocası ona tekrar dönüyordu. İşte bu sebeple Allah Teâlâ, boşamanın sınırını üç talakla belirledi.
Bu izaha göre âyet-i kerimenin bu bölümünün açıklaması şöyledir; “Ey insanlar, sizin, kendileriyle zifafa girdiğiniz hanımlarınızın geri döndürülebileceklerine imkân veren boşamanızın sayısı ikidir. Kanlarınızı iki talakla boşadı-ğınız takdirde onları tekrar geri alabilirsiniz. İki talaktan sonra ise koca ya tekrar hanımına dönüp ona iyi davranır veya bir talak daha boşayarak karısından güzellikle uzaklaşır.
b- Abdullah b. Mes’ud, Abdullah b. Abbas ve Mücahidin izahlarına göre ise bu âyetin asıl nüzul sebebi, Allah Teâlâ’nın, kullarına, kanlanın nasıl boşayacaklarını öğretmesidir. Bunlara göre bu âyette kocanın, karısını ne kadar talakla boşarsa ona tekrar dönebileceğini ve ne kadar talakla boşarsa ona tekrar dönemeyeceğini beyan eden bir işaret yoktur. Abdullah b. Mes’ud bu âyetin izahında şunları söylemiştir: Erkek hanımını, temizlenme halinde, kendisine yaklaşmadan bir talakla boşar sonra onu bırakır. Kadın ikinci kez âdet görüp temizlenince dilerse onu bir talakla daha boşar, bundan sonra ona dönmek isterse tekrar onu hanımı kabul eder. Dilerse onu boşar yahut da onu bırakır. Kadın üç kere âdet görmüş olur ve böylece kocasından tamamen ayrılmış olur. Mücahid de âyetin bu bölümünün izahında şöyle demiştir: “Kişi, karısını, kendisine yaklaşmadığı temiz halinde bir talakla boşar, kadın âdet görür ve tekrar temizlenecek olursa kum’ tamam olduğu için bir talak daha boşar sonra kadın tekrar âdet görürse kadın İki talakla boş olmuş ve iki de kuru’ geçilmiş olur. Bundan sonrası için ise Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Kadını ya örfe göre tutmak vardır veya güzellikle serbest bırakmak vardır. Kişi bu son kuru’ünda dilerse karısını la-inamen boşar.” Bu izaha göre âyetin bu bölümünün mânâsı şöyledir: “Ey ihsanlar, benim size mubah kıldığım boşanma usulü şudur: “Sizler kanlarınızı her temizlenme halinde bir defa olmak üzere iki talakla boşayın. Bundan sonra sizin üzerinize gerekli olan şudur: Ya karılarınızı iyilikle tutun veya güzellikle bırakın.”
Taberi diyor ki: “Âyetin zahirine daha uygun olan görüş, birinci görüştür. Yani âyetin bu bölümünün, insanlara karılarını boşamanın sayısını bildirdiğini, iki talakla boşarlarsa tekrar onlara dönebileceklerini, üç talakla boşarlarsa bir daha onlara dönemeyeceklerini beyan ettiğini söyleyen görüştür. Taberi, bu görüşü tercih etmesinin sebebi olarak şunu zikretmiştir: Bundan sonra gelen âyet, karisini tamamen boşar onu tekrar alamayacağını bildirmektedir. Karisi başka bir koca ile evlenmedikçe onunla bir daha evlenemeyeceğini beyan etmiştir. Bu da gösteriyor ki, izah etmekte olduğumuz âyet-i kerime, karıları boşama usulünü değil boşama sayısını bildirmektedir. Kişi hanımını iki talakla boşayınca ona tekrar dönebilecek, üç talakla boşaması halinde ise ona tekrar dönemeyecektir.
