TEVHİD İLMİ | Akaid Programı – 1. Bölüm
TEVHİD İLMİ
“İslam’da bütün ilimleri içinde barındıran kavram vardır bu kavramda tevhiddir. İnsanın varlık sebebi ve değer ölçüsü bu mübarek kelimeye bağlıdır.”[1]
Türkçede ‘birlemek’ şeklinde ifade edilen ‘tevhid’, Arapça ‘vahd’ kökünden türemiş bir mastardır. ‘Tevhid’ sözlükte, bir şeyin ‘bir’ olduğuna hükmetmek, onu ’bir’ olarak bilmek, bir şeyi diğerlerinden ayırarak onu tek kılmak, birlemek gibi anlamlara gelmektedir. Kavram olarak ‘tevhid’, mutlak anlamda Allah’ın Bir olduğunu bilmeyi, O’ndan başka ilâh bulunmadığına, ortağı ve benzeri olmaktan uzak bulunduğuna inanmayı ifade eder.
Bütün peygamberler insanları bu kelimenin gereklerini inanmaya ve yaşamaya çağırmışlardır. Nitekim ayet-i Kerimede; “Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere, “Şüphesiz, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Öyleyse bana kulluk edin” diye vahyetmişizdir.” [2]
Esasen Kelime-i Tevhidi dilleriyle söyleyen çoktur. Fakat gereken üstünlük ve huzura kavuşamamaktadır. Bunun en önemli sebebi insanın diğer canlılardan ayıran temel özelliği olan aklını sağlıklı kullanamamasıdır. Hakikat odur ki insanı diğer canlılardan ayıran özelliğinin akıllı olması değil aklını kullanmasıdır. Bir ayet-i kerime de; “Şüphesiz, yeryüzünde yürüyen canlıların Allah katında en şerlisi, akıllarını kullanmayan (gerçeği görmeyen) sağırlar, dilsizlerdir.”[3] Bu ayet-i Kerime aklı kullanmanın Allah(c.c.) katında ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Misal olarak bir kişi gece eve girdiğinde ilk aradığı şey elektrik düğmesidir. Peki bunu niçin yapar? Çünkü karanlıkta iken kendini güvende hissetmez. Buradan anlaşılıyor ki görme organı olan göz sağlıklı çalıştığı halde yeterli olamamaktadır. Göz nasıl ki ışıksız göremiyor ise sadece akıl da vahiysiz Rabbini razı etmenin yolunu bulamaz.
İnsanın Allah(c.c.)’ı tanımasına ve O’na doğru şekilde kulluk yapmasına sebep olan ilim Tevhid ilmidir. İlimlerin en şereflisi kendisi vasıtasıyla Allah(c.c.)’ın tanındığı ve rızasının arandığı ilimdir.
‘Tevhid’ aynı zamanda âlemlerin Rabbi Allah (c.c.) tarafından insanlara gönderilen ilahi dinin adıdır. İnsanlar ya Tevhid Dinine, ya da şirk dinlerine inanırlar. Üçüncü bir yol yoktur. Şirk, nasıl ki insanların kendi heva ve heveslerinden uydurdukları bütün dinleri tanımlıyorsa; Tevhid de Allah (c.c.)’ın vahiy yoluyla gönderdiği dini tanımlar. Tevhid hem inanç açısından Allah’ı (c.c.) zatında, sıfatlarında ve fiillerinde birlemek, hem de kulluğu yalnızca Allah’a (c.c.) mahsus kılmaktır.”[4] Bu tevhidin kısımlarını izah edelim.
1) Zatında Birlemek
Allah’ın varlığı ve birliği o kadar açıktır ki hiçbir delile dahi ihtiyaç olmadan her akıl sahibinin kavraması tabiidir ve zorunludur. Esasen peygamberler insanları Allah’ın varlığına imana davetten ziyade yüce Allah’ın sıfatlarında isimlerinde ve fiillerinde başkasına ortak(şirk) koşmamaya(tevhide) çağırmışlardır.[5]
Kuranı Kerimde Allah’ın varlığına dair delil çok azdır. Bunun sebeplerinden biri de insanlık âleminin içerisinde Allah’ın zatına ait şüpheler geniş kitleler tarafından oluşmamış bunlar ancak küçük grup olarak kalmıştır. Nitekim Allah (c.c.) kendisini zatında birlemek ile ilgili şöyle buyurmuştur:
“Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar bulunsaydı, yer ve gök, (bunların nizamı) kesinlikle bozulup gitmişti. Arşın Rabbi olan Allah onların vasıflandırdıkları şeylerden yücedir”.[6]
“Allah, hiç bir çocuk edinmemiştir ve O’nunla birlikte hiç bir ilah yoktur; eğer olsaydı, her bir ilah elbette kendi yarattığını götürüverirdi ve (ilahların) bir kısmına karşı üstünlük sağlardı. Allah, onların nitelendiregeldiklerinden yücedir.”[7]
Zat olarak bir’den başka ilah olsaydı her ilahın dolayısıyla kendi hakimiyet alanının olması da kaçınılmaz olurdu. Bu durum çerçevesinde bir’den başka ilah olsaydı Yunan mitolojisinde olduğu gibi ilahların çatışması da kaçınılmaz olurdu. Çatışma ortamında ise tüm mükemmeliği ile şu kâinatın varolması düşünülemezdi. Aynı yetkiye sahip iki yöneticinin bir topluluğu yönetmesi gibi… Zira aynı yetkiye sahip olmalarından dolayı yönettikleri üzerinde çatışma ortamı meydana gelirdi.
Ehli kitabın akidesinde teslis (üçleme) olarak ortaya çıkan inanç Allah (c.c.)’ı zatında (haşa) cüzlere ayırarak mahlukatı O’na ortak koşmaktadır. Hakikatte Allah (c.c.) zatında tek’dir.
