sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 153. VE 154. AYETLER

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 153. VE 154. AYETLER
09.10.2024
19
A+
A-

153- O zaman sîzler uzaklara kaçıyor kimseye dönüp bakmıyordu­nuz. Halbuki Peygamber sizi arkanızdan çağırıyordu. Kaybettiğinize ve başınıza gelene üzülmeyesiniz diye Allah size, üzüntü üstüne üzüntü verdi. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

O zaman sizler, vadilere ve dağlara doğru koşuyor, düşman korkusundan birbirinize dönüp bakmıyordunuz bile. Halbuki Peygamber arkanızdan, kendisi­ne doğru gitmeniz için sizi çağırıyordu. Böylece Allah sizleri ve Peygamberden uzaklaşmanız ve rabbinize isyan etmeniz sebebiyle üzüntü üstüne üzüntü vere­rek cezalandırdı ki elde edemediğiniz zaferlerden dolayı üzülmeyesiniz ve ver­diğiniz kayıplardan dolayı kederlenmeyesiniz. Allah, yaptıklannızdan çok iyi haberdardır. İyilik edeni de bilir kötülük edeni de.

Âyet-i kerimenin başında geçen ve “Uzaklara kaçıyordunuz.” diye ter­cüme edilen cümlesi, iki şekilde okunmuştur.

a- Hicaz, İrak ve Şam kurralan bu kelimeyi şeklinde okumuşlardır. Zira, bu kıraat şekline göre bu cümlenin mânâsı “Sizler düz arazi­de veya yukarıdan aşağıya doğru koşuyordunuz.” demektir. Uhut savaşında mü­minler düz vadilere ve aşağılara doğru koştuklarından bu kıraat şeklinin daha isabetli olduğunu söylemişler, Taberi de bu kıraat şeklini tercih etmiştir.

b- Hasan-ı Basri ise bu cümleyi şeklinde okumuştur. Bu kıraata göre cümlenin mânâsı “O zaman sizler, yukarılara doğru tirmanıyordu­nuz.” demektir. Bu kıraati tercih edenler, Süddi, Mücahid ve Abdullah b. Abba-sın, Uhut savaşında müminlerin mağlubiyetten sonra dağa yukarı kaçtıklarını söylemelerine binaen tercih etmişlerdir.

Âyet-i kerimede “Kaybettiğinize ve başınıza gelene üzülmeyesiniz diye Allah size, üzüntü üstüne üzüntü verdi.” buyurulmaktadır. Burada ağır basan üzüntülerin, daha hafif olanlarını unutturduğu ifade edilmektedir. Müfessirler. âyette zikredilen “Üzüntü üstüne üzüntü” ifadesindeki üzüntülerden neyin kas­tedildiği ve birincisinin hangi şeye ikincisinin neye delalet ettiği hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir.

a- Katade ve Mücahide göre, müslümanlann hissettikleri birinci üzüntü, Hz. Muhammed (s.a.v.) in öldürüldüğünü duymalarıdır. İkinci üzüntü ise Müs­lümanların uğradıkları, Öldürülme olayları ve aldıkları yaralardır.

b-Yine Katade ve Rebi’ b. Enesten nakledilen diğer bir görüşe göre Müs­lümanların hissettikleri birinci üzüntüden maksat, arkadaşlarının öldürülmeleri ve yaralanmalarıdır. İkinci üzüntüden maksat ise Resulullahın öldürülüğünü duymalarıdır.

Süddi ve diğer bir kısım âlimlere göre Müslümanlann hissettikleri birinci üzüntünün sebebi, zafere ulaşmamaları ve ganimet elde edememeleridir. İkinci üzüntünün sebebi ise savaşın sonunda Ebu Süfyanın, dağın başına tırmanarak müslümanlara karşı böbürlenmesidir. Bu hususta Süddi diyor ki: “Uhut savaşın-

