TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 124. VE 125. AYETLER
BEDİR SAVAŞI
Bedir, Medineye seksen mil mesafede bulunan, Mekke ile Medine araş1 da bir yerin adıdır. Suriye ve diğer kuzey memleketlerine giden kervan üzerinde bulunmaktadır. İşte Müslümanlarla MekkeK müşrikler arasında ilk vaş burada olmuştur.
Kureyşlüer, Mekkeden Medineye hicret eden miislümanlan orada da rahat bırakmak istemiyor, onları ortadan kaldırmak için çare arıyorlardı. Bu sebeple Medinelilerden Hz. Peygamberi ve Mekkeden gelen miislümanlan Medi-neden çıkarmalarını istiyor, Medine yakınlanna kadar gelip hayvanlarına ve çobanlarına zarar veriyor onları korkutup sindirmeye çalışıyorlardı.
Müşrikler ayrıca Medineye karşı esaslı bir saldırıya geçmek için hazırlıklara başlamışlar ve bu iş için maddi imkânlar temin etmek için de Ebu Süfyan başkanlığında Suriyeye bir Ticaret Kervanı göndennişlerdi.
Peygamber efendimiz de onların bu niyetlerini çok iyi bildiği için bu kervanın engellenmesi veya ona el konması gerektiğini düşünüyordu. Kervanın otuz kırk kadar muhafızı bulunuyordu. Peygamber efendimiz, Şamdan dönmekte olan bu kervanın takibedilmesini emretmişti.
Diğer taraftan Ebu Süfyan da Müslümanların, kervanı vuracakları haberini almış ve yardım istemek için Mekkeye bir haberci göndermişti. Haberci Mekkeye varmış büyük bir feryatla, kervanın Müslümanlar tarafından vurulacağı haberini vermişti.
Mekkeli müşrikler, özellikle Ebu Cehilin teşvikleriyle bin kadar kişi toplayarak Mekkeden hareket etmişlerdi.
Diğer taraftan Peygamberimiz de, Ramazan ayının sekizinci gününde Medtneden, üç yüz küsur ashabıyla çıkıp Bedirde kervanı yakalamak üzere hareket etti, Zafran vadisine vardıklarında, Kureyşlilerin büyük bir ordu ile hareket ederek Medineye doğru gelmekte olduklarını haber aldılar. Müslümanlar, aslında böyle bir orduyla savaşmak için değil kervanı vurmak için çıkmışlardı.
Hz. Peygamber bu durumda ashabıyla istişare etti ve onların bu yeni durum hakkındaki fikirlerini Öğrenmek istedi. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer fikirlerini söyleyerek düşmanla karşı [aşılmasını teklif ettiler. Sonra Mikdat ayağa kalktı ve dedi ki:”
– Ey Allahın Resulü, Allanın emrettiği yolda devam et. Biz sana tabiyiz ve itaat ederiz. Biz, İsraioğullannın Musaya dediği gibi: “Sen git de rabbinle birlikte savaş biz burada oturacağız.” demeyiz. Biz senin sağında solunda, Önünde arkanda seninle beraberiz.”
Peygamberimiz bundan sonra Ensarın fikrini öğrenmek istedi. Çünkü o, Ensar iie, Akabe beyatlannda, kendisini Medinede koruyacaklarına dair söz almış, Medine dışında cereyan edebilecek bir savaş hali aralarında söz konusu olmamıştı. Bu sebeple onların bu durumda ne düşündükleri önemliydi. Ensara hitaben:
– “Sizler reyinizi söyleyiniz.” Buyurdu. Bunun üzerine Sa’d b. Muaz şöyle konuştu:
– “Ey Allahın Resulü biz sana inandık, Allah tarafından getirdiğin şeyin hak olduğunu kabul ettik, sana tâbi olduk. Artık ne dilersen emrindeyiz. Seni gönderen Allah hakkı için, eğer denize girsen, seninle beraber biz de gireriz, hiçbirimiz geri kalmayız. Biz, düşmana karşı savaşmaktan çekinmeyiz, sabrederiz ve sadakattan ayrılmayız. Allahtan dilerim ki, bizden memnun olacağın işler nasibetsin. Hemen istediğini tarafa gidelim.”
