sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

SEYYİD KUTUB’UN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA TEKVİR SURESİ 15. VE 29. AYETLER

SEYYİD KUTUB’UN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA TEKVİR SURESİ 15. VE 29. AYETLER
29.10.2024
22
A+
A-

15- Yemin ederim geri kalıp gizlenenlere.

16- Akıp giderken ışık verenlere.

17- Kararan geceye.

18- Soluk almaya başlayan sabaha.

19-Şüphesiz o şerefli bir elçinin sözüdür.

20- Kuvvet sahibidir. Arşın sahibi Allah katında yücedir.

21- Orada kendisine itaat edilir, güvenilir.

22- Arkadaşımız deli değildir.

23- Şüphesiz (Muhammed) onu apaçık ufukta görmüştür.

24- O, gayb hakkında töhmet altında tutulamaz.

25- O, kovulmuş şeytanın sözü değildir.

26- O halde nereye gidiyorsunuz?

27- O alemlere öğütten başka birşey değildir.

28- Sizden düzelmeyi dileyenler için.

29- Ancak alemlerin Rabbi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.

Geri dönen akıp giden ve gizlenen kavramlarıyla yıldızlara işaret edilmektedir. Bunlar yörüngelerinde gidip gelen, akıp giden ve gizlenen gezegenlerdir. ifade güzelliği, burada onlara ceylanın hayatına ve hareketine benzeyen güzel ve zarif bir hayat süsü vermektedir. Bunlar akıp giden ve yuvalarında gizlenen, başka bir yoldan geri dönen ceylanların hareketlerini andırmaktadır. Cana yakın, sıcak ifade ile bu gezegenlerin hayat fışkırdığını dile getirmektedir. Onların hareketlerindeki güzelliğe de duygusal açıdan işaret edilmiştir. Gizlenmelerinde ve ortaya çıkmalarında, yollarında ve uzaklaşmalarında, akıp gitmelerinde ve geri dönmelerinde duygusal bir güzellik göze çarpmaktadır. Bunun yanında onu destekleyen musiki güzelliğine ait mesaj yer almaktadır.

“Kararan geceye.” Yani karanlık çöktüğü zaman. Fakat buradaki “kararan” sözcüğünde birtakım mesajlar bulunmaktadır. “As’asa” kelimesi iki bölümden oluşmaktadır: As. As. Bu da ses tonu ile bu gecedeki hayata işaret etmektedir. Kişi karanlıklar içinde el yordamı veya ayak hareketleri ile hareket etmeye çalışmaktadır. Fakat bir şeyi görememektedir. Bu gerçekten Hayrete düşüren bir mesaj ve derin anlamlar ifade eden bir işaretin harekete dönüşmesidir.

“Soluk almaya başlayan sabaha.” ifadesi de bunun gibidir. Hatta ondan daha canlı ve daha yüklü mesaj taşımaktadır. Sanki sabah nefes Alıp veren bir canlıdır. Nefesleri aydınlık, hayat ve canlı olan herşeye sızan harekettir. Aşağı yukarı kesin söyleyebilirim ki, Arap dili ve edebiyatı bütün ifade ve anlatım gücüne rağmen sabahın bu türden bir ifadesini içermemektedir. Şafağın görünmesi, açık olan kalplere onun bilfiil nefes aldığı duygusunu vermektedir. Sonra bu ifade geliyor, açık olan kalbin hissettiği bu gerçeği tasvir ediyor.

İfade ve tasvirin güzelliğinden zevk alan, herkes “Geri kalıp gizlenenlere, akıp giderken ışık verenlere, kararan geceye, soluk almaya başlayan sabaha:’ ilahi sözlerinde duygusal ve ifade açısından büyük bir zenginlik olduğunu farkeder. Değinmekte oldukları evrensel gerçekler bir tarafa bunlar gerçekten güzel, üstün ve zarif bir ifade zenginliğini dile getirmektedir. insanlığın duygularına kat kat duygular katmaktadır. Onların bu evrensel olaylar; bilinçli, duyarlı bir duygu ile karşılamalarını sağlamaktadır.

GÜVENİLİR ELÇİ VE PEYGAMBER

Hayat giydirilen bu evrensel sahnelere dikkat çekilmektedir. Dolayısıyla güzel ve canlı ifadelerle insanın ruhu, onların özüne bağlanmaktadır ki insanın ruhuna sırlarını versin. Onların ardındaki kudrete doğru yönelsin. Kendisine çağrıldığı iman gerçeğinin doğruluğunu dile getirsin. Sonra Hz. Peygamber ile Cebrail gerçeği hatırlanacak ve kabul edilecek en uygun hallerde söz konusu edilmektedir.

