TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 119. VE 121. AYETLER
119- Sîz o kimselersiniz ki, onları seversiniz. Onlar ise sizi sevmezler. Halbuki siz, kitabın tamamına iman edersiniz. Onlar size rastladıkları zaman “İman ettik.” derler. Başbaşa kaldıklarında ise, size karşı kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. Onlara de ki: “Kininizden ölün.” Şüphesiz ki Allah, kalblerin özünü çok iyi bilendir.
Ey müminler, sizler öyle insanlarsınız ki bu kâfirleri seviyorsunuz. Onlara iyi davranıyor ve onlan ziyaret ediyorsunuz. Onlar ise sizleri sevmiyorlar. Bilakis size karşı düşmanlık ve tuzak kurma hisleri besliyorlar. Yine sizler, Alla-hm, Peygamberine indirdiği kitapların hepsine iman ediyorsunuz, onlar ise size indirilen kitabı inkâr ediyorlar. Siz, müminlerle karşılaştıkları zaman hakkı gizleyerek ve sizden çekinerek “Muhammede geleni tasdik edip iman ettik.” diyorlar. Halbuki sizlerin, onlan göremeyeceğiniz bir yerde birbirleriyle başbaşa kaldıkları zaman size karşı olan kin ve nefretlerinden dolayı parmak uçlarını ısırıyorlar.
Ey Muhammed, de ki: “Kininizden dolayı geberin, Şüphesiz ki Allah, göğüslerinizin içinde bulunan öfkeyi, sıkıntıyı, hayırı ve şerri çok iyi bilendir. Ve ona göre sizlere layık olduğunuz karşılığı verecektir.
Allah teala bu âyet-i kerimede müminlerle kâfirlerin birbirlerine karşı olan davranışlarını ve duyğulannı beyan etmektedir. Müminler, kâfirlere karşı iyi niyetli ve acıma duygusuna sahip iken kâfirler müminlere karşı katı kalbli ve kindardırlar. Bu hususta Katade diyor ki: “Allaha yemin olsun ki, mümin olan insan, mÜnafıkı hoş görür, onu barındırır, ona merhamet eder. Şayet münafık, müminin sahib olduğu şeye sahib olsa müminlerin kökünü kurutur.” [1][236]
120- Size bir iyilik dokunduğu zaman bu onların kötüsüne gider. Size bir kötülük dokununca da buna sevinirler. Eğer sabreder Allahtan korkar-sanız, onların hiylcleri size hiçbir zarar vermez. Şüphesiz ki Allah, onların yaptıklarını ilmiyle kuşatmıştır.
Eğer sizlere, zafer, kaynaşma ve birleşme gibi bir iyilik dokunacak olsa bu onları Öfkelendirir ve kötülerine gider. Şayet size mağlubiyet, tartışma ve ih-
tilafa düşme gibi bir kötülük dokunacak olursa onlar bundan memnun kalırlar ve bundan dolayı sevinirler. Eğer siz, Allaha itaatte ve yasakladığı şeylerden ka-çmmakta sabredecek ve rabbinizin cezalandırmasından korkacak olursanız, bu isyankâr münafıkların tuzakları sizlere hiç bir zarar veremez şüphesiz ki Allah onların yaptıktan fitne ve fesadı, insanları Allah yolunda alıkoymalarını tesbit ettirmekte ve onlara, layık oldukları cezayı artırmak için kendilerini de yaptıklarını da kuşatmaktadır. [2][237]
121- Ey Muhammcd, sabahleyin erkenden ailenin yanından ayrılıp müminleri savaş yerlerine yerleştirdiğini hatırla. Allah, her şeyi çok iyi işiten, çok iyi bilendir.
Ey Muhammed, sabahleyin ailenden ayrılıp müminleri, düşmanlarına karşı savaşacakları mevkilerine yerleştirdiğini hatırla. Allah, sözlerinizi çok iyi işiten, içlerinizde olanları ve durumlarınızı çok iyi bilendir.