2) Sıfatlarında Birlemek
Sıfat lügatte; kendisi vasıtasıyla aslın tanınmasına sebep olan özelliklerdir. Bir kimsenin üç tane Ahmed adında tanıdığı kişi olsa ve O’na sana Ahmed selam söyledi desek der ki: Hangi Ahmed?! Dikkat edin burada selam söyleyen Ahmed’in sıfatlarını(özelliklerini) belirtmek mecburiyeti doğmaktadır. Mesela fiziki özellikleri göz rengi boy ve kalıbı mevzu bahis edilerek bu kişi tanıtılır. Allah (c.c.)’ı tanımakta O’nu sıfatlarıyla bilmektir.
Allah(c.c.)’nın misli ve benzeri yoktur. Yarattıklarında hiçbirine benzemez. Hiçbir yaratığın mahiyeti, keyfiyeti ve sıfatları O’na benzemez. “[8] Nitekim bir ayet-i kerimede; “… O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”[9]
Yüce Allah’ın yarattığı şeylerden kendisini ayıran özel sıfatları vardır. İman eden kulun bunları bilmesi gerekmektedir. Ta ki yaratanla yaratılanları karıştırmasın Rabbine layık olduğu şekilde iman etmiş olsun. Yüce Allah mükemmellik ifade eden birçok sıfata sahiptir. Bunları belli bir sayıyla sınırlamak doğru değildir. Bununla birlikte itikad âlimleri bunların en önemlilerini kısımlara ayırarak zikretmişlerdir. Ta ki öğrenip ezberlenmeleri kolay olsun.”[10]
3) Fiillerinde Birlemek
“Yüce Allah’ın ilim, irade ve kudret sıfatlarına ilişkin(ait)olup yaratmasıyla görülen sıfatlardır.”[11] Allah (c.c.) yaratmada birdir. O’nun ortağı ve yardımcısı yoktur. Dilediğini kendisi yapar. Yaratıkların varlığında ve varlığının devamın da gördüğümüz zahiri sebepler sadece birer vesiledir.
Allah (c.c.) ayet-i Kerimede: “Onu (yağmuru) sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz?” buyurmaktadır.[12]
Bu ayetten de anlaşılacağı üzere fiillerin yaratıcısı ancak Allah (c.c.)’dır. fiillerinde Allah’ı (c.c.) tevhid etmeyen fert veya toplumların itikadi durumunu Allah Resulü (s.a.s.) şu hadisiyle açıkça bildirmektedir:
Zeyd İbnu Halid (r.a.) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hudeybiye’de, bize geceleyin yağan yağmurun peşinden sabah namazı kıldırmıştı. Namazı bitirince cemaatın önüne geçti ve:
“Rabbiniz ne dedi biliyor musunuz?” buyurdu. Cemaat: “Allah ve Resulü bilir!” dediler.
“Allah Teala hazretleri: “Kullarımdan bir kısmı bana mü’min, bir kısmı da kâfir olarak sabahladı. “Allah’ın fazlı ve rahmetiyle bize yağmur yağdırıldı” diyen bana mü’min, yıldızları da inkar edici olarak sabahladı. Kim de: “Falanca falanca yıldız sayesinde bize yağmur yağdırıldı” dediyse o da bana kâfir, yıldıza mü’min olarak sabaha erdi” dedi!” buyurdular.” [13]
Yüce Allah’ın iradesiyle dilediğini yaratması, peygamberler ve kitaplar göndermesi, emir ve nehiyleri, mükâfatlandırması ve cezalandırması gibi bütün işler fiili sıfatlardandır. Nitekim bir ayet-i kerimede;
“Muhakkak ki Allah, iman edip salih ameller işleyenleri içinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.”[14]
Bir başka ayet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır:
“Rabbinin fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi?”[15]
Tekvini ve teşrii kanunları, peygamberlere verdiği mucizeler, göklerde ve yerde olan olaylar, felaketler ve musibetler Allah’ın fiillerindendir. Bu fiilerin meydana gelmesinde herhangi bir beşerin veya herhangi bir gücün etkisi yoktur. Fiillerin mutlak yaratıcısı sadece Allah (c.c.)’tır. Bunun dışında herhangi bir düşünceye, inanca sahip olmak yukarıdaki yıldız hadisinde de görüldüğü gibi kişinin kafir olarak itham edilmesine sebebiyet verir. Allah’ın fiillerinin varlığını esasen her akıl sahibi kavrayabilir.” [16]
[1] Kelime-i Tevhid Manası- Şahımerdan Sarı S:17
[2] Enbiya Suresi 25.ayet
[3] Enfal Suresi 22.ayet
[4] Hüseyin K. Ece – Beyan Yay. S:717
[5] İslam Akaidi Şahımerdan Sarı – Cilt:5 S:56
[6] Enbiya-22
[7] Mü’minun-91
[8] Kelime-i Tevhid Manası- Şahımerdan Sarı S:49
[9] Şura Suresi 11.ayet
[10] İslam Akaidi- Hasan Karakaya-Beka Yay. S:250
[11] İslam Akaidi Şahımerdan Sarı – Cilt:5 S:137
[12] Vakıa – 69
[13] Buharî, Ezan 156, İstiska 28, Megazi 35, Tevhid 35; Müslim, İman 125, (71); Muvatta, İstiska 4, (1, 192); Ebu
Davud, Tıbb 22, (3906); Nesâî, İstiska 16, (3, 165)
[14] Hac Suresi 14.ayet
[15] Fil Suresi 1.ayet
[16] İslam Akaidi Şahımerdan Sarı – Cilt:5 S:138