“Şüphesiz o şerefli bir elçinin sözüdür. Kuvvet sahibidir. Arş sahibi Allah katında yücedir. Orada kendisine itaat edilir, güvenilir:

Şüphesiz bu Kur’an ve ahiret günü bu şekilde tanıtılması değerli bir elçinin sözüdür. Bu elçi Cebrail’dir. Kur’an’ı taşıyor ve O’nu tebliğ ediyor. Bu Kur’an’ı O getirip tebliğ ettiği için onun sözü olmuştur.

Bu elçinin, yani Kur’an’ı taşıması ve O’nu tebliğ etmesi için seçilen bu elçinin sıfatlarından söz ediliyor. O Rabbi katında “değerlidir”, nitekim “Kuvvet sahibidir.” diyen rabbinin kendisidir. Bu ifade de sözü taşımak için belli bir güce sahip olunması gerektiği imajını vermektedir. “Arşın sahibi katındaki yeri yücedir.” Derecesi ve makamı yücedir. Kimin katında? Yücelerin yücesi, arşın sahibi katında. Orada, yüceler aleminde sözü geçerlidir. Taşıdığı ve tebliğ ettiği konularda güvenilen, itimat edilendir.

Bu sıfatlar bir bütün olarak bu sözün yüceliğini, büyüklüğünü, üstünlüğünü ifade ettikleri gibi yüce Allah’ın insana ihsanını ve yardımını da dile getirmektedir. İşte bu nedenle yüce Allah, söz konusu mesajı Alıp getirecek ve insanlardan seçilen peygambere vahiy tebliğ edecek bu sıfatların sahibi meleklerden bir elçiyi seçmektedir. Bu gerçekten insanı mahcup edecek bir ilgidir. Halbuki eğer yüce Allah insana ikramda bulunmamış ve onu onurlandırmamış olsaydı o Allah’ın mülkünde hiçbir değer ifade etmezdi.

İşte, sözü taşıyıp getiren ve onu belirlenen kişiye teslim eden elçinin sıfatları. Onu Alıp size bildiren peygambere gelince o “sizin arkadaşınızdır.” Uzun bir süre aranızda yaşayan ve gerçekten tanıdığınız bir kişidir. Size gerçeği getirdiğinde size ne oluyor ki, onun hakkında söylenmedik söz bırakmıyorsunuz? Onun dini hakkında çeşitli görüşlere ayrıldınız. Halbuki o “sizin arkadaşınızdır” bilmediğiniz biri değil. Ve O size gayb konusunda söz ettiğinde itimat edilen birisidir.

“Arkadaşınız deli değildir. Şüphesiz onu apaçık ufukta görmüştür. O, gayb hakkında töhmet altında tutùlamaz. O, kovulmuş şeytanın sözü değildir. O halde nereye gidiyorsunuz? O alemlere öğütten başka birşey değildir.”

Onlar gerçek anlamda onu tanıyorlardı. Aklı olgunluğunu, doğruluğunu, güvenilir kişiliğini ve kararlılığını bildikleri halde Resul-ü Ekrem hakkında şöyle diyorlardı: “O delinin biridir. Söylediklerini bir şeytan O’na getirmektedir.” Bazıları bu sözleri O’na ve mesajına karşı bir tuzak olarak ileri sürüyor. Nitekim bu noktaya parmak basan haberlerde vardır. Bazıları ise şimdiye kadar duymadıkları, Alışmadıkları, insanların sözleri ile kıyaslanmayan, Hayrete ve dehşete kapıldıkları için böyle diyorlardı. Bu konuda “Her şairin bir şeytanı vardır. Ona eşsiz güzellikte sözler getirir. Her kahinin bir şeytanı vardır. Uzakta olan gayb tan ona haber getirir. Şeytan bazı insanlara dokunur, çarpar. Onlar vasıtası ile ilginç sözler söyletir” şeklindeki anlayışlarına ve düşüncelerine dayanıyorlardı. Böylece biricik doğrudan gerçek sebepten uzak düşüyorlardı. Bu gerçek sebep vahiy idi. Alemlerin Rabbi tarafından gönderilen vahiy.