Peygamber efendimiz bu sözlerden çok memnun oldu ve bu konuşmalar-, dan sonra Müşriklerle savaşmak üzere Bedire doğru hareket ettiler.
Diğer taraftan Ebu Süfyan, kervanın yolunu değiştirmiş, Bedire uğramadan deniz tarafını takibederek kaçıp gitmişti.
Her iki ordu da Bedire gelip yerlerini aldılar. Ancak Müslümanların tuttukları yer, kumsal ve yürünmesi zor bir yerdi. Fakat o gece yağmur yağdı ve arazi sertleşti. Sulan eksik olan müslümanlar sularını doldurdular. Allahın bir lütfü olarak yıkanıp ihtiyaçlarını giderdiler. Müslümanlar Bedire gelinceye kadar çok yorulmuşlardı ve uykusuz kalmışlardı. Düşmanın sayısı kendilerinden çok fazlaydı. Bu halleriyle savaşacak durumda değillerdi. Normalde bu halet-i Ruhiye içinde bulunan insan, uyuyamaz, sıkıntı ve endişeden kurtulmaz. Ancak Allah tarafından bir iütuf olmak üzere, o gece İslam ordusu endişesiz bir şekilde yatıp sabaha kadar çok rahat bir uyku uyudu. Ertesi sabah maneviyattan çok yüksek ve dinç olarak uyandılar.
Müşriklerin sayıları çoktu, fakat savaşma azmi bakımından aralannda bir fikir birliği yoktu. BazıJan: “Nasıl olsa kervan kurtuldu artık niçin savaşalım?” diyor. Bir kısmı, Müslümanlar içinde bulunan akrabalarına karşı savaşmak istemiyor bir kısmı da Müslümanlara yapılanın, haksızlık olduğuna inanıyordu.
Fakat Ebu Cehil ve onun gibi düşünenler tehdit ve tahrikleriyle müşrikleri savaşa razı ettiler. Artık savaş kaçınılmazdı ve her an başlamak üzereydi.
Beri tarafta Resululîah (s.a.v.) Cenab-ı Hakka yalvanyor ve diyordu ki:
– Ya rabbi, bana vaadettiğin yardımı lütfet. Ya rabbi, bu bir avuç Muvah-hit bugün yok olursa, yeryüzünde sana ibadet edecek kimse kalmayacak.”
Hz. Ebubekir Resulullahın bu şekilde dua ve yalvarışları karşsında dedi ki
– Ya Resululîah, duan arşı titretti. Allah, vaadini elbette yerine getirecek.”
Bu manzara ashabı heyecana getirdi, hepsinin gözlerinden yaşlar boşandı. Peygamberimiz o anda şu âyeti okudu: “Bütün bu toplananlar hezimete uğrayıp dağılacaklar ve kaçacaklardır.
Her iki taraf savaş durumuna girmişti. Savaş önce mübareze uzulüyle başladı. Müşriklerden Âmir-i Hadrami ortaya çıktı. Öldürülen akrabasının intikamını almak istiyordu. Ona karşı Müslümanlardan, Hz. Ömerin azadh kölesi Mihca çıktı ve şehid oldu. Sonra müşriklerden Esved çıktı ona karşı da Hz. Hamza çıktı ve Esvedi bir hamlede yere serdi. Sonra onun ardından ortaya çıkan Şeybeyi de yine Hz. Hamza öldürdü. Müşriklerden Utbenin oğlu Velidi de Hz. Ali öldürdü. Durum bu şekilde Müslümanların üstünlüğü ile devam ederken birden her iki taraf birbirine girdi ve umumi bir çatışma başladı. Ramazan ayının on yedisi, günlerden Cuma idi. Bedir meydanında toz duman göklere yükseliyor kılıç şakırtıları ve cenk naraları etrafı inletiyordu.
