ŞEHİD SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA KEHF SURESİ 109-110. AYET
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
109- De ki; “Rabb’imin sözlerini yazmak için, denizler mürekkep olsa da onlara bir o kadarını daha katsak, Rabb’imin sözleri bitmeden önce denizler biterdi. “
İnsanların bildiği en geniş ve en bol şey denizdir. Ayrıca insanlar yazacakları şeyleri ve geniş olduğuna inandıkları bilgilerini mürekkeple yazarlar, onunla kaydederler.
Bu yüzden surenin akışı, olanca genişliği ve derinliği ile denizi yüce Allah’ın bilgisinin delili olan sözlerinin yazıldığı mürekkep şeklinde sunuyor. Bir de bakıyoruz, deniz tükeniyor ama yüce Allah’ın sözleri bitmiyor. Sonra bu denize bir diğeri daha katılıyor, sonra bu deniz de tükeniyor ve Allah’ın sözleri halâ yazılmak için mürekkep bekliyor.
Bu somut tasvir ve belirgin hareket aracılığı ile sınırlı düşünme yeteneği ile aralarındaki oran çok büyük ve geniş de olsa, sınırsız bir anlam insanını sınırlı düşüncesine yaklaştırılıyor.
Somut bir şekilde örneklenmediği sürece, soyut genel bir anlam insan düşüncesinde yer etmez, çabucak silinir gider. İnsan aklı her ne kadar soyutlandırma gücüne, yeteneğine sahip olsa da yine de soyut anlamların tablolar, şekiller, özellikler ve örnekler halinde somutlaştırılmasına ihtiyaç duyar. İnsan aklının sınırlılığa örnek oluşturan, soyut anlamlar karşısındaki durumu bu..: Ya sınırsız anlamlar karşısındaki durumu nasıldır?
Bunun için Kur’an-ı Kerim insanlara birtakım örnekler gösteriyor. Burada olduğu gibi birtakım örnekler vererek insanlara sunmak istediği en büyük anlamları, birtakım belirtileri, özellikleri ve şekilleri, somut tablolar ve sahneler halinde onların duygularına yaklaştırarak algılamalarını sağlar.
Bu örnekte deniz, insanın son derece geniş ve derin sandığı bilgisini temsil ediyor. Oysa deniz genişliğine ve derinliğine rağmen sınırlıdır. Allah’ın sözleri ise O’nun sınırsız bilgisini temsil ediyor. İnsanlar bu bilginin sonuna ulaşamazlar. Daha doğrusu insanların bu bilgiyi dile getirmesi bir yana, onu algılayıp kaydedemezler.
İnsanlar, kendi iç ve dış âlemlerinde ortaya çıkardıkları bazı sırlardan dolayı gurura kapılıyorlar. Bu bilimsel zafer karşısında kendilerinden geçiyorlar. Her şeyi öğrendiklerini, en azından her şeyi öğrenmek üzere olduklarını sanıyorlar!
Ne var ki, dipsiz ve sınırsız ufukları ile bilinmezlik dünyası çıkar karşılarına. O zaman henüz kıyılarda dolaştıklarını, karşılarındaki okyanusun gözleri ile gördükleri ufuktan çok daha engin, çok daha sınırsız olduğunu anlarlar!
Yüce Allah’ın bilgisinden insanın algılayıp kaydettiği şeyler çok az ve önemsizdir. Çünkü bu bilgi sınırlı bir varlıkla sınırsız bir varlık arasındaki oranı temsil ediyor.
Şu halde insanoğlu istediğini öğrenebilir, varlıklar aleminde birtakım sırlar ortaya çıkarabilir. Ama ilmi gururunu frenlemelidir. Çünkü onun bilgisinin ulaşabileceği son nokta denizin elinde mürekkep olmasıdır. Deniz tükenir fakat yüce Allah’ın sözleri tükenmez. Yüce Allah bu denize bir diğerini de katsa o da tükenir, ama yüce Allah’ın sözleri tükenmek nedir bilmez.
İnsanoğlunun sahip olduğu bilginin önemsizliğini, küçüklüğünü gözler önüne seren bu sahnenin oluşturduğu havada, surenin üçüncü ve son melodisi seslendiriliyor. Burada insanlığın en yüce ufku canlandırılıyor. Eksiksiz ve tüm insanlığa yönelik,kapsamlı peygamberlik ufkudur bu. Bu ufukda bakışların yetersiz kaldığı, gözlerin uzanamadığı o en yüce ufuk karşısında son derece sınırlı ve yakın olarak beliriyor.
110-De ki; “Ben de tıpkı sizin gibi bir insanım, yanız bana vahiy yolu ile ilahınızın tek Allah olduğu bildiriliyor. Buna göre kim açık alınla Rabb’inin huzuruna çıkmayı istiyorsa, iyi ameller işlesin ve kulluk görevlerinde hiç kimseyi Rabb’ine ortak koşmasın. “
İşte bu her şeyden ulu, her şeyden yüce ilahlık ufkudur. Bu ufuk nerde, peygamberlik ufku nerde? Çünkü peygamberlik ne de olsa insanlığa özgü bir ufuktur…
“De ki, `ben de sizin gibi bir insanım. Yalnız bana vahyediliyor.”
Bu ulu ufuktan mesaj alan bir insan… Kuruması sözkonusu olmayan bu kaynaktan bilgisini alan bir insan… Dostundan ve önderinden aldığı yol gösterici vahyin belirlediği sınırları aşmayan bir insan… Öğretilen, öğrenen ve öğreten bir insan… Şu halde bu aydınlık ufkun yakınına uzanmak isteyenler, en yüce ufuktan mesaj alan peygamberden öğrendiği şeylerden yararlansınlar. O yüce ufka ulaşmak için bu yolu izlesinler. Çünkü başka yol yoktur:
“Buna göre kim açık alınla Rabb’inin huzuruna çıkmayı istiyorsa, iyi ameller işlesin ve kulluk görevlerinde hiç kimseyi Rabb’ine ortak koşmasın.”
İşte ulu buluşmaya gitmek için, gerekli olan geçiş vizesi budur.
Böylece vahiy ve Allah’ın tek ilah olduğu ilkesi ile başlayan Kehf suresi, basamak basamak derinleşen, gittikçe daha kapsamlı hale gelen bu melodilerle son buluyor. En sonunda yeralan bu kapsamlı ve derin melodi ise, büyük inanç korosundaki diğer nağmelerin etrafında yoğunlaştığı asıl mesaj işlevini görüyor.
ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN