TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 163. VE 165. AYETLER
163- Onların, Allah katında kendilerine göre dereceleri vardır. Allah, onların yaptıklarını çok iyi görendir.
Allahm rızasına tabi olanlarla gazabına uğrayanların, Allah katındaki dereceleri farklıdır. Allahın rızasına tabi olanlara ikramda bulunulur ve sevaplar verilir. Allahm gazabına uğrayanlar ise hor ve hakir düşürülür ve cezaya çarptınlırlar. Allah, onların yaptıklarını çok iyi görendir. Bütün insanların yaptıklarım zaptettirmektedir. Hiçbir şey ona gizli değildir.
Ibn-i İshak ve Abdullah b. Abbas, âyeti bu şekilde izah etmişler âyette geçen “Onlar” zamirinin hem Allanın rızasına tabi olanları hem de gazabına tabi olanları ifade ettiğini zikretmişlerdir.
Mücahid ve Süddi ise, âyette geçen “Onlar” zamirinin sadece, Allahm rızasına tabi olanlara ait olduğunu, bu nedenle âyetin mânâsının şöyle olduğunu söylemişlerdir: “Allahm rızasına tabi olanların Allah katında üstün dereceleri vardır..” [1][306]
164- Şüphesiz ki Allah, müminlere iütufta bulundu. Zira daha önce onlar açık bir sapıklık içinde bulunuyorken onlara, içlerinden, kendilerine Allanın âyetlerini okuyan, kendilerini temizleyen ve kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber gönderdi.
Allah, müminlere lütuf ve ihsanda bulunmuştur. Çünkü Allah onlara kendi içlerinden bir Peygamber göndermiştir. O Peygamber müminlere, Allahm âyetleri olan Kur’anı okur, onları mânevi kirler olan günahlardan temizler. Onlara AH ahin kitabını ve Resuiullahın, hikmet kaynağı olan sünnetini öğretir. Halbuki onlar, Peygamber gönderilmeden önce apaçık bir sapıklık ve koyu bir cehalet içindeydiler.
Allah tealamn, kullarına en büyük lütuf ve nimeti, aydınlatıcı bir nur olan Peygamber efendimiz (s.a.v.)i göndermesidir. Allah teala bütün bu kainatı ve kainatın içinde bulunan gökleri ve yeri, ayı ve güneşi, yıldızlan ve diğer gezegenleri, denizleri ve ırmakları, dağları ve bitkileri yaratmış, bunların bizim içim bir lütuf olduğunu söylememiş fakat Peygamber olan Hz. Muhammed (s.a.v.)i göndenne nimetinin büyük bir lütuf olduğunu beyan etmiştir. Bu da bu nimetin büyüklüğünü göstennektedir. [2][307]
165- Düşmanlarınızı iki katına uğrattığımız bir musibet size gelince mi “Bu bize nereden geldi.” dediniz? Ey
Muhammed, onlara de ki: “bu başınıza gelen kcndinİzdcndir. Şüphesiz ki Allah her şeye kadirdir.”
Bedir savaşında, düşmanlarınızı iki katına uğrattığımız bir musibetin Uhut savaşında size bir katı dokununca mı: “Biz, müslümaniz bu bize nereden geldi?” diyorsunuz? Ey Muhammed, onlara de ki: “İtaat etmeyi bırakıp benim emrime de karşı gelmeniz sebebiyle başınıza gelen bu musibet kendi nefsiniz-deııdir. Şüphesiz ki Allah her şeyi yapmaya kadirdir.”
Müminler Bedir savaşında, müşriklerden yetmiş kişi öldürüp yetmiş kişiyi de esir almışlardır. Uhutta ise müminlerden sadece yetmiş kişi Öldürülmüştür. Bu sebeple müminlerin uğradıkları zararın iki katını müşriklere verdikleri zikredilmektedir.
Âyet-i kerimede geçen “Başınıza gelen, kendinizdendir.” ifadesi, iki şekilde izah edilmiştir:
a- Katade, İkrime Hasan-ı Basri ve İbn-i Cüreyce göre “Kendinizdendir.” ifadesinden maksat, Uhut savaşında, Resuiullahın “Medinede kalarak kendinizi savunun.” emrine karşı gelmeleri ve Uhuta gitmekte ısrar etmeleridir. Bu yüz- , den kendi kusurlarının karşılığını görmüşler ve mağlup olmuşlardır. ‘
b- Ubeyde es-Selmaniye göre ise bu ifadeden maksat, Bedir savaşında, müşrikleri öldürme yerine oları esir almaları ve fidye karşılığında salıvermeleridir. Bu hususta Hz. Alinin şunları söylediği rivayet edilmektedir:
Müslümanlar Bedir savaşında müşriklerden yetmiş kişi öldürmüş, yetmiş kişiyi de esir almışlardı. Resulullah (s.a.v.) bu esirler hakkında sahabileri ile istişare etmiş, Allah tealamn, kendisine, bunların ya boyunlarının vurulmasını veya ilerde bunların sayısı kadar ölü vermek karşılığında fidye alarak şerbet bırakabileceklerini emrettiğini söylemiştir.
Sahabilerden bazıları, bunların boyunlarının vurulmasınfisterken diğerleri “Ey Allanın Resulü, bunlar bizim akrabalarımız ve kardeşlerimizdir. Biz bunlardan fidye alıp serbest bıraksak, aldığımız fidye ile de düşmana karşı güçlen-sek, içimizden ilerde bunların sayısı kadar da şehit vermiş olsak olmaz mı?” dediler. Ve sonuçta esirlerden fidye alınarak serbest bırakıldı.
Daha sonra Uhut savaşında müslümanlardan yetmiş kişi öldürüldü. Böylece Bedirde serbest bırakılan yetmiş esire karşılık yetmiş müslümari Öldürülmüş oldu. Âyet-i kerime buna işaretle “Bu başınıza gelen kendinizdendir.” [3][308]