Taberi diyor ki: “Bu âyet-i kerime, bundan önce geçen âyet-i kerime ile bağlantılıdır. Bu sebeple âyetin izahı şöyledir. “Ey müminler, eğer bana itaatte ve Peygamberimin emirlerine uymada sabreder ve yasakladığım şeylerden korkup kaçacak olursanız, Yahudi kâfirlerinin tuzakları size hiçbir zarar vermez. Zira Allah size yardım eder. Nitekim Bedir savaşında, zelil halde iken sabretmeniz ve Allahtan korkmanız sebebiyle Allah size yardım etmiş ve sizi, düşmanınıza galip getirmiştir. Şayet sizler, emrime karşı gelir, sizi yükümlü kıldığım vazifeleri yerine getirmekte sabretmez ve yasakladığım şeyden kaçınmayacak olursanız, sizin başınıza, Uhut savaşında gelen olaylar gelir. Hatırlayın o zamanı ki Peygamberiniz, müminleri, sabahın erken saatinde, savaşacakları yere yerleştirmişti.
Müfessirler, bu âyet-i kerimede zikredilen, Resulullahın, savaşçıları yerlerine yeri eşti rmesi olayında hangi savaşın kastedildiği hakkında iki görüş zikretmişlerdir.
a- Mücahid, Katade, Reb’ b. Enes, Abdullah b. Abbas, Süddi ve İbn-i İs-haka göre, bu âyette işaret edilen savaş, Uhut savaşıdır.
b- Hasan-ı Basriye göre ise bu savaş Hendek savaşadır.
Taberi, birinci görüşün tercihe şayan olduğunu söylemiştir. Zira bundan sonra gelen âyetteki “Nerdeyse bozguna uğrayacak” olan iki topluluktan maksat, bütün müfessirlere göre Ensardan, Beni Seleme ve Beni Harise kabileleridir. Bunların, neredeyse bozguna uğrama halleri, Abdullah b. übey b. Selulün, Uhut savaşında, Resulullahın ordusundan ayrılıp gitmesi üzerine ortaya çıkmıştır. Bu da göstermektedir ki bu âyet-i kerime, uhut savaşına işaret etmektedir.
Taberi sözlerine devamla diyor ki: “Eğer denecek olursa ki” Bu âyette, işaret edilen savaştan maksadın, Uhut savaşı olduğunu nasıl söyleyebilirsin? Çünkü bu Ayette, Resulullahın sabahleyin erkenden ailesinden ayrılıp gittiği ve müminleri savaşacakları yerlere yerleştirdiği zikredilmektedir. Halbuki Resulul-lah Uhutta Cuma namazı kıldırdıktan sonra müminleri, savaşmak için alıp götürmüştür. Nitekim bu hususta İbn-i İshak, Muhammed b. Mesleme, Muhammed b. Yahya, Asım b. Ömer ve Husayn b. Abdurrahmanın, Resulullahın Cuma günü namazı kıldırdıktan sonra, Ensardan vefat eden bir kişinin de cenaze namazını kıldırıp zırhını giyerek Uhut savaşına gittiğini rivayet ettiklerini zikretmiştir. O halde nasıl olur da Resulullah sabahleyin erkenden Uhuda gitmiş olabilir? Cevaben denilir ki. “Resulullahın, müminleri, savaşacakları yerlere yerleşti rmesinden maksat, sahabileriyle, nasıl savaşacağını istişare etmesidir. Zira, Kureyşliler, çarşamba günü gelip Uhut dağının eteğinde karargâh kurmuşlar, perşembe ve Cuma günlerini orada geçirmişler, Resulullah da cuma günü öğleden sonra çıkıp cumartesi günü Uhut dağının eteğine varmıştır. Resulullah, Ku-reyşlilerin Uhuda geldiklerini duyunca sahabeleriyle Medinenin içinde kalarak, kendilerini savunarak mı yoksa Uhuda gidip düşmanla sahada çarpışarak mı savaş yapılması hususunda sahabileriyle istişare etmiştir. İşte âyet-i kerime Resu-lullahm, sabahleyin erkenden yaptığı bir istişareye işaret etmektedir. [3][238]