Tabcrİ Tefsiri C. II, Forma: 25

daki yenilgiden sonra Resulullah harekete geçmişti. O, kendisinden uzak düşen sahabilerini toparlanmaya çağırıyordu. Resuluîlah bu çağırışına devam ederken kayaların üzerine çıkan sahabilerinin yanma yaklaştı. Onlar ilk anda Resulullahı tanıyamadıkları için içlerinden biri okunu yayma yerleştirerek Resulullaha at­mak istedi. Bunun üzerine Resulullah “Ben Allanın Resulüyüm” dedi. Onun sağ olduğunu gören müslümanlar çok sevindiler. Sahabilerinden düşmana karşı ko­yacak birinin bulunması da Resulullahı sevindinnişti. Sahabiler gelip Resululla-hın etrafında toplandılar. O anda üzüntüleri gitmişti. Onlar, zafere erişemedikle­rini, ganimet elde edemediklerini ve bir kısım arkadaşlarının öldürülmelerini konuşuyorlardı. İşte o anda Ebu Süfyan gelip onların üst tarafına çıktı. Müslü­manlar Ebu Süfyanı kendilerinin üst tarafında görünce daha önceki üzüntülerini unuttular. Ebu Süfyanın oraya çıkmış olmasından dolayı üzüldüler. Resulullah, müslümanlara: “Onlar bizden yukarı çıkmamalıydılar. Ey Allahım eğer sen bu topluluğu öldürecek olursan artık sana kulluk edecek kimse kalmaz.” dedi. Son­ra sahabilerine emir verdi. Onlar, Ebu Süfyan ve arkadaşlarına taş attılar ve on­ları aşağa inmeye mecbur ettiler. İşte o sırada Ebu Süfyan: “Ey Hübel putu sen yücel, Hanzalya karşılık bir Hanzala Bedir gününe karşılık bir gün..” dedi. Zira bu savaşta Hanzala b. Rahib öldürülmüştü. Bedir savaşında da Ebu Süfyanın oğlu Hanzala öldürülmüştü.

d- Adullah b. Abbastan nakledilen diğer bir görüşe göre Müslümanların hissettikleri birinci üzüntü, mağlup olmalarından, ikinci üzüntü ise düşmanları­nın, tekrar kendilerine saldırma ihtimalindendir. Müslümanlar, daha sonra his­settikleri bu ikinci üzüntü ile, önceden ölülerine ve yaralılarına olan üzüntülerini unutmuşlardır. Bu izaha göre, âyette “Kaybettiğinize” diye belirtilen ifadeden maksat, “Kaybettiğiniz ölülere” demektir. “Başınıza gelen diye” belirtilen ifade­den maksat ise, yaralanmalarıdır. Yani müslümanlar mağlup olma ve düşmanın tekrar toparlanması üzüntüsünden, arkadaşlarının Öldürülmesini ve yaralanmala­rını unutmuşlardır.

Taberi diyor ki “Bu görüşlerden tercihe şayan olan görüş, şöyle diyen gö­rüştür. “Müslümanların, hissettikleri birinci üzüntünün sebebi, Resulullahın öl­dürüldüğünü zannetmeleridir. İkinci üzüntünün sebebi ise, savaşın sonunda tek­rar düşmanın, kendilerine saldıracaklarını zannetmeleridir. Müslümanların his­settikleri bu iki üzüntü onlara, kaçırdıkları zaferi, ganimeti ve uğradıkları öldü­rülme ve yaralanmayı unuttunTiuştur.”

Ayet-i kerimede “Kaybettiğinize ve başınıza gelene üzülmeyesiniz diye.” buyurulmaktadır. Müfessirler burada müminlerin kaybettikleri şeyden ve başla­rına gelen şeyden neyin kastedildiği hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir. [1][292]

 

154- Sonra o üzüntünün arkasından Allah, üzerinize bir emniyet bir uyku indirdi. O uyku içinizden bir cemaati buruyordu. Diğer bir cemaat ise canlarının derdine düşmüşlerdi. Allah hakkında gerçekle ilgisi olmayan cahiliyet zannında bulunuyorlardı. “Bu işte bizim bir düşüncemiz var mı?” diyorlardı. Ey Muhammcd, de ki: “Bütün işler Allaha aittir.” Onlar, içle­rinde sana açıklamadıkları şeyleri saklıyorlar. “Eğer bu işte bizim bir dü­şüncemiz olsaydı burada öldürülmczdik.” diyorlar. De ki: “Evlerinizde bi­le olsanız, kendilerine öldürülmek takdir edilenler, düşüp ölecekleri yere varırlar. Allah bunları, içinizde gizlediklerinizi denemek ve kalblcrinizdcki kötülükleri temizlemek için yaptı. Allah, kalblcrin özünü çok iyi bilendir.