Âyet i kerimede geçen; “Ya iyilikle tutulur ya da güzellikle bırakılır.” ifadesi de müfessirlerarafı.ndan iki şekilde izah edilmiştir:
a- Bazılarınla göre bu ifadeler, talakın üç olduğunu ortaya koymak içindir. Bu görüş, Atâ, Mücahid, K’atâde ve Ebi Rüzeyn’den nakledilmiştir. Bu hususta Ebi Rüzeyn diyor ki: “Bir adam Resulullah’a geldi ve dedi ki: “Ey Alkilim Resulü, söyle bana, Allah teala “Boşama iki defadır. Bundan sonra kadınlar ya iyilikle tutulur ya da güzellikle bırakılır.” buyurmaktadır. Üçüncü talak nerededir?” Resulullah da buyurdu ki: “Ya iyilikle tutulur ya da güzellikle bırakılır.” ifadesindeki “Ya da güzellikle bırakılır” cümlesi üçüncü talaktır.”
b- Diğer bazı müfessirlere göre: “Kadınlar ya iyilikle tutulur ya da güzellikle bırakılır.” ifadesinin maksadı, iki talakla boşanmış olan kadına tekrar dönülebileceğini beyan etmektir. Bu ifadeden üçüncü talakı anlamak doğru değildir. Bu görüşte olanlara göre: “Kadınlar ya da güzellikle bırakılır.” İfadesinden maksat, “Kadınlar iddetlerini bitirmeleri için serbest bırakılırlar.” demektir. Bu görüş, Süddi ve Dehhaklun nakledilmiştir. Süddinin, âyetin bu bölümünü şu şekilde izah ettiği rivayet edilmiştir: “Kadınlar ya iyilikle tutulur ya da güzellikle bırakılır.” demek, kadınlar bir veya iki talakla boşandıktan sonra ya kocası ona tekrar döner ve hanım edinir yahut da döneceğine dair herhangi bir şey söylemez susar. Ta ki kadının iddeti biter. Böylece kadın kendisi hakkında karar verme yetkisine sahibolur.
Taberi diyor ki: “Eğerirind görüşte zikredilen Resulullah’ın hadis-i şerifi olmasaydı bu görüşte âyetin zahirinin gösterdiği muhtemel bir görüş olurdu. Fakat Resulüİlahtan gelen habere uymak gerektiğinden birinci görüş tercihe şayandır. Bu görüş esas alınacağına göre ayete şu şekilde mânâ verilmelidir “Kocaların, kanlarına tekrar dönebilecekleri kadar boşamaları iki talaktır. Bundan sonra karılarına döndükleri takdirde dunun şudur: Ya onları iyilikle tutarlar ya da üçüncü bir boşama ile onları güzellikle bırakırlar. Böylece artık kocaların, karılarına tekrar dönebilene hakları bilmiş olur. Kadınlar kocalarına dönüp dönmemeye karar vermekte serbest olurlar.
Âyette zikredilen “İyilikle tutmak”tan maksat. Dehhak ve Abdullah b. Abbasın da izah ettikleri gibi, kadına karşı hoş davranmak ve onunla güzelce sohbet etmektir. “Güzellikle bırakılmaktan maksat ise, yine Abdullah b, Abbas ve Dehhakın izah ettikleri gibi kadının haklarından herhangi bir şeyi yememek, onun haklarını tam vermek, ona eziyet etmemek ve ona sövmemektir.
Âyet-i kerimede: “Kadınlara verdiğiniz mallardan herhangi bir şeyi geri almanız size helal değildir. Ancak eşlerin, Allah’ın koyduğu hudutları koruyamamaktan korkmaları hali müstesnadır.” buyurulmaktadır. Allah Teâlâ bu kelamı ile şunu ifade etmektedir: Ey erkekler, sizler karılarınızı boşayıp onlardan ayrılmak istediğinizde, evlenirken onlara verdiğiniz mehillerden herhangi bir şeyi geri almanız sizin için helal değildir. Bilakis size farz olan, onların geri kalan mehirlerini vermeniz ve bir kısım giyim eşyalarını lutfetmenizdir. -Ancak kan ile kocanın, Allah’ın koyduğu sınırları ayakta tutamayacaklarına dair korkma durumları müstesnadır. Bu durumda koca karısından bir bedel alarak ondan ayrılabilir.
