A+
A-
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
Yaratılmış bütün mahlukatın tek sahibi Allah(c.c)’tır. O’nun mahlukat içinde en üstün olarak yarattığı da insandır. İnsan, eşref-i mahlukatttr. Bu konum, insan için bir onurdur. Yüce Allah, insanın bu onura layık olmasının gereğini iman edip salih amel işlemeye, şirk koşmamaya ,ancak ve ancak Allah(c.c) a kulluk yapılması şartına bağlamıştır. Dünya ve ahirette zarardan kurtulmanın yolu şaşmaz rehberi ise, Kur’an ve sünnetdir.
“…Artık benden size bir hidayet (kitab) geldiği zaman, kim benim hidayetime uyarsa işte o, sapıklığa düşmez ve (ahirette) bedbaht olmaz.(Ta-ha 123)
Kur’an, insan da dahil tüm yaratılmışlar için bahşedilen ömrün, bir gün son bulacağını; sadece kudret ve ihtişam sahibi Allah(cc)’un sonsuza dek Baki kalacağını bildirir.
“Allah Teâlâ’yı nasıl inkâr ediyorsunuz ki sizi ölüler iken o diriltti. Sonra sizi öldürecektir. Sonra da sizi diriltecektir. Sonrada O’na döndürüleceksiniz.” [Bakara-28]
Ölümün, bir yok oluşu değil, ebedi hayata geçişi; kendinden önceki ve sonraki hayatı ayıran kesin bir çizgiyi ifade ettiğini belirtir. İnsanın önüne, ölümden sonra açılan yeni bir hayat tablosu koyar. Esas amaç insana hayatın gaye ve amacını hatırlatıp Allah(C.C)’a hesap vereceğini hatırlatmak, hayatını şuursuzca Allah (c.c) nun rızası dışında yaşamaktan, dünyada ve ahirette hüsrana uğramaktan kurtarmaktır.
“Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.” (Asr suresi 1-3)
Hüsranın temel sebebinin, ahîreti ciddiye almamaktan kaynaklandığını şöyle dile getirir ;“Bizimle karşılaşacaklarını ummayıp kendilerini bu dünya hayatıyla hoşnut kılmaya çalışan/onunla doyuma ulaşan ve ayetlerimizi umursamayanlara gelince, yapageldikleri kötülüklerden dolayı onların varacağı yer ateş olacaktır.”[Yunus 7-8]
“İşte, Allah’ın huzuruna çıkacakları uyarısına yalan gözüyle bakıp doğru yolu tutmaktan geri duranlar, yanılmış ve iflas etmiş olanlardır.’’
[yunus-45]
Çünkü Allah’ın emir ve nehiylerini , O’nun huzuruna çıkıp hesap vereceklerini inkâr edenlerin bütün yaptıkları boşa gidecektir. [kehf-105] Bu da, Kur’an’ın kendi deyimiyle hüsran-ı mübin (apaçık bir kayıp) tır. [nisa-119] Demek ki Allah’tan ve O’nun Vahiy ile nazil kıldığı İslam dininden yüz çeviren kimse, dünyada da ahirette de kayba uğrar. İşte hiçbir şeyle kıyaslanamayacak olan en açık kayıp budur.
“hakikati inkâra şartlanmış onlar” [Ankebut-52] “bu dünyada İslam’dan başka din arayanlar” [Al-iimran-19-85]“şeytanın egemenliği altına girip Allah’ı anmaktan uzak kalanlar” [mücadele-19) “Kur’an mesajına yalan gözüyle bakıp inkar edenler Allah (c.c) nun verdiği kabiliyetleri ,nimetleri batıl yönde kullananlar “Böyleleri, küfürleri yüzünden kalplerini, kulaklarını ve gözlerini Allah(C.C)’nun mühürleyip çalışmaz hâle getirdiği kimselerdir. Onlar gâfillerin ta kendileridir.[Nahl-108)” dünyada da ahirette de zarara uğrayıp iflas edenlerdir.
Dünya hayatına gönül verip onu âhiret hayatına tercih etmeleri; âhireti unutup sadece dünya zevklerine dalmaları, küfürde ve İslâm’a düşmanlıkta ısrar etmeleri sebebiyle, yaptıklarının tabii bir neticesi olarak Allah (C.C)tarafından kalplerinin, kulaklarının ve gözlerinin mühürlenmesi,Hakkı bir nebze dahi olsa idrak etmeye imkân bulamayacak şekilde derin ve koyu bir gafletin içinde olmaları.