Kureyşli müşrikler sayıca çok, hazırlık bakımından da üstün oldukları için daha başlangıçta zaferden emin idiler. Fakat maddi hazırlıktan daha önemlisi, manevi güçtü ve imandı. Müşrikler işte bu hususu hesap edememişlerdi.
Çok şiddetli cereyan eden çarpışmalar sonunda müşrikler mağlup oldular. Ebu Cehil dahil olmak üzere reislerini, ileri gelenlerini kaybettiler. Perişan oldular. “Bedire varıp orada içkiler içip kadınlar oynatarak herkese gücümüzü göstermeden geri dönmem” diyen Ebu Cehile, Bedir toprakları mezar olmuştu. Hatta kendisine bir mezar bile nasibolmamişü. Çünkü sonunda müşrik ölüleri toplanıp bir kuyuya doldurulmuşlardı.
Savaş, Müslümanların çok açık ve kesin zaferiyle sona ermişti.
Bu savaşta Kureyşten yetmiş kişi ölmüş Müslümanlar da on dört şehit vermişlerdi. Bu savaşın teferruatı, incelikleri, hikmetleri ve İslâm tarihindeki büyük önemi Siyer ve Mağazi kitaplarından okunmalıdır.
124- O zaman sen, müminlere: “Rabbinizin, gökten idrilîmiş üç bin melekle size yardım etmesi yetmez mi?1′ diyordun.
Ey Muhammed, sen o Bedir savaşı sırasında müminlere şöyle diyordun: “Düşmanlarınıza karşı savaşmaları için, rabbinizin gökten size yardımcı olarak üç bin melek göndermesi yetmez mi?”
125- Evet, şayet sabreder Allahtan korkarsamz ve düşmanlarınız da hemen o anda üzerinize gelirlerse rabbiniz,
özel işaretleri bulunan beş bin melekle size yardım eder.
Şayet düşmanlarınıza karşı sabreder ve Allahtan korkarsanız ve düşmanlarınız da hemen o anda üzerinize gelirlerse rabbiniz, özel işaretleri bulunan beş bin melekle size yardım eder.
Müfessirler, müminleri dektekleyecekleri bildirilen meleklerin hangi savaşta gelip destek vereceklerinin vaadedildiği ve bu vaadin şartlarının tahakkuk edip etmediği, bu nedenle de meleklerin, fiilen yardıma gelip gelmedikleri hususunda çeşitli görüşler zikretmişlerdir.
a- Âmir eş-Şa’b’ye göre Allah teala, meleklerin, müminlere destek için geleceklerini Bedir savaşında vaadetmiştir. Ancak meleklerin gelmeleri için düşmanların, Müslümanların üzerine üst taraftan saldınnalanni şait koşmuştur. Düşmanları böyle bir saldırıda bulunmadığından, melekler de fiilen müslüman-lann yardımına gelmemişlerdir.
Bu hususta Âmirin şunları söylediği rivayet edilmektedir: “Bedir savaşında müslümanlara, Kürz b. Cabir el-Muharibin, müşriklere yardım edeceği haberi ulaştı. Bu, müslümanlara ağır geldi. Bunun üzerine, âyet-i kerimelerde belirtildiği gibi, Allah tealanın, üç bin melekle, hatta sabrederlerse beş bin melekle müslümanları destekleyeceği bildirildi. Fakat Kürz’e, müşriklerin mağlup oldukları haberi ulaştı. Kürz de müşrikleri desteklemedi. Allah teala da vaadinde beyan ettiği, düşmanın üzerlerine gelme şartı gerçekleşmediğinden müminleri beş bin melekle desteklemedi.
b- Malik b. Rebia, Abdullah b. Abbas, Ebu Davud el-Mazini, Resululla-hın azadlı kölesi Ebu Rafı ve Katadeye göre de Allah teala, müminleri melek-leklerle destekleyeceğini Bedir savaşında bildirmiştir. Müminler de sabretmişler, Allah tealadan korkmuşlar, Allah teala da onlan vaadettiği gibi fiilen meleklerle desteklemiştir. Bu hususta, Malik b. Rebianın, gözlerini kaybettikten sonra şunları söylediği rivayet edilmektedir. “Şayet ben, bu anda sizinle Bedire gitsey-dim ve gözlerim de görüyor olsaydı meleklerin hangi vadiden çıkıp geldiklerini,hiç şüphe ve endişe etmeksizin size gösterirdim.