Surenin bu bölümünde Kur’an-ı Kerim onlara eşsiz kainatın güzelliğinden ve güzel sahnelerin canlılığından söz etmektedir. Böylece Kur’an’ın bu güzelliği, eşsiz biçimde yaratan O yaratıcının kudretinden kaynaklandığını kalblere yerleştirsin. Onu taşıyan elçinin ve O’nu tebliğ eden peygamberin sıfatlarından söz etsin. Çünkü Peygamber onların tanıdık arkadaşlarıydı. Deli değildi. Şerefli elçi olan Cebrail’i gerçekten gözleri ile görmüştü. Görmenin tüm şartlarının kesin gerçekleştiği apaçık ufukta O’nu seyretmişti. Hz. Peygamber gayb konusunda güvenilir bir kimse idi. Verdiği haber konusunda ulu orta konuşulamazdı. Çünkü onlar şu ana kadar O’nu doğruluk ve kesin haberin dışında birşeyle tanımamışlardı. “O, kovulmuş şeytanın sözü değildir.” Çünkü şeytanlar böyle tutarlı bir sistemi bildiremezlerdi. Yaptıklarını reddederek soruyor: “O halde nereye gidiyorsunuz?” Hükmünüz ve sözünüz konusunda nereye gidiyorsunuz veya hangi tarafa yönelirseniz yönelin karşınıza çıkacak olan gerçeği bırakıp nereye gidiyorsunuz!

“O alemlere öğütten başka bir şey değildir.” Var oluşlarının gerçek mahiyetini, yetişmelerinin gerçek yönünü ve çevrelerindeki evrenin gerçekliğini hatırlatan bir öğüt. “Tüm alemler için.” O ta ilk aşamadan itibaren evrensel bir çağrıdır. Mekke’de çağrı, kuşatma altında ve itilmiş durumda olduğu halde. Buna benzer Mekke’de inen ayetler bu gerçeğe işaret etmektedirler.

Bu derin anlamlı köklü açıklama yanında hidayet yolunu dileyenler için kolaylaştırıldığı hatırlatılmaktadır. Bu durumda onların sırf kendilerinin sorumlu oldukları belirtilmektedir. Nitekim Allah onlara bu kolaylığı sağlamıştır.

“Sizden düzelmeyi dileyenler için.”

Her şüpheyi kaldıran, her tereddüdü çürüten, her mazereti düşüren ve arınmış kalbe doğru yolu gösteren bu açıklamadan sonra kim Allah’a giden yolda hidayet üzere kendini düzeltmek isterse düzeltir. Kim de düzelmezse artık sapıklığından kendisi sorumludur. Çünkü önünde doğrulmasını sağlayacak imkanlar hazır bulunmaktadır.

Gerçek odur ki insanın iç dünyasında ve dış dünyasında hidayete götürücü deliller ve imana yönelten mesajlar gerçekten güçlü, köklü ve ağır etki sahibidir. Kasıtlı bir çaba olmadan kalbin onların baskısından kurtulması çok zordur. Özellikle insan Kur’an’ın mesaj dolu uyarıcı üslubu ve direktifine kulak verdiği zaman.

Bundan sonra Allah’ın yolundan sapanlar, sadece kasıtlı olarak sapmak isteyenlerdir. Hiçbir mazerete ve gerekçeye dayanmadan tabi!

Onlara hidayetin imkanı ve düzelmenin kolaylığı gösterildikten sonra onların dilemelerinin ötesinde bulunan büyük gerçeği dile getirmeye yöneliyor. Bu gerçek herşeyin ardında ve ötesinde işleyen iradenin yüce Allah’ın iradesi olduğu gerçeğidir.

“Alemlerin Rabbi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.” Bu gerçeği dile getiriyor ki onlar kendi dilemelerinin her şeyin gelip kendisine dayandığı büyük dilemeden ayrı olduğunu anlamasınlar. Zira onlara seçme özgürlüğünün ve hidayet olgunluğunun verilmesi, olmuş ve olacak herşeyi kuşatan bu büyük irade merkezine dayanmaktadır. Ondan kaynaklanmaktadır.

Yaratıkların ve insanların iradelerinden söz edilmesinden sonra Kur’an’ın bu ayetlere yer vermesinden amaç imana dayalı düşünceyi ve onun büyük gerçeği kuşatıcı şeklini oturtmaktır. Bu büyük gerçek, bu varlık alemindeki her şeyin Allah’ın iradesine bağlı olduğu gerçeğidir. Allah’ın insana bir seçme gücü vermesi onun bir bütün halindeki iradesinin bir parçasıdır. Bu da ayrı bir takdir, ayrı bir düzenlemedir. Tıpkı emredildikleri her İşte kesin itaat etmeleri için meleklere izin vermesi ve emredildikleri her görev için yeterli bir güç vermesi gibi. Bu da Allah’ın iradesinin bir yönüdür. Öğretme ve açıklamadan sonra iki yoldan birini seçme gücünü insanlara vermesi gibi.

Bu gerçeğin müminlerin düşüncelerinde iyice yerleşmesi gerekir ki neyin dolaysız olarak hak olduğunu kavrayabilsinler ve en büyük iradeye yönelsinler, sığınsınlar. Yardımı ve başarıyı O’ndan dilesinler. Yol boyunca aldıklarını ve bıraktıklarını ona bağlı olarak belirlesinler!

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.