sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA HAKKA SURESİ 44. VE 52. AYETLER

SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA HAKKA SURESİ 44. VE 52. AYETLER
13.08.2024
72
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

44- Eğer Muhammed, bize karşı ona bazı sözler katmış olsaydı.

45- Biz onu kuvvetle yakalardık,

46- Sonra onun şah damarını koparırdık.

47- Hiçbiriniz de onu koruyamazdınız.

48- Doğrusu Kur’an Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir öğüttür.

49- İçinizde yalanlayanlar bulunduğunu şüphesiz bilmekteyiz.

50- Doğrusu Kur ân inkarcılar için bir üzüntüdür.

51- O, şüphesiz kesin gerçektir.

52- Öyleyse ey insanlar! Çok büyük olan Rabbinin adını tesbih et.

“Eğer o, bazı laflar uydurup bize iftira etseydi, elbette O’ndan sağ elini alırdık sonra O’nun can damarını keserdik. Sizden hiç kimse buna engel olamazdı:’

Anlatım yönünden bu sözün anlamı; Muhammed’in -salât ve selâm üzerine olsun- onlara ulaştırdığı konusunda doğru davrandığını göstermesidir. O kendisine vahyedilmeyen bazı sözler uydurmuş olsa, Allah O’nu geçen ayetlerin belirttiği biçimde yakalar ve belirtildiği şekilde öldürürdü. Bu gerçekleşmediğine göre, O’nun tebliğ konusunda doğru davrandığı kesindir.

Konunun açıklanması açısından mesele budur… Fakat açıklık getirmede oluşan hareketli sahne başka bir şey olup, açıklık getirme anlamının ötesinden geniş boyutlu bir çağrışım uyandırıyor. O çağrışımlar; hayat hareket içerdiği gibi korku ve ürkünçlükler de içeriyor. Bunların dışında doğrudan etkileme öğeleri, imalar ve vurgular da içeriyor…

Onda yer alan sağ elin alınması, can damarının kesilmesi hareketi, insanı ürperten, içine korku salan canlı bir tasvir olmasının yanında; kim olursa olsun hiç kimseye, isterse Allah katında saygın, seçilmiş sevimle O Muhammed olsun, herhangi bir tolerans hakkı tanımayan bu meselenin ciddiyetini içerdiği gibi, Allah’ı sonsuz gücü ve O’nun karşısında insan yaratığının acz ve zayıflığını çağrıştıran bir anlamı da içeriyor. Tüm bunların ötesinde, korku ve ürkünçlük vurgusu yer alıyor.

Son olarak, bu meselenin gerçeği ve güçlü yapısına açıklık getiren son bölüm geliyor:

“O (Kur’an), korunanlar için bir öğüttür. Biz içinizde yalanlayıcıların bulunduğunu elbette biliyoruz. Doğrusu o, kafirler için hayıflanmadır. O kesin gerçektir.”

Bu Kur’an muttaki kalblere öğüt verir ve bu öğüdü de ancak onlar alır. Kur’an’ın getirdiği bu hakikat onlarda potansiyel olarak önceden vardır. Kur’an o hakikati o kalblere hatırlatarak harekete geçirir, onlar da öğüt alırlar. Kalplerinde korunma duygusu bulunmayan, kalpleri körleşmiş kimseler gaflet içinde olup, ne öğüt alır ve ne de bu kitaptan bir yarar elde edebilir. Muttakiler onda gafillerin bulmadığı; bilgi, aydınlık hayat ve öğüt bulurlar.

“Biz içinizde yalanlayıcıların bulunduğunu elbette biliyoruz.” Fakat bu, ne bu meselenin gerçeğine etki eder, ne de bu gerçeği değiştirir. Çünkü sizin tutumunuz meselenin gerçeklerini etkileme gücünden yoksundur.

“Doğrusu o, kafirler için hayıflanmadır”. Müminlerin durumlarının yücelmesi, yalanlayanların haysiyetinin ayak altına alınması ve hakkın güç kazanması; kafirlerin tutunduğu batılın silinmesine yol açması, onları üzüntüye boğar. Diğer yandan o kıyamet günü Allah katında aleyhlerine kanıt oluşturacak, O’nun tanıklığıyla azaba uğrayacaklar, O’nun sebebi ile çarpıldıkları azaba üzülecekler. Dolayısıyla O kâfirler için hem dünya hem de ahiret bir üzüntü kaynağıdır.

“O kesin gerçektir.” Yalanlayıcıların yalanlamasına rağmen… Kesin gerçek. Salt bir kesinlik değil, bu kesinlik gerçeği de beraberinde içeriyor. Bu özel bir ifade tarzı olup, anlam ve vurguyu güçlendirmektedir. Kuşku yoktur ki Kur’an hak olma ve kesinlik açısından çok güçlüdür. O her ayetinde kaynağının ilk yüce gerçek olduğuna işaret eden katıksız gerçeği ortaya koymaktadır.

İşte bu meselenin yapısı ve apaçık gerçeği budur. O ne şair sözüdür, ne kâhin sözü, ne de Allah’a yakıştırılmış bir iftiradır. O alemlerin Rabbi tarafından indirilmedir. O muttakiler için öğüttür. O kesin gerçektir.

En uygun zaman ve durum olan burda saygın elçiye şu gerçek telkin ediliyor:

“Öyle ise, sen büyük Rabbinin ismini tesbih et…”

Tesbih; Allah’ın eksikliklerden uzak olduğunu ve yüceliğini dile getirme; sözlerinin gerçekliğini itiraf etme; onaylama kulluk ve baş eğme anlamlarını içerir. Meseleye açıklık getirmenin son bölümü ve ulu Allah’ın gücü, saygın Rabbin azametinin bu uzun sunuşunun ardından kalbi harekete geçiren bir bilinçtir.

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.