Abdullah b. Abbas da Gifar oğullarından bir kişinin kendisine şunları anlattığını rivayet etmiştir: “Ben, amcamın oğlu ile birlikte gidip Bedir vadisine bakan bir dağın üzerine çıktık. Biz o zaman müşriktik. Felaketin kimin başına geleceğini gözlüyor ve neticede, yağma yapacaklarla birlikte yağmalamak istiyorduk. Biz, dağın başında bulunduğumuz sırada bize aniden bir bulut yaklaştı. Bulutun içinden at solumaları işittik. Bir kişinin de atına “Haydi Hayzum (Ceb-railin atının adı) dediğini duyduk. Bunun üzerine amcamın oğlunun (korkudan). ödü patladı ve orada öldü. Ben de neredeyse helak olacaktım. Kendime zorla hakim oldum,
Abdullah b. Abbas demiştir ki: “Melekler, Bedir savaşının yapıldığı günün dışındaki herhangi bir günde savaşmamışlardır. Bedir savaşının dışındaki günlerde melekler, müslumanların sadece sayılanın çoğaltmak için onlara katılıyor ve onlara destek oluyorlar fakat fiilen vuruşmaya katılmıyorlardı.
Bedir savaşına katılan Ebu Davud el-Mazeni diyor ki: “Ben, Bedir savaşında, boynunu vurmak için bir adamı kovalıyordum. Henüz kılıcım ona dokunmadan, başının önüme düştüğünü gördüm. Böylece anladım ki, onu ben değil başka birisi öldürdü.
Resulullahın azadlı kölesi Ebu Rafi diyor ki: “Ben, Abdulmuttalibin oğlu Abbasın kölesi idim. Bizim eve İslam ginnişti. Abbas da karısı Ümmi Fadl da ben de müslüman olmuştuk. Abbas, kavminden korkuyor ve onlara karşı çıkmak istemiyordu. Bu nedenle de müslüman olduğunu gizliyordu. Abbas, kavmine ödünç verdiği bir çok mala sahipti. Ebu Leheb, Bedir Savaşına katılmamış, yerine Hişamın oğlu ei-Asi’yi göndermişti. Savaşa gitmeyenler, yerlerine bu şekilde başkalarını gönderiyorlardi. Bu nedenle savaşa katılmayan herkes yerine bir adam göndermişti. Ebu Leheb’e, Bedir’de Kureyşin mağlup olduğu haberi ulaşınca Allah onu zelil düşürdü ve rüsvay etti. Biz ise, kendimizi güçlü ve aziz hissetmeye başladık. Ben, bünyesi zayıf bir kişiydim. Zemzem odasında ok yapıyordum: Allaha yemin olsun ki yine bir gün ben, o odada oturmuş oklar yapıyordum. Yanımda da Ürnmü Fadl oturuyordu. Biz, gelen haberlerden dolayı sevinçliydik. O sırada Ebu Leheb şerli bir şekilde çıkageldi. Odanın yanında oturdu. Sırtını benim sırtıma dönmüştü. Bu şekilde otururken halktan bazıları “İşte Ebu Süfyan b. el-Haris b. Abdulmuttalib geldi.” dediler. Bunun üzerine Ebu Leheb “Hele buraya gel. Hayatım hakkı için gerçek haberler sendedir.” dedi. Bunun üzerine Ebu Süfyan b. el-Haris gelip Ebu Lehebin yanına oturdu. Halk başlarına toplanmıştı. Ebu Leheb “Yeğenim söyle bana, mesele nasıl oldu?” dedi. Ebu Süfyan b. el-Haris de şöyle cevap verdi. “Vallahi biz o insanlarla karşılaştık. Sanki onlar bizim omuzumuza binmişlerdi. Bizi diledikleri yerlere sürüp götürüyorlar ve bizlerden dilediklerini de esir alıyorlardı. Alîaha yemin olsun ki böyle olduğu halde içimizden hiçbirini kınamadım. Zira bizler, gökle yer arasını dolduran alaca atlar üzerinde bulunan beyaz tenli adamlarla karşılaştık. Vallahi bunlar hiçbir şey bırakmıyorlar, hiçbir şey de bunlara karşı gelmiyordu.” dedi. Ebu Rafı diyor ki: “Bunun üzerine dayanamayıp odanın perdesini kaldırarak dedim ki: “Vallahi .bunlar meleklerdir
