SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA MÜDDESSİR SURESİ 1. VE 7. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
1-Ey örtüye bürünerek saklanan Muhammed!
2-Kalk da uyar.
3- Rabbinin büyüklüğünü dile getir.
4-Elbiselerini temizle.
5- Çirkin davranışlardan uzak dur.
6- Yaptığın iyiliği çok görüp başa kakma.
7- Rabbin için sabret.
Sure, Peygamberimizi ağır ve son derece önemli bir görevi üstlenmeye çağıran yüce bir sesleniş ile söze giriyor. Bu görev insanlığı uyarma, onu dünyada kötülükten, ahirette cehennemden kurtarma, henüz fırsat elde iken onu doğru yola iletme görevidir. Bu görev o günlerde bir insana -bu insan bir peygamber de olsa- yüklenebilecek son derece ağır ve zor bir görevdi. Çünkü o günlerin insanlığı öylesine sapık, öylesine günahkar, öylesine inatçı, öylesine söz dinlemez, öylesine azgın, öylesine gözü kara, öylesine kaypak ve öylesine gerçekten uzaklaşmış idi ki, onu gerçeğin sesini dinlemeye çağırmak dünyadaki yükümlülüklerin en ağırı, en sıkıntılısı niteliğinde idi.
Evet, “Ey örtüye bürünerek saklanan Muhammed, kalk da uyar.” Peygamberlik misyonunun en belirgin görevi olarak “uyarmak” farkında olmadan sapıklık akıntısına kapılıp giden gafillere “kendilerini bekleyen yakın bir tehlikeyi haber vermektir. Bu uygulama, yüce Allah’ın kullarına yönelik rahmetinin açık bir göstergesidir. Sebebine gelince kullar yoldan sapmakla yüce Allah’ın görkemli egemenliğinde bir eksilme meydana getiremeyecekleri gibi doğru yola girmekle de O’nun sınırsız mülküne herhangi bir katkıda bulunamazlar. Buna rağmen yüce Allah’ın onları ahiretin acıklı azabından, dünyanın mahvedici kötülüklerinden kurtarmak için gösterdiği yoğun ilgi, Peygamberleri aracılığı ile onları af dilemeye çağırması ve onları keremi ile affederek cennetine koyması O’nun engin merhametinin gereğinden başka birşey değildir.
Şimdi de Peygamberimizin kendine dönülerek başkalarını uyarma görevinin arkasından Rabbinin büyüklüğünü dile getirmeye çağrılıyor:
“Rabbinin büyüklüğünü dile getir.”
Sadece Rabbini büyük bil. Yüceltmeye lâyık olan tek büyük O’dur. Bu direktif ilahlığa ve tek Allah’lığa ilişkin “iman” dayanaklı düşüncenin anlamının önemli bir yanını belirler.
Herkes, herşey, her değer ve her gerçek küçüktür. Büyük olan sadece Allah’tır. Tek ve eşsiz olan Allah’ın büyüklüğünü ve yüceliği karşısında bütün kütleler, bütün hacimler, bütün güçler, bütün değerler, bütün olaylar, bütün gelişmeler, bütün anlamlar, bütün şekiller küçülür, sönük ve belirsiz kalır.
Peygamberimizin insanlığı uyarma görevini omuzlarken, bu görevin sıkıntılarını, baskılarını ve zorluklarını bu bilinçle, bu düşünce ile göğüslemeye yönlendiriliyor. Çünkü kendisini uyarma görevine atayan Rabbinin tek “büyük” olduğu gerçeğine bağlanınca bütün komplolar, bütün kaba güçler, bütün engeller gözünde küçülecektir. islama çağırma görevinin sıkıntıları ve zorlukları bu düşünceyi, bu bilinci sürekli biçimde taze tutmayı gerektirecek kadar ağırdır.
Daha sonra Peygamberimize “temizlenme” direktifi veriliyor:
“Elbiselerini temizle.”
“Elbise temizliği” arap dilinde Dolaylı olarak kalp, ahlâk ve davranış temizliği anlamını taşır. Amaç elbiselerin örtülüğü öz kişiliğin, bu kişiliği oluşturan tüm özelliklerin ve niteliklerin temizliğidir. Temizlik, peygamberliğin doğasının en ayrılmaz sıfatı olduğu gibi yüceler alemi ile ilişki kurabilmenin de vazgeçilmez şartıdır. Bunların yanısıra uyarmanın ve duyurmanın şartları ile başedebilmek için, çeşitli akımlar, çeşitli arzular, çeşitli kanallar ve dehlizler arasında çağrı görevini yürütebilmek için de temizlik gereklidir. Dava adamı görevini yaparken kendisini çeşitli kirlerle, pisliklerle, tortularla ve lekelerle sarılmış, kuşatılmış bulacaktır. Bu olumsuz şartlar ortasında kirlenmeden kirlileri kurtarabilmek için, lekeliler ile ilişki kurarken lekelenmemek, üzerine çamur sıçratmamak için her bakımdan tam anlamda temiz olmaya ihtiyacı vardır. Bu direktif peygamberliğin, çağrı işlevinin, çeşitli ortamlarda, çeşitli toplumlarda, çeşitli şartlarda ve kalplerde bu görevi yürütmenin şartlarına yönelik ince ve derin anlamlı bir vurgulamadır.