Bu sebeple onlar, dünyada ömür sermayelerini ebedî azaba sebep olacak davranışlara sarf ederek zayi ettikleri için âhirette de gerçekten zarara uğrayan kimseler olacaktır. Müflisler gibi elleri boş, gönülleri hasret ve nedâmetle dolu olarak cehennem ateşine yaslanacaklardır. Hem pişmanlık ateşiyle kalpleri ve ruhları, hem de cehennem ateşiyle bedenleri yanacaktır.
Kur’an, “hâsirûn” (iflas edenler) olarak nitelendirdiği kimselerin ahiretteki ortak isteklerinden söz eder. Onlar kısa bir müddet için dahi olsa dünya hayatına geri dönmek isterler:
“Ey Rabb’imiz, bize kısa bîr süre daha ver ki senin çağrına icabet edelim; elçilerine uyup peşlerinden gidelim derler.” [ibrahim-44] Onlar hayatın kıymetini öldükten sonra anlarlar. Oysa hakiki mümin, öleceğine ve öldükten sonra dirilip yaptıklarının hesabını Allah’a vereceğine inanan, böylece yüce mahkemeye hazırlıklı gelip Allah’ın lutfuyla ve yüzünün akıyla oradan çıkabilen kimsedir. İnsanın uzak gördüğü ama aslında insana bir nefeslik mesafe kadar yakın olan ölüm, her dakika insana “ömür sermayesini boş yere harcama, ileride pişman ve perişan olursun.” İkazını yapmaktadır. Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
bir gün, ashâbına “Müflis kimdir biliyor musunuz?” diye sordu. Orada bulunanlar, “Malını mülkünü kaybetmiş, iflas etmiş kimsedir Yâ Resûlallah” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.s) şöyle buyurdu: “Aksine gerçek müflis şu kimsedir: Kıyamet günü kıldığı namaz, tuttuğu oruç ve verdiği zekâtla gelir. Ancak dünyada iken şuna sövmüş, buna iftira atmış, ötekinin malını yemiş, berikinin kanını dökmüş, bir başkasını dövmüştür. İhlâl ettiği bu hakların karşılığı olarak onun iyiliklerinden alınıp hak sahiplerine verilir. Şayet hesabı görülmeden iyilikleri biterse, mağdur ettiği insanların günahlarından alınarak onun üzerine yüklenir, sonra da cehenneme atılır.”
İnsanlar arasında müflis, parası ve malı bulunmayan veya pek az olan kimse diye bilinirse de, Peygamber Efendimiz(sav), hakiki müflisin bunlar olmadığını açıklamıştır. Çünkü bu durum, daha sonra zengin olmakla ortadan kalkabilir veya ölümle sona erebilir. Gerçek müflis ise hadiste bildirilendir. Böyle kimseler tamamen mahvolmuş, helak olmuş, ahirete götürdüğü hayır ve hasenattan elinde hiç bir şeyi kalmamıştır. Bunların bütün iyilik ve sevapları, üzerlerinde hakları olanlara ve alacaklılarına verileceği gibi, günahları da onların üzerlerine yüklenecek, sonra da cehenneme atılacaklardır. Gerçek zarar ve ziyan, hakiki iflas işte budur. Böyleleri ahiret yoksulu sayılırlar. Dünya da iflas etmiş maddi varlıklarını kaybetmiş bir kimsenin duyacağı pişmanlık ,yaşayacağı perişanlık nasıl elem verici olsa da asl olan ,dünyada iflas etmekten korktuğundan daha fazla, kıyamet günü müflis olmaktan korkmalı ve kaçınmalıdır. Maddî anlamda iflasın getireceği sıkıntıları düşündüğü gibi, mânevî anlamda iflasın getireceği kalıcı elem ve azabı da düşünmelidir. Allah Teâlâ’nın (C.C) kimseye zerre kadar haksızlık etmeyeceği o günde iflasa sürüklenmemek için dünyada iken hayatını tanzim etmeli, Müslüman olmanın bilinciyle yaşamalıdır. Kişinin namazı, orucu, zekâtı ve benzeri ibadet ve taatları onun sevap elde etmesini sağlar. Ancak, cennete girmek için bunlar yeterli olmaz. Emredilen ibadet ve taatlarla birlikte, hatta bunlardan daha önemli olarak dinin haram ve helal kıldığı, emrettiği ve nehyettiği şeylerden sakınılması icab etmektedir.
İşte gerçek kurtuluş budur!
Selam ve dua ile
Yazarın Diğer Yazıları
18.07.2024
Yorumlar