Abdullah b. Abbas diyor ki:
“Bedir savaşında (Babamı) kendisine “Ebul Yeser” adı verilen, Kâ’b. b. Amr esir almıştı. Resulullah, Kâ’ba “Ey Ebul Yeser, sen bunu nasıl esir alabildin?” dedi. (Zira Ebul Yeser kısa boylu Abbas ise iri yarı birisiydi) Ebul Yeser de “Buna karşı bana daha önce ve daha sonra kendisini hiç görmediğim bir adam yardım etti. Onun şekli şöyle ve şöyle idi.” dedi. Bunun üzerine Resulullah “Şüphesiz ki ona karşı sana yüce bir melek yardım etti.” buyurdu
Bedirde müslümanları destekleyen meleklerin sayısı hakkında Katadenin şunlafı söylediği rivayet edilmektedir. “Önce müslümanlara yardım olarak bin melek gönderildi. Sonra onların sayısı üç bine çıkarıldı. Daha sonra da beş bine çıkarıldı. Evet, Allah, müslümanlara Bedirde beş bin meleği yardımcı olarak gönderdi.
c Abdullah b. Ebi Evfaya göre ise Allah teala müminleri, meleklerle destekleyeceğini Bedir savaşında vaad etmiş ancak, Allaha itaatte, düşmanlarına karşı savaşta sabretmeleri ve Allanın haram kıldığı şeylerden kaçınmaları halinde, meleklerin, her savaşta kendilerini destekleyeceklerini bildirmiştir. Ancak müslümanlar. Allanın istediği böyle bir sabn ve takvayı sadece Hendek savaşında göstermişler, Allah da onları, Hendek savaşından sonra Beni Kureyza Yahudilerini kuşatmasında meleklerle desteklemiştir. Bu hususta, Abdullah b. Ebi Evfanın, şunları söylediği rivayet edilmektedir. “Biz, Kureyza ve Nadr oğullan Yahudilerini Allanın dilediği kadar kuşatma altında tuttuk. Bize fetih ihsan edilmedi. Geri döndük. Resulullah, evinde başını yıkamak isterken Cebrail ona geldi ve “Ey Muhammed, siz silahı bıraktınız ama, melekler teçhizatlarını bırakmadılar.” dedi. Resulullah bir parça bez isteyip başına sardı. O, başını yıkayıp bitirmemişti. Sonra bizi, tekrar silah başına çağırdı. Bizler, yılmış vaziyette, belli olmayan bir maksat için gidiyonnuş gibi, Kureyza ve Nadr oğullarına doğru çıkıp gittik. İşte o gün, Aziz ve Celil olan Allah, bizlere destek olarak üç bin melek gönderdi ve bize, fethi ihsan etti. Biz de Allanın bize lütfettiği nimet ve üstünlükle geri döndük.
d- Dehhak, İbn-i Zeyd ve İkrimeye göre ise, Allah teala, müminleri Bedir savaşında bin kadar melekle desteklemiştir. Nitekim bu hususta bir âyet-i kerimede şö’yle Duyurulmuştur: “Hani bir zaman rabbinizden yardım dilemiştiniz de, o: “Ben size peşpeşe bin melekle yardım edeceğim” diye dileğinizi kabul etmişti. Buna mukabiMJhut savaşında da sabrettikleri ve Allahtan korktukları takdirde, müminleri üç bin melekle, hatta beş bin melekle destekleyeceğini vaadetmiş fa*kat müminler bu savaşta sabretmedikleri ve takvaya uygun davranmadıklarından dolayı Allah da onları meleklerle desteklememiştir.”
Taberi diyor ki: “bu konuda şöyle denilmesi daha isabetlidir.” “Allah teala bu âyetlerde, Peygamberine emretmiştir ki, o, müminlere desin ki: “Rabbini-zin sizi üç bin melekle desteklemesi size yetmez mi?” Şayet sabreder ve Allahtan korkarsanız, Allah sizi beş bin melekle desteklemiş olacaktır.
Taberi devamla diyor ki: “Âyetlerin bu ifadelerinde müminlerin üç bin veya beş bin melekle desteklenip desteklenmediklerini ortaya koyan bir delil yoktur. İhtimaldir ki bir kısım ravilerin izah ettikleri gibi, Allah, müminleri, meleklerle fiilen desteklemiştir. Yine muhtemeldir ki başka bir kısım ravilerin zikrettikleri gibi Allah müminleri meleklerle fiilen desteklememiştir. Müminlerin üç veya beş bin melekle desteklendiğini beyan eden sahih bir haber sabit değildir. Bu bakımdan bu konuda delilsiz konuşmak caiz olmadığından iki görüşleri birini kabul etmek mümkün değildir. Buna mukabil, Allah tealanın müminleri Bedir savaşında bin melekle desteklendiği şu âyet-i kerimede sabittir. “Hani bir zaman rabbinizden yardım dilemiştiniz de, o, “Ben size peşpeşe bin melekle yadım edeceğim.” diye dileğinizi kabul etmişti.
Uhut savaşma gelince onda müminlerin, melekler tarafından desteklendiğini söylemektense desteklenmediğini söylemek daha evladır. Zira melekler tarafından desteklenmiş olsalardı kesin bir galibiyet elde ederlerdi.
Âyet-i kerimede, müminlere, yardımcı olarak gelecekleri vaad edilen meleklerin işaretli olacakları zikredilmiştir. Meleklerin işaretlerinin ne okluğu hususunda farklı görüşler zikredilmiştir.
Ebu Üseyd ve Abdullah b. Zübeyrden nakledilen bir görüşe göre meleklerin nişaneleri, ucunu arkaya doğru sarkıttıkları san renkli sarıklardır. Zübeyrin sangı da bu renkte idi.
Mücahide göre ise meleklerin atlarının kuyrukları kısaltılmış, yeleleri yünle veya karmızı yünle süslenmişti. Yine Mücahidden nakledilen başka bir görüşe göre, meleklerin atlarının yeleleri kısaltılmış, kakül ve kuyrukları ise yünlerle süslenmiştir.
Reb’ b. Enese göre, meleklerin atları alaca renkli idi,
Katade, Dehhak ve Abdullah b. Abbastan nakledilen başka bir görüşe göre Meleklerin nişaneleri, atlarının yünlerle süslenmiş olmasdır.
İkrirniye göre ise, meleklerin işaretleri, savaş kıyafetinde olmalarıdır.
Hz, AH (r.a.) dan rivayet edildiğine göre ise, beyaz renkli yün elbiseler giyerek ve beyaz yeleli atlara binerek geldikleri söylenmektedir. Ebu Hureyre-den nakledildiğine göre de, melekler kırmızı yün elbiseler giyerek gelmişlerdir. Daha başka rivayetlerde de çeşitli renk ve elbiselerle işaretlenmiş olarak geldikleri söylenmektedir. Belki de her mücahid bunları başka başka renklerde görmüştür.
Allah teala, müminlerin, düşmanların saldırılarına manız kaldıklarında sabretmeleri halinde onlara melekleri yardımcı göndereceğini vaadetmektedir. Bundan sonra da bu şartların tahakkuku halinde yardım edeceği ümit edilir. Yeter ki müminler, Allah düşmanları karşısında sabretsin, can ve mallarını o yokla
feta etmeye hazır olsunlar.