Kan ve kocanın, Allanın koyduğu sınırları koruyamayacaklarına dair korkmaları şu durumda söz konusu olur: Kan kocasına karşı gelir ve ona huğuz etliğini açığa vurursa onun, Allah’ın kendisine farz kıldığı, kocasına ait bir takım hakları yerine getiremeyeceğinden korkulur. Koca ela Allah’ın kendisine farz kıldığı, karısına ait bir takım haklarda ihmalkâr davranması halinde. Allah’ın kendisine farz kıldığı yükümlülükleri yerine getiremeyeceğinden korkulur. İşte kan kocadan herbirinin, Allah’ın koyduğu sınırları koruyamayacaklarına dair korkma durumları bu hallerde olur.
Müfessirler, karı ve kocadan herbirinin, Allah’ın koyduğu sınırları koruyamayacaklarına dair korkmalarının hangi durumlarda gerçekleşeceği hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir:
a- Abdullah b. Abbas, TJrveb. Zübeyr, Cabirb. Zeyd. Âmireş-Şa’bî, Said b. Cübeyr, Rebi’ b. Enes, Zühri ve Dehhaka göre kan ve kocadan herbirinin, Allah’ın koyduğu hudutları koruyamayacaklarına dair korkmaları, karının kocasına karşı kötü davranması ve ona kötü muamele yapması durumunda gerçekleşir. Kocası karısının böyle davrandığını görünce ondan ayrılması için, evlenirken verdiği mehiri kandan geri alıp onu boşayabilir.” Bu görüşte olan âlimlere göre, kadın tarafından kocaya herhangi bir kötülük söz konusu olmazsa kocanın karıdan bedel alarak onu boşaması helal değildir. Kötülüğün mutlaka kadın tarafından olması gerekir. Bu hususta Said b. Cübeyrin şunları söylediği rivayet edilmektedir: “Kocasına bir bedel vererek boşanmak isteyen kadına kocası öğütte bulunur. Kadın bu isteğinden vaz geçerse mesele kalmaz. Şayet ısrar edecek olursa erkek ondan ayrı yatar ve onunla konuşmaz. Kadın vaz geçerse mesele kalmaz. Şayet yine ısrar edecek olursa bu defa erkek onu, ağır olmayacak bir şekilde döver. Kadın vaz geçerse mesele kalmaz. Şayet yine ısrar ederse koca meseleyi mahkemeye arzeder. Mahkeme bir kocanın bir de katlının tarafından olmak üzere iki hakem tayin eder. Kadının ailesi tarafından olan hakem kocaya: “Sen karına şöyle davranıyorsun, sen karına böyle davranıyorsun.” der.
Kocanın ailesi tarafından olan hakem de karıya “Sen kocana şöyle davranıyorsun, sen kocana böyle davranıyorsun” der. Hangisi daha fazla haksız ise mahkeme onun haksızlığını giderir ve ona engel olur. Şayet kadın kocasına karşı gelen biri ise mahkeme emreder, koca da karıdan bedel olarak onu boşar. Rebi’ b. Enes diyor ki: “Şayet kan kocasından razı olur ve ona itaaîta bulunursa kocanın, karısı bir karşılık verip te kendisinden boşansın diye karısını dövmesi helal değildir. Kocanın böyle bir kadına kötü davranarak ondan herhangi bir şey alması haramdır. Buna mukabil şayet itaatsizlik, haksızlık ve buğuz etme kadın tarafından olacak olursa kocanın kandan bir bedel alarak onu boşaması caizdir.
b- Hasan-ı Basri, Süddi, Miksem ve Mücahiüden nakledilen diğer bir görüşe göre kan ve kocadan herbirinin, Allah’ın koyduğu sınırlan koruyamayacağına dair korkma durumları şu halde söz konusudur. Kadın, kocasının yaptığı bir yemini yerine getirmemek isterse, onun emrine itaat etmezse ve ona: “Ne cüniiplükten yıkanırım ne de bir emrine itaat ederim.” diyecek oiursa işte bu durumda karı ve kocadan herbiri, Allahın kendileri için koyduğu sının koruyamayacaklarından korkar olurlar. Böyle bir dununda kocanın, karıdan bir bedel alarak onu boşaması caiz olur.
