sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 111. VE 113. AYETLER

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 111. VE 113. AYETLER
27.09.2024
25
A+
A-

111- Onlar, eziyet I en başka, size bir zarar veremezler. Sizinle savaş­tıkları zaman arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra onlara yardım da edilmez.

Ey iman edenler, o fasıklar size bir şey yapamazlar. Sadece, Alİaha ortak koşmak, inkârda bulunmak ve sizleri sapıklığa davet etmek suretiyle size eziyet verirler. O kitap ehli olan fasıklar, sizinle savaştıktan zaman mağlup olup kaçar­lar. Sonra da, Allahı ve Peygamberini inkâr ettikleri için, Allah tarafından ken­dilerine yardım edilmez.

Bu âyet-i kerime, müminlere bir vaadciir. Allah, vaadinden asla dön­mez. Bizler ne zaman hakkıyla iman edersek işte o zaman Allahın vaadine eriş­miş oluruz.

 

112- Allah ve insanların himayesinde olanlar müstesna, nerede olur­larsa olsunlar, onlara zillet damgası vurulmuştur. Allahın gazabını hak et­mişlerdir. Onlara aşağılık damgası vurulmuştur. Bu onların, Allanın âyetlerini inkâr etmeleri ve haksız yere Peygamberleri öldürmelerindendir. Bu, isyan etmelerinden haddi aşmalarındandır.

Yahudiler, yeryüzünde nerede bulunurlarsa bulunsunlar, onlara zillet de damgası vurulmuştur. O damgadan kurtulamazlar. Allahın himayesi ve insanla­rın himayesinde bulunanlar müstesnadır. Diğerleri Allahın gazabına uğramışlar­dır. Ayrıca onlara aşağılık ve miskinlik damgası vurulmuştur. Bunların zelil, adi ve miskin olmalarının sebebi, Allahın Peygamberinin doğruluğunu gösteren de­lillerini inkâr etmeleri ve haksız yere, Allahın, insani ara .gönderdiği Peygamber­lerini Öldürmeleridir. Bir de bunların, allahın emirlerine karşı gelmeleri ve ha­ram kıldıklarını helal, helal kıldıklarım ise haram kılarak haddi aşmalarıdır.

Ayet-i kerimede geçen “Allahın himeyisi”nden maksat, Allahın emriyle müslümanlarm, kitap ehlinden cizye alarak onlarla zimmilik sözleşmesi yapma­ları ve bu sözleşmenin gereği olarak güven sağlamal andır.

Âyette zikredilen ve “Himaye” diye tercüme edilen kelimesin­den maksat, Mücahid, Katade, İkrime, Süddi, Reb1 b. Enes, Abdullah b. Abas ve İbn-i Zeyde göre, söz verme ve ahitte bulunmadır. Buna göre âyetin mânâsı “Yahidiler nerede bulunurlarsa bulunsunlar, onlann üzerine zillet damgası vu­rulmuştur. Ancak, Allahın, yaşamaîanna dair müsaadesi bulunan ve müminle­rin, cizye alarak eman verdikleri kimseler hariçtir. Bunlar, bulunduklan yerler­de, canlarını ve mallannı güven içinde hissederler.

 

113- Onların hepsi bir değildir. Ehl-i Kitaptan bir cemaat vardır ki, dosdoğrudurlar. Gece vakitlerinde Allahın âyetlerini okurlar ve secdeye varırlar.

Kitap ehlinin hepsi eşit değildir. Bir kısmı müslüman, diğerleri gayri-i müslimdif. Kitap ehlinden bazdan hakta kararlıdır, doğru yol üzeredir. Allahın nizamına bağlıdır. Gece vakitlerinde ibadetlerinde Allahın âyetlerini okurlar. Ve secdeye kapanırlar.

Bu âyet-i kerimenin kimleri anlattığı hususunda iki görüş zikredilmiştir.

a- Abdullah b. Abbas, Katade ve İbn-i Cüreyce göre bu âyet-i kerime, bundan önce, iki sınıfa ayrıldıkları belirtilen ehl-i kitabı beyan etmekte, onlar­dan, mümin olanların sıfatlarını zikretmektedir. Zira, yüz onuncu âyette ehl-i ki­tabın bir kısmının mümin olduğu, çoğunluğunun ise İslamı kabul etmeyerek kendi dinlerinden dahi çıktıklan beyan edilmiş, bu âyet-i kerimede de ehl-i kita­bın müminlerinin sıfatları zikredilmiş ve övülmüşlerdir. Bu hususta Abdullah b. Abbas diyor ki: “Yahudilerden Abdullah b. Selam, Sa’lebe b. Saye, Üseyd b. Saye, Esed b. Übeyd ve benzeri kişiler müslüman olunca Yahudilerin Hahamla-n ve iman etmeyen kâfirleri, müslüman olanlar hakkında şunları söylemeye baş­ladılar. “Muhammede ancak şerlilerimiz iman edip tabi olmuşlardır. Şayet onlar seçkinlerimiz olsalardı atalarının dinini bırakıp başka bir dine gitmezlerdi” İşte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.

b- Abdullah b. Mes’ud ve Süddiye göre ise bu âyet-i kerime, İslamı kabul etmeyen ehl-i kitap ile Muhammed ümmetini anlatmaktadır. Ehl-i kitabın, Mu-hammed ümmetine eşit olmayacağım ve Muhammed ümmetinin, âyette zikredi­len sıfatlan taşıdıklarını beyan etmektedir.

Taberi, daha önceki âyetlerle irtibatlı olması bakımından birinci görüşün tercihe şayan olduğunu söylemiştir. Çünkü yüz onuncu âyette ehl-i kitabın, mü­min ve dinden ayrılan fasıklar olarak iki sınıfa ayrıldıkları zikredildikten sonra bu âyette de ehl-i kitabın hepsinin eşit olmadığı, mümin olanlarının, zikredilen sıfatlarla kâfirlerden üstün oldukları beyan edilmiştir.

Âyet-i kerimede geçen ve “Dosdoğrudurlar” diye tercüme edilen sıfatı, MUcahid tarafından “Adaletlidirler.” şeklinde, Katade, Rebi b. Enes ve Abdullah b. Abbas tarafından “Allanın kitabı ve emirleri üzeredirler.” şeklinde, Süddi tarafından ise “İtaatkârdırlar.” şeklinde izah edilmiştir.

Taberi, “Alahın kitabı ve emirleri üzeredirler.” şeklindeki izahı tercih et­miş, diğer görüşlerin de buna yakın olduklarını söylemiştir. Zira, Allahın kitabı ve dini üzere olanlar, aynı zamanda adaletli ve itaakâr olurlar.

Taberi, Numan b. Beşirin Resulullahtan rivayet ettiği şu hadisin ifadesi­nin bu âyetteki kelimesinin ifade şekline benzediğini söylemiştir. Ha-dis-i Şerifte buyuruluyor ki:

“Allahın koyduğu sınırların önünde durup öteye geçmeyenlerle, o aşanla­rın misali, bir geminin çeşitli bölümlerine binmek isteyen şu topluluk gibidirler. Kavimden bazıları kur’a neticesinde geminin üst tarafına bazıları da alt tarafına düşmüşlerdir. Alt tarafta olanlar su almaya gittiklerinde üst tarafta bulunanların yanından geçmek zorundadırlar. Bu nedenle onlar “Bizler, kendi bulunduğumuz yerde bir delik açsak ta üstümüzde bulunanlara sıkıntı vermesek nasıl olur?” derler, Şayet üstte bulunanlar, altta bulunanları, bu isteklerinde serbest bıraka­cak olurlarsa (Gemi delinmiş olacağı için) hepsi birden helak olurlar. Şayet üst­te bulunanlar alttakilere engel olacak olurlarsa hem kendileri kurtulmuş hem de onlar kurtulmuş olurlar.

Ayet-i kerimede, ehl-i kitaptan olan müminlerin sıfatlan zikredilirken “Gece vakitlerinde Allahın âyetlerini okurlar…” buyurulmaktadır. Bu ifadeden maksat, Katade, Rebi1 b. Enes ve İbn-i Cüreyce göre, “Gecenin belli vakitlerin­de Allahın âyetlerini okurlar.” demektir.

Süddiye göre, bundan maksat, “Gecenin içinde Allahın âyetlerini okur­lar.” demektir. Abdullah b. Mes’uda göre “Yatsı namazını kılarlar.” demektir. Mansura göre “Akşamla yatsı arasında namaz kılarlar.” demektir,

Taberi diyor ki: “Bu görüşler, zahirde farklı iseier de gerçekte birbirlerine yakındırlar. Zira, Allahın âyetlerini, yatsı namazında okuyan da, yatsıyla akşam namazı arasında kılmış olduğu herhangi bir-namazın içinde okuyan da Allahın âyetlerini gecenin bir anında veya içinde okumuş olandır. Taberi sözlerine de­vamla diyor ki: “Bu görüşlerin birbirlerine çok yakın olmalarıyla birlikte, görü­nürde tercihe şayan olanı “Yatsı namazını kılarken AHahın âyetlerini okumak­tır.” diyen görüştür. Zira, hiçbir ehl-i kitap, yatsv vaktinde namaz kılmamakta­dır. Allah teaîa, bu âyette özellikle Muhammed Ümmetini yatsı namazını kıl­makla övmektedir.

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.