Sonra Allah, size gelen o üzüntünün arkasından, ihlaslı insanlara bir em­niyet ve uyku gönderdi. Bu uyku, içinizde imanlı olan topluluğu buruyordu. Münafık olan diğer bir topluluk ise sadece canlarının derdine düşmüş ve gözle­rinden uyku kaçmıştı. Onlar, Allanın emirlerinde şüphe ettikleri ve Peygamberi­ni yalanladıkları için Allah hakkında haksız yere cahiliye topluluğunun zanla-nnda bulunuyorlar ve bu münafıklar şöyle diyorlardı: “Bu işte b|zim bir düşün­cemiz yok. Eğer bu hususta bizim fikrimiz sorulsaydı savaşa çıkmazdık.”

Ey Muhammed, bu münafıklara de ki: “Bütün işler Allaha aittir. O, dile­diği gibi tasarrufta bulunur. Onlar, içlerinde sana açıklamadıkları inkâr ve şüpneyi gizliyorlar ve diyorlar ki: “Müşriklerle savaşma hususunda bizim de düşün­cemiz alınsaydı onların karşısına çıkmazdık ve bu savaşta bizden herhangi bir kimse öldürülmemiş olurdu.” Ey Muhammed onlara de ki: “Şayet sizler, mü­minlerle beraber savaşa çıkmayıp evlerinizde kalsaydıniz bile yine de kindileri-ne öldürülmek takdir edilen insanlar, düşüp ölecekleri yere varıp orada öldürü­leceklerdi. Allah bunları, içinizde gizlediğiniz şüpheyi denemek, münafıklığını­zı müminlere açıklamak ve kalbîerinizdeki bozuk inançlarınızı açığa çıkarıp net bir şekilde göstermek için yaptı. Allah, yarattıklarının kalbinde bulunan hayın da şerri de, imanı da inkârı da çok iyi bilendir.

Ebu Talha (r.a.) diyor ki:

“Biz, Uhut savaşında düşmanın karşısında saf halindeyken bizi uyku kap­lamıştı. Öyle ki, kılıcım elimden düşüyor onu alıyordum. Tekrar düşüyor tekrar alıyordum. [2][293]

Sahabe-i Kirmanın savaşta uyumaları, müminlerin enerji ve güçlerini toplamaları ve Allanın zaferinin geleceğine güven duymaları içindi. Çünkü uy­ku, güven alametidir. Korkan kişinin gözüne uyku girmez.

Bu hususta Süddi diyor ki: “Müşrikler Uhut savaşında ayrılıp giderken, gelecek yıl Bedir mevkiinde tekrar müslümanlarla karşı karşıya geleceklerini söylediler. Resulullah da “Evet, olur.” dedi. Bunun üzerine Müslümanlar, müş­riklerin, Medineye baskın yapacaklarından korktular. Resulullah, müşriklerin arkasından birini gönderdi ve ona şöyle tenbih etti: “Git bak, eğer onların, yük­lerinin yanında oturduklarını ve atlarından uzak olduklarını görürsen bil ki, on­lar çekilip gitmekteler. Şayet onları, atlarına binmiş ve yüklerinden uzakta gö­rürsen bil ki onlar Medineye baskın yapacaklardır.” Müminlere de “Allahtan korkun, sabredin.” dedi ve onları, savaşta sabırlı olmaya teşvik etti. Resulullah, müşriklerin, hemen gidip yüklerinin yanında oturduklarını öğrenince sesinin çı­kabildiği en yüksek sesiyle, müşriklerin geçip gittiklerini ilan elti. Bunu işiten müminler, Peygambere inanarak rahatladılar ve uykuya daldır. Münafıklar ise Resulullaha inanmadıklarından, müşriklerin, kendilerine baskın yapacağı korku­suyla canlarının derdine düştüler.

Görüldüğü gibi münafıklar, Resulullaha inanmadıklarından dolayı Uhut savaşından sonra korku içinde kalmışlar ve kendi kendilerine “Şayet, savaşmaya dair bizim görüşümüz alınsaydı bu şekilde mağlup olmazdık.” demeye başla­mışlardı. Bu sözü söyleyenlerden biri de Muattıp b. Kuşeyr idi. Allah teala ise münafıkları bu şekilde rüsvay etmiş, içlerinde gizledikleri şeyleri Resulullaha ve ümmetine bildinniştir. [3][294]

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.