Muhammet! b. Salim diyor ki: “Ben Şa’biye sordum ki, erkeğin karısından ayrılmasına karşılık ondan mal alması ne zaman helal olur?” Şa’bi dedi ki:
“Kocasına karşı sevmediğini açığa vurduğu ve kocasına: “Senin hiçbir yeminini yerine getirmeyeceğim.” dediği zaman helal olur.”
c- Ata b. Ebi Rebah’a göre koca ile karının herbirinin Allah’ın koyduğu sınırlan yerine getirmekleri korkmaları şu durumda olur: Karı kocasına: “Ben seni sevmiyorum.” der ve bunu rahatça söyleyecek olursa bu durum söz konusu olur. Bu hususta Atâ şöyle demiştir: “Kocanın bedel alarak karısını boşaması, karının şunları söylemesi halinde helal olur.” Karısı derse ki: “Ben senden nefret ediyorum, seni sevmiyorum. Yanında yatmaktan çekiniyorum, hakkını yerine getiremiyorum.” işte bu durumda koca gönül hoşluğu ile bedel alarak karısını boşayabilir.
d- Amir, Tâvûs, Kasım b. Muhammet! ve Said b. el-Müseyyeb’e göre ise koca ile kandan herbirinin, Allah’ın koyduğu hudutları yerine getirmekten korkma durumları şu halde söz konusudur. Karı ve kocadan herbirinin diğerini sevmemesi ve herbirinin diğerine ait olan haklan yerine getirememesi durumudur.
Taberi bu son görüşü tercih etmiştir. Taberiye göre bir kocanın, karısını boşamak için bedel almasının helal olması için kan ve kocadan herbirinin diğerine karşı, üzerinde bulunan hakkı yerine getirmekten korkmuş olması gerekir. Çünkü Allah teala kocaya, karısını boşama karşılığında bedel almasını, Müslümanların, karı kocadan herhangi birinin, haklarını yerine getiremeyeceklerinden korkmaları halinde caiz kılmıştır.
Taberi diyor ki: “Eğer denilecek olursa ki “Senin ifade ettiğine göre eğer sadece kadın itaatsiz olursa kocanın ondan bedel alarak karısını boşaması haram olur. Zira sen her iki tarafın da itaatsizliğini şart koşmuştum.” Cevaben denilir ki: “Kadının itaatsizliği halinde koca da onu sevmez olur. Böylece her iki tarafın birbirinin hukukuna riayet etmemeleri gerçekleşir ve kocanın bedel alarak karısını boşaması caiz olur.
Âyet-i kerimenin: “Şayet (erkek ve kadının) Allah’ın koyduğu hudutları koruyamamalarından korkarsanız, kadının, boşanması için bir bedel vermesinde, her ikisine de bir günah yoktur” kısmında kadının, bir bedel vererek kocasını razı edip ondan boşanabileceği hükme bağlanmaktadır ki İslâm hukukunda buna “Muhalaa” denir. Bu hususta şu hadis zikredilmektedir: Abdullah b. Abbas diyor ki: “Sabit b. Kays’ın karısı Resulullaha gelip: “Ey Allah’ın Resulü, ben Sabit b. Kays’ın dini ve ahlaki bakımdan bir kusurunu görüp onu ayıplamıyorum. Fakat ben artık ona tahammül edemiyorum.” dedi. Resulullah da ona: “Sabitin bahçesini ona iade eder misin?” diye sordu. Kadın “Evet” dedi. Kadın bahçeyi Sabite verdi (böylece onu razı etti) Resulullah da Sabite emretti ve o da katlını boşadı. [3][58]
Âyet-i kerimenin devamında: “Ancak eşlerin, Allahın koyduğu hudutları kotu yamam atarından korkarsanız.” Duyurulmaktadır. Müfesirler, koca ve karının, Allah Teâlâ’nın koyduğu hudutları koruyamayacaklarına dair müminlerin korkması durumunun hangi halde gerçekleşeceği hususunda farklı izahlarda bulunmuşlardır:
a- Abdullah b. Abbas, Hasan-ı Basri ve Zahiriye göre böyle bir korku, kadının, kocasının haklarını küçümsemesi, ona itaatında kötü davranması ve ona, konuşmaları ile eziyet etmesi halinde söz konusu olur. Mesela: Karı kocasına: “Vallahi ben senin hiç bir yeminini yerine getirmem. Yatağına ayak basmam, hiç bir emrine itaat etmem.” diyecek olursa ve fiilen bunları yapmaya da girişecek olursa artık kocasının bedel alarak onu boşaması helaldir.
b- Âmir ve İbn-i Abbastan nakledilen diğer bir görüşe göre müminlerin, karı ve kocanın, Allah’ın koyduğu sınırlan koruyamayacaklarına dair korkmaları, bunlardan herbirinin Allaha tiaat etmeyeceklerinden korkulması durumumla gerçekleşir.
Taberi diyor ki: “Bu hususta doğru olan tefsir şudur: “Ey müminler, şayet sizler, kan ve kocadan herbirinin, Allanın, üzerlerine farz kıldığı haklan yerine getiremeyeceklerinden ve birbirlerine iyi davranmayacaklarından korkacak olursanız, erkeğin bedel alarak karısını boşamasında bir mahzur yoktur.
Taberi diyor ki: “Âyeti bu şekilde izah etmek her iki görüşü de kapsar.”
Âyet-i kerimede: “Kadının, boşanması için bir bedel vermesinde her ikisine de bir günah yoktur.” Duyurulmaktadır. Bunun izahı şudur. “Ey müminler, eğer sizler, karı ve kocadan herbirinin. Allanın kendilerine farz kıldığı emirieri yerine getiremeyeceklerinden ve birbirlerine ait olan haklan ifa edemeyeceklerinden bu yüzden de Allanın koyduğu sınırlara riayet edemeyeceklerinden korkacak olursanız bu takdirde kadının, kendisini boşattırmak için bir bedel vermesinde, kocanın, karısını boşamak için bu bedeli almasında onlara herhangi bir günah yoktur.”
Taberi diyor ki: “Eğer denilecek olursa ki “Şayet koca bir bedel alıp boşamak için karısına kötü davranacak olur da karı da kendisini kurtarmak için kocasına bir bedel verir ve kendisini boşattırıp kurtulacak olursa karıya bir günah var mıdır? Cevaben denilir ki: “Eğer karı, kocasının, bir bedel karşılığında kendisini boşamak için kötü davrandığını görür ve kocasına, boşaması için herhangi bir fidye vermediğinde kendisine veya dinine bir zarar dokunmayacağından ve kocasına bir haksızlık yapmayacağından emin olursa bu durumda herhangi bir bedel vererek kendisini kocasından boşattırması caiz olmaz. Çünkü bu durumda kocasının ondan boşama karşılığında bedel alması haramdır. Karının, kocasının böyle bir harama düşmesine âlet olması caiz değildir. Şayet kadın bu durumda malı verip kendisini boşatmazsa kocasının kendisi için veya dini için yahut kadının üzerinde bulunan haklan için zararlı olacağından korkacak olursa bu durumda kadın sorumlu olmaz. Keza, geçimsizlik kadın tarafından olur da bir bedel verip boşanmadığı takdirde kendisinin ve kocasının günaha düşmelerinden korkacak olur da bu yüzden gönül hoşluğu ile bedel ekler ve boşanırsa kadın sorumlu olmadığı gibi Allah Teâlâ’dan sevap alacağı da ümit edilmektedir. Buna mukabil kadın, kocasının ahlakını veya fiziğini beğenmediğinden değil sırf kocasını bırakıp başka biriyle evlenmek için bir fidye verir ve kendisini kocasından boşattıracak olursa bu onun için haramdır. Resulullah bu şekilde boşanan kadınları münafık olarak vasıflandırmıştır. Bu hususta Resulullahın azatlı kölesi olan Sevban, Resulullahın şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
“Herhangi bir kadın bir sıkıntı olmaksızın kocasından kendisini boşatmak isteyecek olursa Allah ona cennetin kokusunu haram kılar, (böyle olduğu halde) bedel ödeyerek kocalarından boşanan kadınlar münafıktırlar. [4][59]
Taberi diyor ki: “Bu izahlardan anlaşılıyor ki, karının, bir bedel vererek kendisini kocasından boşattırması meselesinde özetle şu ihtimaller vardır:
a- Böyle bir şeyi yapmakta sadece kadın günahkâr olabilir. Bu da karının, kocasının kötülüğünden değil sırf başka erkekle evlenebilmek için kocasına mal verip kendisini boşattırması durumunda söz konusu olur.
b- Sadece koca günahkâr olur. Bu da kocanın, sırf bedel almak için karısına kötü davranması ve karısını bezdirerek bedel alıp boşaması durumunda söz konusudur.
c- Hem karı hem de koca günahkâr olur. Bu da kocanın bir bedel alıp boşamak için karısına kötü davranması, karısının da bir bedel vermeden kocasının bu kötülüğünü önleyebileceğini bildiği halde bedel verip kendisini kocasından boşattırması halinde ve benzeri hallerde söz konusudur.
d- Böyle bir boşamadan dolayı ne karıya ne de kocaya günah vardır. Bu durum da şu halde söz konusudur: Kan ve kocadan her biri, birbirlerine karşı olan haklarını yerine getirmeyerek Allah Teâlâ’nın koyduğu sının aşacaklarından korkacak olmaları durumunda söz konusudur.
Taberi diyor ki: “Müfesirler, kadının boşanması için ne kadar bedel verdiği zaman kadın ve erkekten her birine günah terettüp etmeyeceği hususunda çeşitli görüşler zikretmişlerdir:
a- Rebi’ b. Enes, Amr b. Şuayb, Atâ b. Ebi Rebah, Zühri, Âmir eş-Şa’bi, Hz. Ali, Hakem, Hasan-ı Basri, Said b. el-Müseyyeb, Tâvûs ve Zühriye göre kocasından kendisini boşattırmak isteyen kadının, boşama karşılığında vereceği bedel, erkeğin ona verdiği mehirden fazla olamaz. Bunlar görüşlerine delil olarak, âyet-i kerimede zikredilen “Kadınlara yediğiniz mallardan herhangi bir şeyi geri almanız size helal değildir. ifadesini zikretmişlerdir. Zira bu ifade, erkeğin, kadının rızası olmaksızın verdiği mehiri geri alıp onu boşamasının haram olduğunu beyan etmektedir. Bundan anlaşılıyor ki, kadının, rızası ile boşanmayı istemesi halinde vereceği bedel, bu ifadede geçen bedeldir. O da evlenirken erkekten aldığı mehir miktarıdır. Erkeğin bu miktardan fazla alması helal değildir. Bu görüşte olan müfessirler ikinci bir delil olarak Sabit b. Kays’ın daha önce nakledilen kıssasını zikretmişlerdir. Bu kıssada Resulullah Sabitin hanımına, evlenirken Sabitten aklığı bahçeyi tekrar geri vermesini emretmiştir.
b- Hz. Ömer, oğlu Abdurrahman, Kubeyse b. Zü’eyb, İbrahim en-Nehai, Abdullah b. Abbas ve Mücahide göre, bir bedel karşılığında karısını boşayan koca, karısının malından az veya çok miktarda almakta serbesttir. Evlenirken ona verdiği mehirden daha fazlasını almasında bir mahzur yoktur. Zira âyet-i kerime, kadının vereceği boşanma bedelinin miktarını belli bir ölçü ile sınırlamamış, genel olarak bırakmıştır.