Daha sonra Peygamberimize Allah’a ortak koşmaktan ve azaba çarpılmayı gerektiren davranışlardan uzak durması telkin ediliyor.
“Çirkin davranışlardan uzak dur.”
Peygamberimiz, peygamber olmadan önce bile müşriklikten ve azaba çarpılmayı gerektirecek iğrençliklerden uzak durmuştu. Sağlıklı fıtratı bu tür bir sapıklığı, böylesine lekeli bir inanca kapılmayı, bu çeşit ahlâk bozukluklarını ve kirli gelenekleri reddetmişti. Onun hiçbir cahiliye uygulamasına katıldığı görülmemiştir. Buna rağmen kendisine niçin bu direktif veriliyor? Amaç barış ve uzlaşma kabul etmez bir farklılığı, bir saf ayrımını açık açık duyurmaktır. Çünkü islam yolu ile müşriklik akımı, hiçbir noktada buluşmayan iki ayrı yoldur. Bunun yanısıra bu direktifle sözkonusu iğrençliğin kirinden uzak durma yönünde duyarlı bir bilinç oluşturma amacı da güdülmüştür. Ayetin orjinalinde geçen “rics” sözcüğü aslında “azab” anlamındayken zamanla azaba uğramayı gerektiren davranışlar anlamını kazanmıştır.
Bir sonraki ayette Peygamberimize kendini hiçe sayılması, harcadığı çabaları Başa kakmaması, büyütmemesi ve çok görmemesi direktifi veriliyor.
“Yaptığın iyiliği çok görüp başa kakma.”
Peygamberimiz yeni görevi sırasında çok özverilerde bulunacak, çok şeyini feda edecek, hesaba gelmez emek, çaba ve enerji harcayacaktır. Fakat Allah Ondan özverilerini çok görmemesini, büyütmemesini ve başa kakmamasını istiyor. Fedakârlıklarının hesabını tutan insanlar bu davayı yürütemezler. Bu dava bağlılarından o kadar çok fedakârlıklar ister ki insan ancak yaptıklarını hemen unutursa bu istekleri göğüsleyebilir. Hatta gerçek dava adamı bu yoldaki özverilerini hiç aklına bile getirmemelidir. O kadar kendini Allah’a adamış olmalıdır ki, bütün emeklerini ve gayretlerini yüce Allah’ın kendine yönelik lütfu ve bağışı olarak algılamalıdır. Gerçekten bu yoldaki çabalar yüce Allah’ın kullarına sunduğu bir ayrıcalıktır. Yüce Allah tarafından seçilmiş olmanın ve bu yolda çalışma başarısına erdirilmenin göstergesidir. Buna göre bu uğurda çalışma fırsatına kavuşmak yüce Allah’a şükretmeyi gerektiren bir seçilme, bir ayıklanma, bir onurlandırmadır; yoksa başa kakılacak ve gözde büyütülecek bir angarya değildir.
Okuduğumuz ayetlerin sonuncusunda Peygamberimize Rabbi için sabretmesi direktifi veriliyor:
“Rabbin için sabret.”
Sabır, bu dava ile ilgili her yükümlülük sırasında, ya da her direnme gerektiren zorluk karşısında tekrarlanan bir direktiftir. Sabır bu çetin savaşın, insanları Allah’a çağırma savaşının en vazgeçilmez azığı ve cephanesidir. Bu savaş aynı anda iki ayrı cephede verilecektir. Cephelerden birinde nefsin ihtiraslarına ve gönüllerin arzularına karşı savaş verilirken öbür cephede ihtiraslarının şeytanları tarafından güdülen, kişisel arzularının dürtüleri tarafından itilen davanın düşmanları ile savaşılacaktır. Bu savaş sürekli, kesintisiz ve çetin bir savaştır. Tek azığı, tek cephanesi. Yalnız Allah’ın rızasını amaçlayan, O’nun vereceği ödülden başka hiçbir şeyde gözü olmayan sabırdır.
SUR’A ÜFLENDİGİ ZAMAN
Peygamberimize yönelik bu direktiflerin arkasından O’nun başkalarına yönelteceği uyarılarla karşılaşıyoruz. Bu uyarılar Peygamberimizin geleceğini haber verdiği “o çetin gün”ü zihinde canlandıracak bir dille ifade ediliyor: Okuyalım: