TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 19-20. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
19- Şüphesiz ki Allah katında din, İslamdır. Kendilerine kitap verilmiş olanlar, aralarındaki ihtiras yüzünden ancak kendilerine Hini geldikten sonra ayrılığa düştüler. Kim, Allahın âyetlerini inkâr ederse şüphesiz ki Allah, hesabı çabuk görendir.
Şüphesiz ki Allah’ın, şeriat olarak Peygamberi vasıtasıyla gönderdiği ve ondan başkasını kabul etmediği hak din, İslamdır. Kendilerine İncil verilen Hristiyanlar, aralarındaki düşmanlıktan, başkanlık, saltanat ve Hükümdarlık ihtirası yüzünden, ancak kendilerine ilim geldikten ve gerçeği tam olarak anladıktan sonra ihtilafa düştüler. Kim, AH ahin, düşünüp ibret alacaklar için ortaya koyduğu âyet ve delillerini inkâr ederse bilsin ki Allah, çok hızlı hesap görendir. Her insanın amelini kolaylıkla ve süratle tesbit edip karşılığını verendir.
“Allah, hesabı çok çabuk görendir.” demek, Allah, bütün yaratıkları en kısa zamanda hesaba çeker ve bir işi yapması onu, diğer işten alıkoymaz.” demektir. Bu hususta diğer bir âyet-i kerimede de şöyle buyrulmaktadır. “Kim İs-lamdan başka bir din ararsa onun dini asla kabul edilmeyecektir. O kimse âhirette de hüsrana uğrayanlardan olacaktır.
Taberi diyor ki: “Burada zikredilen “Din” kelimesinin asıl mânâsı “itaat etmek ve boyun eğmek”tir. “İslam” kelimesinin mânâsı da “Zelil bir şekilde boyun eğmek ve teslim olmak”tır. Bu mânâlara göre âyetin izahı şöyledir: “Allah katında gerçek itaat, dillerin ve kalblerin boyun eğerek Allaha kulluklarını ikrar etmeleri, emir ve yasaklarında zelil bir şekilde itaat etmeleridir. Bu hususta böbürlenmemeleri, itaatten ayrılmamaları herhangi bir yaratığını ilahlıkta ve rablıkta ona ortak koşmam al and ir.
Ayette “Kendilerine kitap verildiği” zikredilen kimselerden maksat, Muhammed b. Cafer b. Zübeyre göre, kendilerine İncil verilen Hristiyanlardır. Allah teala, bunlara, İsa hakkında ve diğer hususlarda doğru olanı bildirdikten sonra onlar, sadece birbirlerine düşmanlıklarından, başkanlık ve saltanat sevdalarından dolayı bu hususlarda ihtilafa düşmüşler. Hz. İsa hakkında çeşitli iftiralarda bulunmuşlardır. Onların bu ihtilafları, cehaletlerinden değil, birbirlerine düşmanlıkları d an, mal ve mevki hırslarındandır.
Rebi’ b. Enese göre ise bu âyette zikredilen “Kendilerine kitap verildiği halde ihtilafa düşenler”den maksat, Yahudilerdir. Çünkü, Hz. Musa’ya Ölüm gelip çatınca İsraioğullarından yetmiş kadar âlimi çağırdı ve Tevratı olanlara teslim etti ve Tevratm koruyuculuğunu onlara verdi. Fakat her âlim Tevratın bir bölümünü yanına aldı. Musa Öldükten sora yerine Yuşa b. Nün geldi. Birinci, ikinci ve üçüncü asırlar geçince Yahudilerin arasına ayrılık düştü. Bunlar, o yetmiş kişinin âlim olan evlatlarındandı. Öyle ki, onlar birbirlerinin kanlarını döktüler. Aralarında kötülükler oldu ve bu işi de “Kendilerine ilim verilenler” sırf dünyanın mülk ve saltanatına olan hırslarından dolayı yaptılar. Bunun üzerine Allah’ta onlara zorbalarını musallat kıldı. Rebi b. Enes diyor ki: Hz. Ömerin oğlu Abdullah bu âyeti çokça okur ve derdi ki: “Kendilerine kitap verilenler sırf düyyanin malını ve saltanatını istemelerinden dolayı ihtilafa düşmüşledir. Vallahi bize de İhtilaf, dünyaya düşkünlükten gelmiştir. Aslında bizi, Allah’ın kitabı ve Resulullahın sünnetine göre idare eden ve onların mucibince bizden hesap soran bir kişi başımızda bulunduktan sonra bizim ona karşı çıkmamızı gerektiren herhangi bir sebep yoktur. Fakat bize ihtilaflar, dünyaya düşkün olma yüzünden gelmiştir.”
20- Eğer seninle mücadele ederlerse de ki: “Ben, Allaha yöneldim. Bana tabi olanlar da. Kendilerine kitap verilenlere ve okur yazarlığı olmayanlara de ki: “İslam oldunuz mu?” Eğer Müslüman olurlarsa doğru yolu bulmuş olurlar. Şayet yüzçevirirlerse sana düşen sadece tebliğdir Allah, kullarını çok iyi görendir.
Şayet Hristiyanlar, İsa hakkında seninle tartışmaya girer ve bâtıl iddialarla seninle cedelleşirlerse de ki: “Ben, dilimle, kalbimle ve bütün azalarımla yalnızca Allaha boyun eğip teslim oldum. Bana tabi olanlar da Allaha teslim oldular. Kendilerine kitap verilen Yahudi ve Hristiyanlarla okur yazarlığı olmayan Arap müşriklerine de ki: “Teslim oldunuz mu? Yani, Allah’ın birliğini kabul edip ibadeti ve ilahlığı sadece ona tahsis ettiniz mi? Şayet onlar Müslüman olurlarsa, yani boyun eğip sadece Allaha kulluk ederlerse, şüphesiz ki onlar, doğru yolu bulmuş olurlar. Eğer onlar, senin davet ettiğin tevhid inancından, İslamdan yüzçevirirlerse, ey Muhammed, bil ki sen, sadece tebliğ edicisin. Sana düşen ancak, ilahi hükümleri tebliğ etmektir. Allah, kulların yaptıklarını çok iyi görendir. Onlara, amellerinin karşılğım verecektir.
Peygamber efendimiz, bütün insanlığın, kendisini Peygamber olarak kabul edip İslam dinine iman etmesi gerektiğini beyan ederek buyuruyor ki:”Muhammedin nefsi kudret elinde olan Allaha yemin olsun ki bu ümmetten herhangi bir kimse Yahudi ve Hristiyan da olsa, beni duyduğu halde bana gönderilenlere iman etmeden ölürse mutlaka cehennemliklerden olur.