Âyetin genel hükmünü kayıtlayan ikna edici bir delil bulunmadıkça âyetin genel hükmü geçerlidir.
Semtire’nin azadlı kölesi Kesir, bu konuyla ilgili olarak şunu zikretmiştir. Ömere, kocasına itaat etmeyen bir kadın getirildi. Ömer o kadının, içinde çokça çöp bulunan bir eve üç gün hapsedilmesini emretti. Sonra kadını çağırdı ve ona: “Burayı nasıl buldun?” diye sordu. Kadın: “Ben kocamın yanında bulunduğum müddetçe hiçbir rahatlık hissetmedim. Ancak burada hapsettiğin gecelerde rahatlık hissettim.” dedi. Bunun üzerine Ömer, kadının kocasına “Küpesini alarak ta olsa sen bu kadını bedel karşılığında boşa.” dedi.
Nâfi de bu konuda şunu zikretmiştir: “Safıyenin azadlı cariyesi, elbisesi dışında bütün mallarını verip kendisini kocasından boşattırdı. Ve Ömerin oğlu Abdullah bunu ayıplamadı.
Kubeyse b. Züeyb de “Kadının boşanması için bir bedel vermesinde her ikisine de bir günah yoktur.” âyetini okuyarak erkeğin kadına verdiği mehirden daha fazlasını almasının bir mahzuru olmayacağını söylemiştir.
c- Bekr b. Abdullaha göre ise kadının bedel vererek kendisini kocasından boşattırabileceğini beyan eden bu âyet-i kerime, Nisa suresinin şu âyet-i kelimesiyle neshedihniştir. “Bir eşi bırakıp ta yerine başka bir eş almak istediğiniz zaman onlardan birine (bıraktığınıza) pek çok mal verseniz dahi ondan bir şey geri almayın. [5][60]
Taberi diyor ki: “Bu görüşlerden doğru olmaya daha layık olanı şöyle diyen görüştür: “Şayet erkek ve kadından her birinin, Allanın koyduğu sınırlara riayet «demeyeceklerinden korkulur ise kadının, sahip olduğu’ az veya çok malını verefek kendisini boşattırmasında kadın ve erkek için bir mahzur yoktur. Yeter ki kadının verdiği mal, Müslümanların mâlik olabilecekleri bir mal cinsinden olsun. Bu malın, kadının bütün mülkünü kapsaması da mümkündür. Zira üyet-i kerime, boşanma bedelini mutlak olarak zikretmiştir.
Bu âyet-i kerimenin mensuh olduğunu söyleyen görüş, mânâsız bir görüştür. Zira sahabiler, tabiiler ve ondan sonra gelen âlimler, boşanmaya karşılık kadından mal alınmasının caiz olduğunda ittifak etmişlerdir. Ayrıca Nisa suresinde zikredilen âyette, kadın tarafından herhangi bir geçimsizlik söz konusu olmaksızın, kocanın sırf bir kadını bırakıp diğerini alması meselesi zikredilmektedir. Böyle bir durumda koca, bıraktığı karısından bir şey alamaz. Orada zikredilen mesele, bir muhalaa değildir.
Âyet-i kerimenin sonunda: “İşte Allanın koyduğu hudutlar bunlardır. Bunları aşmayın. Kim, Allanın koyduğu hudutları aşarsa işte zalimler onlardır.” buyurulmaktadır. Burada zikredilen “Bunlar” İfadesinden maksat putperest olan müşrik kadınlarla evlenmek, müşrik bir erkekle Müslüman bir kadını evlendirmek, kadınlara adetli iken yaklaşmak vb. hususlardır. Allah Teâlâ bunların yasak olduğunu bildirmiş ve hudutlarını koymuştur. Bunları yapanlar, Allanın koyduğu sınırlan aşan zalim kimselerdir. Bu hususta daha geniş bilgi için şu kaynaklara bakınız.